Ateş bildim güneşi, bilmeden evvel canı
Mumdan titrek ateşi, yakmış yedi cihanı
Kalbim liman ararken, yedim yârin taşını
Deniz suyu yerine, yuttum gözün yaşını
Geceye nöbet tutar, çatıda duran sarkıt
Ömür gibi güneşle, tek tek erir bu yakıt
Ateş renksiz yakandır, usta öfkesiz döven
İlmik ilmik kalemle, çıraktır yaprak döken
Gençler sedir üstünde, eller tespih oynatır
Uzun uzun soluklar, çay suyunu kaynatır
Çay karanfil kokuyor, sanırsın toprak tadı
Kahve dertli dolsa da, geçmiyor hüznün adı
Aylardan şubat sonu, artık eriyor karlar
Güneş toprağı öper, birden anılar parlar
Kaldırım cıvıl cıvıl, yeniden açmış insan
Dadaş şehrine bugün, eşi bulunmaz ihsan
Üşendim dur demeye, öylece yağdı yağmur
Kurumuş dudağımla, izledim mahmur mahmur
Su gibi kaydı zaman, döküldü beyaz beyaz
Yandığım her gecede, yeniden vurdu ayaz
(İbn-i Mektum’a)
Âmâ’nın renk dünyası, rüyada kapı bulur
Gök-kuşağına sığmaz, yüreğime can olur
Sabır çatlar bir anda, dökülür kızgın sözler
Gecenin yok gecesi, yok bundan âlâ efkâr
Beni benine zindan, beni beninden bizar
Yakub’un dostu idin, bundan mıdır halvetin?
Anladım niçin yokmuş, hiç güneşe minnetin
Kalbin demir parmaklık, erimez maden değil
Âlemde benden başka, kimse amaden değil
Gönlüme sarkan sevda, bilinsin sıska değil
Güneşi tutan dağa, dayanmaz muska değil
Ben bir şair değilim, hele erbab-ı lisan
Belki bundandır eksik, dilimde bab-ı ihsan
Kalbimden hançereme el veren yolda iblis
Pusu kurmuş çetince, zelil hor dest-i necis
Her yanım kırık dökük, gel de hayra yor beni
Perçeminden son bir kez, sıyrılıp da gör beni
Sabrı cemil bilmedim, bilmeyesin hor beni
Benzi solmuş sokaktan, geçiver de gör beni
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!