zindan misali hayatta,
hapis gecelere mahkûm olmayı
nerden bileceksin...
nerden bileceksin, müebbet sevdanın,
hücre duvarlarını...
Seni anarken titredi dilimde her dua,
Bir bakışınla erdi muradına bin yılın hu’su.
Gönlümde açtığın o gül, hiç solmaz bir sabah gibi,
Ey aşkın ezeli nuru, vuslatın tez vakitte olur mu?
Özlemeyi sordum,
bir kuşun kanadında,
özlenene uçup gider dediler.
Özlemeyi sordum,
denizin dalgası gibi,
Gece ve gündüz kadar
Hem yakın, hem uzağız
Siyah ve beyaz kadar
Hem ayrı, hem aynıyız
Oysaki bakışların mabedimdi
Vuslata en çabuk ulaştığım...
Eylül bile yağmurla veda etti giderken,
Sen bir “hoşçakal” demedin.
Yüreğimle bakarken gözlerine,
Sen arkana bakmadan gittin.
Adım attığın her sokakta yapraklar savruldu,
Sevda çiçeğim,
Açma çorak topraklarda,
Yeşerme aşkı bilmeyen gönüllerde.
Kurma mavi düşler, siyah ufuklarda.
İnsanlar başka,
Suretler bambaşka,
Sılaya hasret gurbetteki yalnızlık
Hep ayrılık, hep ayrılık...
Gözümde tüter çocukluğumun sokağı,
Bir yudum memleket,
Bir yudum hasretlik.
sustu cümleler,
gün vedaya döndü...
baharı görmeden — hazan oldu,
dal kırıldı, dağıldı kuşların yuvası.
açmadan daha soldu papatyalar,
Vakit akşam,hüzünler saklanmış mor karanlığa,
Sessizlik çökmüş sokağa, dar çıkmazlarda.
Bacada baykuş, ölümü bekler sanki,
Koca ömrün, kefene sığdığı aralıkta.
Gölgeler, duvar diplerinde diz çökmüş,
Rüzgâr, kapı aralığında titreyen bir nefes,
Güneş birazcık küstü galiba,
Eskisi gibi çok sıcak da değil.
Saklambaç oynar gibi
Saklanıyor bulutların ardına.
Rüzgâr da üşütüyor hafiften,
Ağaçların altı yapraklarla döşenmiş;




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!