Nakşeden İzler (Anı roman 4)

Mustafa Cilasun
4155

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Nakşeden İzler (Anı roman 4)

Allah kalbimi bilir ya, kendimi çok zor zaptettim,fakat kendimden de geçtim o an,itiraf etmeliyim, şükürler olsun ki hemen toparlandım.
Ferize ne yapıyorsun,nasıl böyle davranırsın,oluyor mu bu yaptığın,çok şaşırdım inan ki,senden hiç beklemezdim,haydi hemen işinin başına dön diyebildim.
Ben sizi geldiğiniz günden belli,gece,gündüz düşünüyor, aklımdan çıkartamıyorum, kendimi sana adıyorum, sensizlikten kahroluyorum,
Fakat bunu sana bir türlü anlatamadım,burada kimseler yokken senin olmaya hazırım demesin mi.
Tabi bu sözler beni ihya ediyor,hoşuma gidiyordu,ama birazda şaşırtıyordu çünkü, ben cezbedecek bir güzelliğe haiz değildim,
Kızların ilgisini çekecek,tavırlardan uzaktım,konuştuğum her bir bayanla ölçülü ilişkiler kurardım,işin yoğunluğundan ve özellikle tüm hücrelerime kadar deruhte ettiğim,
Dürüstlük ve namus mevhumu, başka duygulara,kapı aralamaz,dolayısıyla fırsat oluşturmazdım,bunları bir anda aklımdan geçirdim ve orayı terk ettim.
Oldukça dikkatimi çekmiş,ilgimi uyandırmıştı,düşünmediğim duygulara bir anda salmıştı,bir odağa kilitlemişti sanki beni.
Bir anda içimde ki burukluk,hüzün,keder ve dertler kaybolup gitti,onun yerini heyecan, arzular ve takip aldı.
Bayanlara daha çok dikkat ettim ve fark etmediğim tespitleri yaptım,bana ilgisi olan bir Ferize değilmiş,
Sema ve ayrıca Hatice de varmış,onlara dikkat ettim,sanki mübarekler bulunmaz bir insanmışım gibi veya erkeklerin olmadığı mekan da, bir ben varmışım gibi, kendilerini zatıma sunmaya hazırlar.
Bir gariplik olmalıydı,hepsi de birbirinden güzel,saygılı ve edalı kızlardı,bu kadar cömert olarak kendilerini bana sunmamalıydılar.
Çünkü onların duygularını okşayacak,ne bir bakışım nede bir romantik imgelerim vardı.
Biraz yaşlı,nur yüzlü,ab destli Hava teyzemiz vardı,sağ olsun beni çok sayar ve severdi,hayır öğütlü,yumuşak dilli,her işin ehli bir hanımefendiydi.
Yanına doğru yaklaştım,tebessüm ediyordu,sanki duygularımı anlamış gibi,sizi üzüyorlar,yoruyorlar değil mi,diyerek devam etti.
Onlar çoktan beri, sana vurgunlar oğlum,bazen kendi aralarında dahi,kavga yapıyorlar,bizler biliyoruz fakat, senden yüz bulamıyorlar,mahallede dahi seni konuşuyorlar.
Bak Hava teyze,sen olgun ve tecrübelisin,merak ediyorum bunlar bende ne buluyorlar,sen benim tavırlarımda, bunları ümitlendirecek, bir emare görüyor musun,Allah aşkına söyle de bende bileyim.
Hayır oğlum katiyen,sen helal süt emmişin,fırsatçı,değilsin,yiğitsin,başarılı bir idarecisin,sen gelmeden burada huzur,güven diye bir şey yoktu,kimin kime gücü yeterse, istediğini zorda olsa alırdı.
Usta diye sahiplendiğimiz,ağabey dediğimiz bir çok insandan görmediğimiz, zulüm ve kötülük kalmadı,bunlar hat safhadaydı.
İşten çıkarılma korkusu hepimizi sarmış,çaresiz kalmıştık,evimize bizler bakıyoruz, her bir ihtiyacı kadın halimizle gidermeye çalışıyoruz.
İşte sen böyle bir zamanda,Hızır gibi geldin,herkese haddini bildirdin,kendini esirgemedin,bunlara insanlığı öğrettin,karşılığında iş harici, başka istekte bulunmadın.
