Dönen ne ki,
Ben miyim, gece mi yaşam karası
Düş savurganlığına düşmüş karayağız delikanlılar…
“o güzel insanlar”
Ağıtlar söylenir mi, her biri kayıp ölülerine,
Ağıtlar düşe, düşler dumana,
Bıçkın bir ayrılığa düşerken gölgem
Bir elim yakasında bu kentin,
Bir elim ölümü maviliyor.
Sevmek haddime mi düşmüş,
Günlerim yorgun,
Kangren olmuş bir nefes yakmakta yeri, göğü
İhanet, bilmece olmaktan çıkmış usta
Yollara gül serilmiyor,
Yalan, geceleri bir bir sınamakta...
Kılıktan kılığa girmiş yüzler,
Duymak mı aşkı,
Özleyişlere mi düşmek sabah uğultularında,
Oysa kendi ruhunu sunmada rüzgarın sesi.
Uyanmasaydık keşke, neler göreceğiz, kim bilir?
Bir iç yaşamdan gelip düştüğümüzde sokaklara
belki vaktidir ağlamanın
vaktidir belki, parça parça kabuslarla uyanmanın,
belki sonsuz bir yolun acı hali,
belki anlamsız bir bakışın ağlama hali...
ya da her neyse o!
Açtığımda gözlerimi, her sabah,
Yeniden daha dün gibi
Ve gözlerim nemli,
Ve içimde hiç dinmeyen sancı,
Neye inat, bilmiyorum.
Canıma tak ettiğin
Canımın yarısı,
Hangi karın ağrını söylesem senin...
Ey İstanbul,
Acılanan içime doğurdum seni,
ne kadar çokmuşuz meğer...
ne kadar duygu, ne kadar şiirmişiz...
ne kadar el eleymişiz...
ne kadar güller gelmiş eski sevgililerden...
Bir ulaşmak gelir,
Karanlık çöker kentin üstüne...
Ne söz verişler eklenir oysa,
Tedirgin, ürkek....
Alıştığımız sesler ağrır dizlerimizde,
An meselesi yakalamak,
Yırtık, katlanmış kâğıtlarda
taşıyorum
yazdığım özlemleri.
Korsan söyleyişler narasında
çırpınıyor parmaklarım.
Aşkım, zamandan çalınmadır.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!