Müzeyyen Şiiri - Tolga Aşkın Aray

Tolga Aşkın Aray
44

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Müzeyyen

Ekmeğin Söylediği, Suyun Taşıdığı, Gülün Açtığı

Bir yaşlı bağlama ağıt yakar
Söz taşırım,
Bağrına seslenirim Müzeyyen.
Yaşadığım yerde yabancılaşmışız komşumuza,
Ayakkabılarımıza çivi saplanmış,
Bir kazık da yoksulluğumuza.
Üç kuruş için yürüyerek eve dönerken
Bir evin kapısında durmuştum.
Kapıyı o yaşlı adam açıverdiğinde susuzluktan kurumuştum
İyi dinle;
Genç nasırlarımın hikayesi değildir aslında sana sunduğum:
Kapısını çaldığım başka bir akşamüstü
O elleri benekli adam beni buyur etmişti, evine girdim.
Yokuş çıkmaktan yorulmuştu dizlerim,
Adamın tekerlekli sandalyesiyle avundum.
Adam uzun süredir susmaktan yorulmuştu.
Onu dinledim;
Türküsünden sonra öyküsünü
Ağıtından önce ekmeğini paylaştım.
Fakir ve ufak midemi onda iyice doyurdum birkaç gece.
Ve her gece yeni öykülerini dinlerdim.
Ekmeğin kokusunda bir köy vardı
Köyde…
Bir gece ilk kez orada duydum Müzeyyen’in methini.
Müzeyyen genç, alımlı
Müzeyyen zengin ağanın güzel kızı…
Hatırlar mısın; köyde evleri ateş almıştı?
Bir kova su döken çıkmamıştı.
Sonra köyden göçen ailesiyle gidişi,
Seni sözsüz, edasız terk edişi…
Aslında, senin bildiğin bu hikayede eksiklik vardı,
Genç Hüseyin seni terk etmemişti
Ailesi için gitmişti.
Ağan onları tehdit etmişti, yakmıştı evlerini.
İstememişti ne köyünü bırakmayı ne de sevdiğini.
Çalışıp başlık parası biriktirecekti,
Çok vakit geçmeden sana gelecekti.
Hüseyin bir gün ormancı, bir gün inşaat ustası,
Hüseyin becerikli bir sıvacı
Belinde ip bağlı, bir gün kopmaz mı,
Bacakları artık onu taşımaz mı?
Nereden bileceksin?
Bilemezdin Müzeyyen.
Yoksa hayır diyecektin on dördündeyken o bunak adamın seni istediği lanet gün
Kan olaydı elindeki kına, o çok karılıya varmaz olaydın
Bilemezdin.
Hüseyin; şeherli, uzak,
Satılmıştı gözünde.
Dediklerine göre ağan onun eline akçeler saymıştı.
Halbuki,
Sandalyeye hapsolmuştu Hüseyin’in umudu
Ağanın avucuna akçeler konmuş,
Sen de satılmıştın da ellerin de, yüreğin de boş kalmıştı.
Öyle ya köye yılan bir barış gelmişti
Sayende kan davalı köyle dünür olunmuştu
Köyde bayram köyde türküler,
Senin dut yutmuş dilindeyse ağıt vardı.
Kimse duymaz, duymak istemez,
İçini bilemezdi
Hüseyin anlardı, halini bilirdi de artık dönemezdi.
Sen Hüseyin’e küsmüştün, Hüseyin kendine
O genç bağlaması aynı ağıtı çalar,
Duyamazdın.
O ağıtı ben de dinledim, öykünüze varana dek her gece
İçimi yaka yaka sana taşıdım, hatırla Müzeyyen!
Hatırla Hüseyin’in sana baktığında ot dolan,
Buzağı dolan, Fırat dolan gözlerini.
Üstüne kerpiç koy, çöl koy, akrep koy
İçinde tek bir gül olsun;
O gül hala sensin Müzeyyen.
Ağanı toprak örteli çok olmuş,
O toprağın üstünden bir de sel geçmiş
Köy dediğin bir garip çöl olmuş.
Ne türküler kalmış, ne canlılık
Sizin oralı hepten şehirli olmuş
Sen kerpiç evinde çocuk vermeden dul kalmışsın,
Adın yalnız, ihtiyar, deli Müzo’ya çıkmış küskünlüğünden
Bir köşeye atılmışsın,
Sana o günkü terk edilişin kadar koymamış.
Oturmakla küçülmemiş bir adamdı Hüseyin
Kendi ekmeğini kendi yapan
Bu köyün eski kokusunu almış
Sana kokusunu getirdim Müzeyyen
Senin köyün o ekmek!
Onun köyündeki, senin öykündeki eksiklik bir
Sana izin almadan köyünün adresini getirdim.
Gülünü soldurmadan git Müzeyyen.

Tolga Aşkın Aray
Kayıt Tarihi : 3.1.2014 13:05:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Süreyya Sezikli
    Süreyya Sezikli

    bunu ozet hikaye gibi kabul et, ya film cevir yada otur kucuk bir kitap yaz...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Tolga Aşkın Aray