Böyle yiğitleri kim kaçırmak ister,kim ondan uzak kalmak ister. Gönül güzelliğinin üstünde, başka güzellik kalıcı olabilir mi.
Boşa dememişler her halde; (güvenme zenginliğine bir kıvılcım yeter, güvenme güzelliğine bir sivilci yeter.) diye.
İşte oğul,bunlar sende, sadece güzellik değil,daha güzelini buluyorlar,Allah işini,gücünü asan etsin,önüne kolaylıklar sersin diye dua etti.
Bende teşekkür ederek,alacağım dersi,deruhte etmiş bir öğrenci edası ile oradan ayrıldım.
Fakat duygularım kabarmış,beynime taarruz ediyordu,hep karşıma çıkıyor,beni buluyordu.
Onları görmediğim zaman,gözlerim arıyordu,tebessüm ederek sineme,yıllarca frenlediğim hislerim, durmuyordu,gece rüyama giriyor, benimle oluyordu.
Baktım ki durum,zahiren haz veriyor tatlı, fakat neticesi çok meşakkatli, geçici zevkler her zaman tehlikeliydi.
İnsan hayatında silinmeyen kalıcı bir iz bırakırdı,bulaşmamalıydım.
Karar verdim,gün aşırı oruç tutuyordum,hislerime gem vurmak için,sakal bıraktım,yaşlı ve itici görünmek için,grup içinden ayrılmıyor,onlara fırsat vermiyordum.
Daha çok ibadete yöneliyor,Yusuf a.s.mın hayatını özümsüyordum.
Günlerden perşembeydi,mesaiye kalıyorduk,yemek fabrikasından yemekler gelmeyince,oldukça acıktık çalışanlar gözüme bakıyorlardı.
Fabrikada benden başka hiçbir idareci yoktu,yüklü malı İstanbul’a teslim etmek ve bir iki gün kalmak için gitmişlerdi.
Yemek haneye defalarca telefon ettik,cevap verecek kimse çıkmıyordu,işletme fakültesinde okuyan,aynı zamanda yanımızda çalışan Ferhat isminde,
Karakter sahibi elemana,araca bin ilerdeki bakkaldan yiyecek olarak,çalışanlara yetecek kadar,bir şeyler alda gel dedim ve dikkatli olmasını söyledim.
Çalışarak Ferhat’ın gelmesini bekliyorduk,telefona çağrıldım,ahizeyi alarak alo dedim,Ferhat’tı sesi kısılıyor mahcuptu,gelirken su birikintisinden hızlı geçmiş,aracın bujileri ıslanmış ve orada kalmış,
Tamam Ferhat üzülme, bekle geliyorum ben diyerek, telefonu kapattım,hemen bir halat aldım, hızlı bir şekilde hedefe varmak üzere, fabrikadan ayrıldım.
Hava biraz yağışlıydı,sil geçler faal çalışmıyordu,200 Docta kalas gibi bir arabaydı,mübarekte hiç estetik yok, bu araçları sürenler sanki farklı insanlardı.
Nihayet personelimizin servisini yapan fort minibüsü ve içinde oturan Ferhat’ı gördüm,yaklaşarak önüne durdum,araçtan indim geçmiş olsun dedim ve ne yapabiliriz diye düşündüm.
Personel yemek bekliyordu,yağmur yağıyordu,aracı çekmekten başka bir çözüm görünmüyordu.
Ferhat’a hangisini sürersin,nasıl olsa ikimizin de şoförlüğü var, ama ehliyetimiz yok,tercihini sen yap dedim.
Ferhat’ta,çekilmesi gereken aracı tercih etti,dikkat et sinyallerden gözünü ayırma diyerek tembihledim.
Problem olursa kornayı çalmayı unutma sakın dedim.
Aracı çekerken çalıştırmak mümkündü, fakat Ferhat bundan çok çekiniyordu.
Çekmeye başladık, gayet güzel gidiyorduk,
Fabrikanın önüne yaklaştığımızda Ferhat küt diye, arkadan çarptı,hemen frene bastım,stop ederek araçtan atladım,
Baktım ki fort minibüsün önü,kaputu,panjurları,marş dinamosu,maf olmuş ve içinden çıkılmaz bir hal almıştı.
