Güneş kızıla dönmüş,
Dağların ardından kayboldu kaybolacak
Hava morarmaya yüz tutmuş
Herkes evinin yolunda
Sokaklarda bir hareket
Lambalar fersiz, birazdan aydınlanacak
Tevellüt! 1900’lü yıllar
Düşmüşüm ana rahmine
Bir Cumhuriyet Bayramında
Gelmişim dünya evine
Nur topu, aya benzer bir çocuk
Doğarken ben ağlamışım kaderime
Yaş yirmi iki aldım tezkere
Döndüm eve…
Altı aylıkken kucağımdan inmeyen,
Oğlan kocaman olmuş, ne çare…
Tanımaz beni… Demez ki baba!
Allah yardım etti, şansım yaver gitti
Bekârdım… Kafam karışıktı…
Gittim malum eve…
Telli duvaklı gelin getirecektim…
Olmadı… Yanlış yoldan döndürdü
Adına “sermaye” dediğimiz, eli öpülesi kadın…
Bir haber aldım… Çocukluk aşkım da beni arıyormuş
Çaresizlik nedir? Bilir misin?
Uzaktan davulun sesi hoş gelir,
Çaresizliği, onu şeken bilir!
Mevlam çaresiz bırakmasın kullarını,
İmtihan etmesin sıkıntılarla...
Sabır ihsan eylesin!
Ve ben… O kadar iyi anladım ki hayatı
Kavuşmalar bana göre değilmiş
Boşuna adıma toy aşık dememişler
Toy kalmışım kavuşmaktan yana bir türlü beceremiyorum,
Ben çıraklıktan gelmişim, usta olmuşum ayrılıkların tezgahında.
Geç bulup birbirimizi, erken ayrıldığımız seni yanıltmasın
Parçaladığın yüreğimin kırıntıları,
Yapışmış ellerine.
Parmaklarından kan damlıyor.
Kurbanlarının listesine beni de kattın
Sen katiliydin aşkın.
Ölüme adım adım gidiyorsun
bir ovaya rastlasam
kurardım çadırımı
dere kenarı ağaç altı,
her neresi olursa olsun
huzurun olduğu her yer
bana mekân olurdu
Karanlıkların adamıyım
Gündüzleri hiç sevemedim
Kaybolurum kalabalıklar içerisinde
Dertlerimle baş başa yapa yalnız kalırım
Mutlu olurum kimseye dert anlatmamaktan
İşte bu yüzden




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!