sen yoksun bu gece.
sen yoksun, yağmur var bu gece.
ıslanmak için sokaklarda yürüdüğümüz yollar bomboş bu gece.
bu gece yağmur var.
yağmurun altında ağlıyorsun, gözyaşların damla damla yanaklarında.
yağmur ve mektupların var bu gece.
Belki de çocukluğumuzun ebem oyunlarında unuttuk içtenlik ve paylaşım duygularımızı. Evcilik oyunlarımızda saklı kaldı çocuk yanımız. Aşktan uzakta büyüdük. Doğum günlerinde birbiri ardına söndürürken titrek mum ışıklarını, büyüdükçe azalır sandık içimizdeki acıları. Büyük adam olmaya özendik hep. Büyürken bedenimiz, çocuk yüreğimiz uçurtmalarda kaldı. Şimdi bile, aynı oyun değil mi sevgili? Bir yaş daha büyürken yılbaşlarında, geçen zaman unutulup gidiyor işte. Geriye kalan, bir kaç güzel günden ve unutamadığımız acılardan başka nelerimiz var ki? Senin neyin var sevgili? Yarınlara kalabilen neyin var?
Unutma sevgili, birbirimizden başka gidecek hiç kimsemiz yok bizim bu şehirde. Kimsesiz çocuklar gibi yapayalnız kalmış olsak ta, biz bu kentin çocukları olduk artık, ayrılmak yok, başka şehirlere gitmekte yok. Sende gitmeyeceksin, ben de. En çok seni seveceğim ben, sende seni. Başka dünyalara, başka insanlara, başka dostluklara, başka aşklara gerek kalmayacak birlikte yarattığımız dünyamızda. Her ne olursa olsun sen bana yeteceksin, bende sana. Biz, birbirimizi sevmek için, bu aşk için yaratılmışız, inan buna. Biz, sonsuza kadar birbirimize bağlı kalmalıyız.
Bilirsin, insan sevgisine ihanet etmeye görsün hemen kirlenir. Gönlünde birden fazla sevgiye yerdiğinde ortadan ikiye ayrılır, iki sevgisini de kirletmiş olur.
Ellerini Bana Sakla Sevdiğim...
Şimdi yanımda olmalıydın sen
Gün batımında sımsıkı sarılmalıydım
Ellerim ısınmalıydı
Gözlerimde ruhumda doymalıydı sana
İşte o zaman güçlü olurdum
Sen yanımda olsaydın
MUSTAFA ÇİFCİ
BİR MEVSİM DÖNDÜ, SEN DÖNMEDİN
Soğuk bir sonbahar akşamıydı gidişin.
Hava kararmış, yağmur yağmaya başlamıştı.
yağmurlu bir gün gelmiştin bu kente
akşamdı / yol üstünde buluşmuş, bir cafede oturmuştuk
kısa saçların vardı omuzlarına dağılan
gözlerinde tatlı bir içtenlik
konuştukca açılıyor, kendimizi birbirimizde buluyorduk
mevsim kara kış olsada
Gün ışığının solgun renkleri karşı yamaçlara yaslandığında, kapı önünde oturur, uzakları seyrederdim. Gün tutunmaya çalışır gibi ağaç dallarına düşer, ağır ağır kaybolur, yok olurdu. Her yer toprak rengine bürünüp, güneş bir başka diyarlara göç ederken, gökyüzünde aydede görünür, sanki bana gülümser, göz kırpardı. Uzaktan gelen çocuk seslerini duyardım. Ağlayan bebelere seslerine üzülürdüm. Sessizlik kapladığında çevreyi tatlı bir huzur dolardı sokaklara. Ben eylül akşamlarını çok severdim. Okulların açılmasına az bir zaman kala, kitaplarımın tozunu alır, şiir defterimi tekrar kaplar, yeni çekilip henüz yaptırılmayan fotograf makinasındaki filmi çıkarır, çantamın en dip köşesine yerleştirirdim.
Eylül benim için biraz fotograf demekti.
Kimi geceler uyku tutmaz, yatağımın içinde dönüp dururdum. Bazen sıkıntıdan ne yapacağını bilemeden pencereden bakar, evin içinde gezinir, balkonda oturur, ay ışığında hayallere dalardım.
Eylül benin için ayışığında yalnızlık demekti.
Yaprak dökümüydü eylül.
Anıların sarıp sarmalanıp hatıra defterinde saklandığı, yeni hatıra defterlerin satın alındığı dönemdi eylülün bir diğer adı.
sevgiliye
yaşamak öylesine güzel ki seninle,
çiçek tarlasında koşmak gibi
ve sırt üstü uzanıp toprağa
gökyüzünü içmek gibi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!