Ferhat’ın gözüne baktım mahzunlaşmış,kızarmıştı,dişlerimi sıktım, donup kaldım. Bu servis personel taşıyacak,elimiz ayağımız olacak,şimdi ne olacak diye hayıflandım.
Allah’ım sen kerimsin,merhametlisin,zorda kalanın imdadına yetişirsin,acze düştük,naçar kaldık Rabbimiz olarak sana el açtık, sen bizlere genişlik ve imkan ver diye içimden dua yaptım.
Tamam Ferhat yardım ette,şu erzakları taşıyalım,elemanlar yemeklerini yerken,bizler de çözüm arayalım,haydi fazla üzülme,dedim fakat Ferhat daha çok matlaşıyor,karamsarlığa doğru gidiyordu.
Ferhat sana diyorum,ne düşünüyorsun deyince,Ferhat derince bir nefes alarak,tamamda ağabey,duyulunca benim işime son vermezler mi, ne olacak benim halim, dedi.
Aldığım parayla hem okumaya çalışıyorum,hem de annemlere bakmak zorundayım demez mi.
Bak güzel kardeşim, yaratan, yoktan var eden, bu güzel kainatı halk eden, rızkı veren Allah olduğunu bilmeliyiz.
En güzel sevgiliye neden yönelmiyorsun,çözümü onu anarak düşünmüyorsun.
Hamd olsun Allah’a, bak aklıma bir fikir geldi,şöyle yapabiliriz deyince,nasıl dedi sevinerek, ben seninle yer değiştirmiş olurum, dolayısıyla çarpan, ben olurum dedim,
Mümkün değil kabul edemem,zaten bizler için ne kadar,gayret gösterdiğini,kendini heder ettiğini bilerek, nasıl böyle bir şeyi kabul ederim.
Ferhat beni yorma,ben yaşlı bir insanım,sana sormadan,söz hakkı vermeden,gitmen için talimat veren benim,yemeğin gelmeme sorunu bizim,dolayısıyla sen,kendi inisiyatifini kullanarak tercih yapmış değilsin.
Lütfen kendini daha fazla üzerek,beni de çıkmaza sokma,ehliyetin olmadığı halde,ses çıkarmadan talimatıma uyman, benim için çok yeterli bir sebeptir diyerek,araçları orada bırakıp,fabrikaya daldık.
Elemanlar yemeklerini yerken,odama geçerek telefona sarıldım,sanayide böyle geç saate, açık bir dükkan buluruyuz belki, diye çare arıyordum.
Fakat ne mümkün,cevap veren bulamıyordum,ama yılmıyor, komşu fabrikaları arayarak,emek harcıyordum.
Maalesef telefonla netice alamadık,doç kamyonete atlayarak,sanayiye doğru yol alıyorduk,bir ümitti bizim ki açık bir dükkan bulur muyuz diye.
Üç saatten fazla bütün sokakları taradık,aramadık bir yer bırakmadık,aradık.
Takatsiz kaldık,fabrikaya dönmek için karar aldık,geçici bir servisle personeli evlerine dağıttık,ben yine orda fabrikada,sessizliğin en cömert ortamında, tüm dertlerimle baş başa kalmıştım.
Bekliyordum Mehmet ustanın büyük bir keyifle,bana bakacağını,patrona katkı yaparak anlatacağını,Sabri beyin inanacağını,onlar için bulunmaz fırsattı bu, onlara sormadan karar vermiştim çünki.
Durumu Ferhat’a söylediğim şekilde,üstlenerek,ben yaptım diyerek,nasıl olduğunu izah ettim,Sabri bey Allah var,anlayışlı davrandı,sebep olan yemekhane ile işleri kopardı.
Fakat böyle kolay geçiştirilmeyeceğine dair kuşkularım vardı.
Kuşkularımda haklı olduğum gün gibi ortaya çıktı,sağ olsunlar boş durmamışlar, İstanbul’da bulunan Osman beye, hemen sıcak haberi havale etmişler.
Doğruya iş sorumluluğu değil miydi,elbette iş vereni bilgilendirecekti.!
İki gün sonra,oldukça yoğun bir iş ortamında, Osman beyin geldiğini haber verdiler.
Uzaktan gördüm,fabrikayı geziyorlardı,yanında ikide misafiri vardı,oraya doğru yöneldim hoş geldiniz diyerek,o an yapılmakta olan işlerden bilgi verdim.
