İçim çime sığmıyor Sevgili!
Adını duyduğumda, gönlümün telleri titriyor sevginden
Ayet-i pür-envarını okurken, ağzım, lisanım şerefleniyor
Aklım, ilahî sırları keşfediyor seninle...
Ey Rabbimin hediyesi!
VAKTİDİR ARTIK İFTARIN
İftar vakti geldi çattı. Onbir aylık orucumuzu açıyoruz iştiyakla. Bereketli iftar sofrasında, ruhumuzun mahrum kaldığı feyiz, ihlas ve Kelamullah'ın verdiği haz var. Onbir ay boyunca hasretini çektik bu nimetlerin. Şimdi Rabb'imizin izniyle feyizden kana kana içiyor, 'ene' yi ihlas çorbasına bandırıp yiyoruz. Tadı damaklara ve ruhlara hitap eden Kur'an-ı Azîmü'ş-şan'la tatlanıyoruz her gün.
Sadece ruhumuz değil, şefkat ve merhamet hasletleri de orucunu açıyor bizimle… Şu zamana kadar elini-kolunu bağlayarak, nefsimizden kurtulmasına engel olduğumuz merhamet ve şefkat duygusu, şeytanın zincire vurulmasıyla azâd oluyor. Sevgi, gidiyor, bir yetimin başını okşuyor, yüzünü güldürüyor. Merhamet, koşuyor, bir fakir ailenin kapısına erzak koyuyor. Zira, ' Ne yapıyorsun? ', ' Ona, buna para dağıtacağına, onun bunun yetiminin yüzünü güldüreceğine, gitte kendine bir şeyler al! ' diyecek olan şeytan aleyhi'l-la'ne bu kutlu ayda zincirleniyor.
Dünyanın merkezindeyim şimdi
Büyük bir vaka sükunet içersinde
Anne karnında gelişen bebek gibi
Büyük bir vaka sükunet içersinde
Toprağı delip geçen nazenin ot gibi
Dünyanın merkezindeyim şimdi
Küçüğüm, yüreciğin nasıl dayanır bu acıya,
Annen bir yana düşmüş, baban bir yana.
Sığınacağın kimse kalmamış sanma!
Rabb her şeye kâdir, sakın korkma!
Ölüm seni köşe bucak kollarken,
Ya Rab!
Cömertliğinin gereği, sevgini bahşet gönlüme!
Sev beni Rabbim!
Emsali yoktur, Senin sevginin üstüne…
Sen sev ki bütün alem sevsin,
El-pençe divan dursun önümde.
Bir tutam yalnızlık, hüznün mayasıdır şimdi.
Sonbahar kırgınlığı hissediyorum gönlümde.
Tek kişilik dev kadroyla yaşıyorum belki,
Ama, bitmek bilmeyen yalnızlık soluyorum sessizce.
Dertler membaından oluk oluk yalnızlık akıyor,
Kurşun 1: Yaralar. Sızım sızım inletir, genç, yaşlı, çocuk dinlemeksizin. Parçalar bedenleri, hayatları, umutları. Ayırır, firak elemi yayar beşeriyete. Amacı, kan görmek, acı vermektir. Kanla dosttur, her dem görüşmek ister onunla. Hedefi, tüketmektir insanlığı…
Kurşun 2: Yaralara tiryaktır. Genci, yaşlıyı, çocuğu kucaklar sıcaklığıyla. Umut kaynağıdır. Hayat onunla yeşerir, sünbüllenir. Ayrılık acısını kaldırır ortadan. Amacı dostluk, sevgi aşılamaktır yüreklere. Acıyı dindirir yaralı gönüllerde.
İnanabilirsiniz! Evet ikisi de kurşun. Fakat, kullanım şekilleri farklı…
Yıldızlar aynına kaymış,
Beyt-i necm zannedip çeşmin.
Kalbinde doğmuş güneş,
Ordan cihanı sarmış.
BİR UZAY ÇAĞI RÜYASI
Bir gün oturduğum esnada birkaç ay önce gördüğüm bir rüya aklıma geldi. Rüyayla birlikte yorumu da o anda aklımda şekilleniverdi.
Yeryüzünde kızılca kıyamet kopmuştu. Öyle-böyle değil! .. Sema adeta kan rengine bürünmüştü. Ortalıkta velveleyle bir oyana bir bu yana koşuşturan insanlar vardı. En dehşet-engiz görüneni ise insan boyunun 5 katı uzunluğunda ki devasa robotlardı. Tabi bu robotlar yeryüzünde gezintiye çıkmamışlardı. Bir gayeleri, maksatları vardı. Bazı insanları alıp, evire çevire işkence yapıyorlar, yerden yere vuruyorlardı. Bu manzara karşısında dilim, damağım kurumuş, bedenim kas-katı kesilmişti. Hemen kendimi toparlayıp kaçmaya başladım. İşkence robotlarından herhangi biri ensemden yakalayıp, aynı zulmü bana da uygulayacağını düşündükçe daha da hızlanıyordum. Bayırdan aşağıya doğru koşarken, bayırın bitiminde bir nehir gördüm. O nehire atlayan insanlara robotlar dokunamıyorlardı. Çünkü nehrin son durağı cennetti. Bende bu necat nehrine kendimi atmak için daha da çok hızlandım. Tam nehre atlayacağım sırada ensemden yakalandım. Elinden kurtulmak için debelendim, ama nafile! Kendi kendime:
Bülbülüm naz makamında,
Feryad ü figan ediyor.
Kusva gibi, Kıtmir gibi,
“Ahh bir cennete girsem” diyor.
Bülbülüm ten kafesinde,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!