Misafirlerle tanıştık,kaynatası ve kayın biraderiymiş,memnun olduğumu ifade ederek,tokalaştık. Osman bey,aracı çarpanın şoför olduğunu zannediyormuş,zaten gözüm tutmuyordu dedi.
Bu durumda sessiz kalamazdım,çünkü haksızlık yapılıyordu, kazayı yapan şoför değil,bendim ve hemen Osman beye olayı izah ettim.
Hiç beklemediğim kadar,misafirlerinin yanında,sen nasıl araç sürersin,ehliyetin var mı ki,nasıl böyle düşüncesiz davrana bilirsin deyince,öyle bir şok oldum ki.
Ağzıma gelen,boğazımda düğümlenen, yeter artık be,seni de,fabrikanızı da,aracınızı da Allah yargılasın,benden buraya kadar diyerek,terk edip gitmekti.
O an kaynatası müdahale etti,sen ne yapıyorsun,böyle yapılır mı diyerek araya girdi,fakat benden tüm ümitlerim ve çalışma heveslerim,damarlarından kan boşalır gibi çekilip gitti.
Oradan ayrıldım,kazan dairesine kendimi zor attım,epey bir görünmedim,aramışlar hiç fark etmedim.
Sakinleşmek niyetiyle ab dest aldım,iki rekat namaz kıldım,hissettiğim duygularımı sakladım,kimseye anlatmadım.
Yüreğimde ki hüznümü,maksadımı Allah biliyordu, rahatlamıştım,ona açıldım,telaffuz etmeden,göz yaşlarımla dert yandım.
Fabrikada işler azalmıştı,gün geçtikçe iade mallar oluyordu,personel çıkartılıyordu,Allah’tan iade edilen malların hepsi de bizimle ilgili değil,Mehmet ustanın bölümündeydi.
Fabrika ortakları sık sık bir araya geliyor,hararetli konuşmalar yapıyorlardı. Ben kendimi işe vermiş,konuşmamayı,sessizliği tercih etmiştim.
Eski,şen,şakrak,moral dağıtan,ümitsizlere kucak açan, Mustafa’nın gönlü, fabrikayı terk etmiş,sadece fiziği kalmıştı sanki.
Kazan su ile doldurulmuş,boya hazırlanıyordu,kontrol ettim tamamdı, karıştırıldı,asit ilave edildi,ipler kazana sarkıtılacaktı ki,Mehmet usta beni çağırıyordu.
Mustafa bey,Osman bey sizi odasında bekliyor,hayırdır dedim,inan ki bilmiyorum diye cevap verdi. Odasına vardım,buyurun beni çağırmışınız dinliyorum dedim.
Bak Mustafa son zamanlar da, hakkında iyi şeyler duymuyorum,Sabri bey her halde Mustafa bey, tarikata girdi,kendini sürekli ibadete verdi,çalışanlar içinde kötü örnek oluşturuyor,diyor.
Bir anda şaşırdım kaldım,ne söyleye bilirdim.!
Benim amcazadem olacak,beni dinleyip bir gün halimi,düşüncelerimi sormayacak,başkalarının kanaatine göre yargılayacak,olacak şey gibi değil,nasıl iyimser olabilirim.
Hiç ilgisi yok söylenenlerin,fakat merak ediyorum,hiç bir işi aksattım mı,bir gün olsun defolu mal çıkarttım mı?
Vardiyamda bir sorun yaşandı mı,bunu siz hiç merak ettiniz mi,onlara sordunuz mu,mahiyetimde çalışan elemanların verimliliği,
Sekiz aydır hiç aksamadan ve artarak devam ediyor, neden tarafınızdan şimdiye kadar fark edilmedi,kendinize bunu sordunuz mu?
Bura da nelerin döndüğünü siz hiç fark ettiniz mi,benim bir yıldır,yirmi dört saatim burada geçiyor,bunun ne demek olduğunu, aklınızdan geçirdiniz mi,bunu hiç düşündünüz mü?
Bırakın akraba olmayı,bir insan olarak hakkım olan,sevgi ve muhabbeti esirgediniz,oysa ki yıllarca hasret kalmıştım ve o nedenle buraya gelmiştim,siz bu olguları,düşünerek, hiç değer verdiniz mi?
Yirmi iki yaşında ve fabrikada, yalnız olan bir gencim,hiç sosyal yaşantım,doğal ihtiyacım, olamaz mı,bunu kendinize şimdiye kadar hiç sordunuz mu?
Bir yıldır çalışıyorum,üç aylık sigortalı görünüyorum,bunu da maalesef yıl sonunda öğreniyorum, Mehmet ustanın, iki katı hizmet veriyorum,üçte biri oranında maaş alıyorum,
Bu ne anlama geliyor,siz biliyor musunuz,işinizden fırsat bularak,merak ettiniz mi,yoksa bu, sizin işiniz değil miydi?
Onu dahi alırken ne kadar zorlanıyorum,sabaha kadar bomboş fabrikada,sanki gece bekçiliği yapıyorum,hafta sonların da,bir gün dahi ayrılamıyordum,siz hiç düşündünüz mü bunu, ne demek olduğunu biliyor musunuz?
Allah aşkına siz,işinizden başka olgulara, değer vererek, hiç düşündünüz mü, şimdiye kadar,tespit ettiğim ve sinemde biriktirdiğim ne varsa,
Bilmediklerine şahit olduğum,tüm sırlarımı,yanılgılarını bir solukta,hışımla haykıracaktım,fakat yapamadım!
Çünkü sevgili babam ve şahit olduğum yardımları gözümün önüne geldi,o an yutkundum,adeta boğazıma düğümlendi, söyleyeceklerim,kafamı önüme eğdim,hiçbir şey söyleyemedim.
Ve kapıyı çektim,efkarımın doruğun da odama geçtim,valizimi hazırladım.
Akşam saat 20.30 da,kimseyle vedalaşmadan, nasıl vedalaşa bilirdim ki, onlara ne söyleyecektim,
Amcamın oğlu, Osman beyi mi, şikayet edecektim,hiç ilgim olmayan, asılsız zanlar yüzünden mi diyecektim,gizleyemezdim.
Onlarla hukukum, dürüstlüğe dayanıyordu,harbiliğe dayanıyordu,bu vazgeçilmez mevhumların, vatanı olmazdı, bunu öğrenmişlerdi, biliyorlardı.
Cebimde ne kadar para var,miktarını bilmeden, oto stop yaparak, terminale geldim,o kadar kalabalıktı ki,fakat ben yalnızdım, hüzünlerimin eşliğinde,yalnızlığımın ıssız derinliğine dalarak, sabaha kadar bekledim.
Sitem,hicran,keder ne derseniz kilitlendim,otobüsün gelmesini bekledim,zira benim her halimi anlayan, güzel kentim Kayserime,kavuşacaktım,gıyabında dahi düşünsem mütevazilik kuşatmıştı onu.
Ama çok,pek çok hüzünlüydüm,sanki kendi içimde çözümsüzdüm. Kuytu bir mekan buldum, gecenin kuşatan sessizliğinde,mehtaba baktım daldım.
İçim alev alev yanıyor, fakat açamıyorum,sanki öyle bir yük ki,kaçamıyorum,deniyordum,dertleniyordum ama saçamıyorum,yoruldum inan ki artık, bakamıyorum.
Öyle bir ruh halim vardı ki, o an, kasvet kuşatmış,teslim almıştı beni bir an.
Tefekkür ikliminde çare aradım, ve içimden geldiği gibi, hiç sansür uygulamadan, kelimeleri ufkumda sıraladım.
Gönlümün mehtabımda adımlarken,ışıksız kaldım,soldum soludum,pür dikkat mecalle aczime sordum,hani ne oldu enaniyetim,keyfiyetim,diye.
Öyle daldım ki, dağları aştım, meftun oldum kendimden geçtim, şelale gibi aktım, denizleri seçtim, varlığımla kendimi tefekkür ederken.
Durmuyordum, seyrediyordum, gizemlerin barınağı olan geceleri!
Dünya ekseninde semazen olmuş, Huda her yarattığına gerçeği sormuş, akdedip sabredenler, su yüzünde saman olmuş, etmeyenler ise sefalet ve zillette boğulmuş.
Beni yaratıp donatan,en ulvi duyguları mücehhez kılan,her zaman bağışlayan,Rahman ve Rahim olan,Yaratan Rabbim’e sığındım,sinemi istila eden burukluğumla ona ellerimi açtım.
Ey Allah’ım, biliyorum ki imtihan ediyorsun,fakat sen beni, benden daha iyi bilirsin, kimseye bilerek kötülük yapmadığımı,gözümü kör edecek hırsımın olmadığını,kalbimde hasedin hiç barınmadığını,
Helalinden kazanayım istedim,bunun için hiç vakit gözetmedim, üşenmedim, isyan etmedim, gücümün üzerinde gayret gösterdim ve her zaman sana hamd ettim.
Sinemi bu kadar, harap edecek ne yaptım,yüreğimde kopan fırtınalara,zihnimi felç eden dalgalara, artık göğüs geremiyorum.
Yüküm ağır geliyor sabredemiyorum,takatim kalmadı artık yoruluyorum,sana sığınıyorum,çözümün sende olduğunu biliyorum,öyle inanıyorum,
Beni hiç zorda bırakmadın, lütufta bulundun,hep umudum oldun, ben yine sana geldim, kapına sığındım,bana gönül rahatlığı ver,çözüm bulmam için bir vesile göster, diyerek ellerimin içiyle yüzümü mesettim.
Silkinmiştim,meramımı maksuduma havale etmiştim,rahatlamıştım,bir cengaver gibi hayatta beni bekleyen,yeni imkanlara ümitle kucak açmıştım,yeis’ten arınıp, istikbale yeniden kapı aralamıştım.
Bursa da geçirdiğim bir yıl boyunca,bir çok dost kazanmıştım,hayırlı ve güzel hizmetler yapmıştım, gariban insanların sığınağı olmuştum.
Bu insanlara, hayata daha farklı pencereden bakma ufkunu, kazandırmıştım, bunlar benim için çok yeterli sebeplerdi.
Fakat,babama,anneme Bursa dan böyle habersiz, alel acele niçin döndüğümü, nasıl izah edip,anlatacaktım.
Zihnimden bu içinden çıkılmaz,keşmekeşliği bir türlü atamıyordum,bu düşünceler eşliğinde yol alıyordum.
Değişik senaryolar hazırlayıp,sil baştan yapıyordum,bedenen çalışmaktan çok daha fazla yoruluyordum,sinemdeki dalgalar eşliğinde düşüncelere dalıyordum.
Uyuya kalmışım, öyle derin ki;
Gözlerimi açtığımda,her kez otobüsten inmiş, sadece ben kalmıştım.
Fakat; zihnimdeki fırtınalar durulmuş, kuş gibi hafiflemiştim,ufkum açılmış, hem de, karnım açıkmış olarak kendimdeydim, bu ne büyük bir nimet, şükürler olsun.
Bu kadar rahatlayınca, nasıl hamd etmem, yüce Allah’a,hem de hemen, ab dest aldım,çimenlerin üzerinde, iki rekât namaz kıldım.
Okyanusun azametli dalgalarının ortasında alabora olmaktan kurtulmuş,karaya, sahilin o eşsiz güzelliğine, bir anda kucak açmıştım.
Böyle fırtınalara maruz kalarak, birebir yaşayanların, beni daha iyi anlayacaklarını zannediyorum.
Fakat yinede herkesin, farklı bile olsa, böyle duyguların benzerlerini yaşadıklarına, veya bir gün yaşayacaklarına inanıyorum.
Evimize geldim,annem ve babamın anlayıp,ikna olacakları biçimde, sizlere, memleketime dayanamadım, kabilinden ifadelerde bulundum ve böylece Bursa hatırama noktayı koydum.
Birkaç gün dinlendim,dost arkadaşım Mehmet Muçhan sağ olsun, beni hiç yalnız bırakmadı,bir yıllık özlemimizi,bir nebzede olsa gidermiştik.
Meğerse daha yeni, kendini toparlıyormuş.
Hastalanmış,günlerce hasta yatağında yatmış,İstanbul dan Prof.Dr.Ayhan Songar’a, Ankara dan Dr. Emin Acar’a giderek günlerce çare aramış.
Mehmet’in annesi Fatma hanım teyze,onun olmadığı bir zamanda, sesini kısarak,ah Mustafa bilsen neler çektik diye başını sallayarak,aynı paniği yeniden yaşıyormuş gibi anlatıyordu.
Kendi gönlünde çaresiz kalmış,etrafına bakınmış,kendinden başkada yanan yokmuş, ne yapsın zavallı kadın, dalyan gibi oğlu gözünün önünde, gün geçtikçe kötüleşiyor, harap oluyormuş.
Öyle ki, kim bir tavsiyede bulunsa,vakit geçirmeden uygulamaya koyuluyormuş, çoğunu da Mehmet ten saklayarak yapıyormuş,sıkıca da tembihliyor beni,
Aman ne olur, sakın ola ki Mehmet’e söyleme emi diye tembihliyordu.
Onunla geçmiş olsun çok çileler çekmişiniz,merak etme teyzeciğim inanın ki, söylemem kimseye dedim ve mu sade alarak oradan ayrıldım.
Şu satırları yazdığım an ve zaman itibarı ile tam yirmi üç yıl geçmişti,ben hala sizlerden başka kimseye de, söylememiştim bu sırrımı,artık sakıncası olmadığına inanıyorum.
Günler geçiyor,zaman mevhumu kendi ölçeğinde, sormadan,bizatihi alacaklı gibi,derinden, hissettirmeden bir şeyler alıp götürüyordu bizlerden.
Tasavvuf ve tarikat söylemi nereye gitsek karşımıza çıkıyordu,sanki o günlerde gündemi o oluşturuyordu.
Mehmet durmuyor beni sürekli zorluyordu,ben senin kadar kararlı ve cesaretli değilim,önce tarikata sen gir,sonrada ben gireyim diyordu.
Fakat anlaşılamayanlar haddinden fazla çoktu, içine girenler Allah ve Peygamberden çok şeyhlerinden ve kerametlerinden bahsediyorlardı.
Onunla da yetinmeyip mürşitlerinin kutbu cihan veya gavs olduklarını söyleyerek, onlara makam tayin etmeyi ihmal etmiyorlardı.
Akıl,mantık zaviyesinden, sorgulamaya fırsat vermiyorlar ve içine girip yaşamayınca anlayamazsın diyorlardı.
Denize düşüp’te, yüzmeyi bilemeyen bir insanın, haleti ruhuyesi ne ise,bende o günlerde, gönlümün derinliklerinde, öyleydim.
Siyasi arenada, İslâm’i söylemde,dikkatimizi çeken, o günkü koşullarda, bizlere cazip gelen,
Tüm mazlumların,saf,samimi,manevi duyarlılığı olan,dar gelirli insanların,çıkış kapısı olarak gördükleri,
Bir amaç,hedef olarak ileri sürdükleri,kendilerinin, diğer partilerden üstün ve farklı olduklarını,ilan ettikleri,
Bizlere yabancı olan parlâmento,yasama,yürütme ve yargı organlarını, daha yakından tanıtarak ve öğreterek,
Ufkumuzda olmayan, hiçbir zaman tasavvur etmediğimiz, devleti tanıma ve sahiplenme olgusunu kazandırmışlar,
Kısıtlı olan televizyonlardan takip ederek,tavrımızı ve katkımızı netleştirmeye çalışıyorduk, bunlar bizlerden isteniyordu.
İlk defa bir parti binasına gittim.
Yusuf Bozkurt tan sonra il başkanı olan, Kenan Mutlu ve yönetim kurulu üyeleri ile, kiçikapı da ki o eski, millet caddesinin arkasından girilen,mütevazı binada tanıştığım,
Ve o gün, bu insanların çoğunda gözlemlediğim,mütereddit halin,yani zihninde teşekkül eden,
Fakat zaman içinde, çözüleceğine inanılan, rahatlıkla herkese sorulamayan,tefrika girmesinden korkulan,soru ve ünlem işaretlerinin olduğudur.
Artık bende,çevremin oluşturduğu koşullar nedeniyle, arkadaşım Mehmet’in bitmeyen ısrarı nedeniyle,
Ve içimde ki, bir çok mevhumun barınağı olarak,meçhule doğru,daha iyi bir kul olmak düşüncesiyle, yok sandığım,
Fakat belki de kendimi avuttuğum,enaniyet ve tekebbür virüslerinden,arınmak heva ve heveslerimi, daha iyi disipline etmek niyetiyle,kararımı vermiştim.
Girecektim artık, kararlıydım, tanıdığım herkesin, kurtuluş yolu olarak gördüğü ve gösterdiği,
İlahiyatlısından,mühendisine,doktorundan,öğretmenine,
İş adamından,yayıncısına kadar,tanıdığım her kesin, tavsiye ettiği,
Ve fakat benim için, iks kümelerinden oluşan,denklemi düşünürken, kendime sürekli sorduğum,
Bu insanların,tahkiki,araştırması yok muydu,elbette vardı,akıl ve mantık açısından noksan değillerdi,öyleyse kandırılmış olamazlardı.
Benim bu insanlardan, daha kapsamlı bir araştırama yapmadığıma göre, ve dolayısıyla bunlardan, çok daha akıllı olmadığım kanaatiyle, tereddütlü davranmanın bir gereği ve manası yoktu.
Beni davet ettikleri yol,yalanlara, entrikalara, fırsatçılara,yalakalara ve her türlü mel’a netin işlendiği mekanlara,kapı aralamıyordu.
İnsanı tek başına sadece kendiyle müteşekkil, serbestiye ti, ve keyfiyetini vermiyordu.
Halife veya şeyh denen zat, müridin kalbinden geçen her şeyi bildiğini ve o bakımdan,
Çok dikkat edilmesi gerektiğini söylüyorlardı,yanına giderken kalbine sahip ol, tembihinde bulunmayı ihmal etmiyorlardı.
Anlatılanlar öyleydi, dolayısıyla benim gibi;
Yıllarca Allah demiş,Peygamber demiş,Kur’an demiş fakat; sadece taklit etmiş birini!
Doğurup dünyaya getirmiş,baba,anne olgusunu öğretmiş, yeme,içme, giyim, kuşam,yanlış,doğru öğretisinden ileriye gidememiş,
Ufkumu açmamış,bilgilerle donatmamış,hedef göstermemiş, ilke ve prensip konusunda duyarsız kalmış,bunlardan ellerinde olmayarak, bizleri mahrum bırakmış olan, canım annem ve sevgili babam.
Kime,nasıl,ne şekilde,hangi koşullarda,nereye kadar,hangi tavizlerle diye, hiç bir ölçü öğretilip,sorulmamıştı, şimdiye kadar!
Nasıl sorsunlar biçareler,onlara da babalarından, annelerinden miras kalmış,çünkü o yıllarda, her tarafı geçim sıkıntısı sarmış,
Harf inkılâbından dolayı herkes, bir çırpıda cahil kalmış,kim Allah’tan bahsediyorsa,gerici,yobaz sanılmış.
Gariban babam, kırk üç buçuk ay askerde kalmış,okumayı dahi öğrenememiş, fakat suçlu bulamamış,hiç kimseye bir şey soramamış,zira çoğu insan o yıllarda,aynı ahenkteymiş.
Geçinebilmenin en büyük dert olarak görüldüğü,aile ortamlarında şefkatin akıbetini bir düşünün, kim buluyor ki onu, hangi ölçülerle kime taksim etsin.
Benim en değerli varlığım olan annemi,sevgili babamı suçlamam,haddim değil,ama onlar gibi kimleri suçlayacağımdan ve nasıl hesap sorulacağından,habersiz ve de mahrum değilim.
Her şeye rağmen,hamd ederim Allah’a ki, Müslüman bir ailede ve İslam diyarında dünyaya gelmeyi, bizlere nasip etti.
Akidemiz,amellerimiz,taklitte olsa, gönlümüzde her zaman, hakikate kapı aralanmış,tahkike giden yolunda,taklitten geçtiğinin zeminini hazırlanmış.
Yalnızca bu dahi,şükretmek için,yeterli sebep değil mi.
Ya batıl olan dinlere iman edilen, bir aile ortamda dünyaya gelseydim, Müslüman kimliğinden uzak ve mahrum kalsaydım daha mı iyi idi.
Yine de,onlar sürekli;
Allah devlete ve Millete, zeval vermesin diye, dua ederlerdi.
Ben maalesef böyle dua edemiyordum.
Devlet denen olgu,halkının hizmetinde, emrinde ve bu görev bilincinde değil de, halkına tahakküm özentisinde olursa,
Devletin, devlet olabilme vasıflarına, haiz değilse ve bunları yerine getiremiyorsa,
(devamı nakşeden izler 5 te)

Mustafa Cilasun
Kayıt Tarihi : 5.7.2007 10:51:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mustafa Cilasun