Söyle bu kanayan kaçıncı yara
Ben sana sorayım, sen onlara sor
Sahibin mi yoktur, bahtın mı kara
Yıllarca yuttuğun yalanlara sor…
Yolun yok, izin yok, kuytu mu yerin
Ne düş bu sevda ne de bir gerçek
Belki de bir boşluğu örtecek
Yaşadık payımıza düşeni
Gerçeği hiç kimse bilmeyecek
Kolay değildi, zor olmayacak
Bir altın kupadaydım, saklanıp kalıyordum
Üstünden çağlar geçen eski şarapçasına
Dolmak için bir bardak, gönül arıyordum
Döküldüm gözlerinin zümrütleşen tasına.
Ve bir masal vardı ki, sevenleri mutluydu
İşte yine başlıyor umutsuzluk dansları
Gövdem paslı bir çark gibi dönüyor çöplüklerde.
Bir el uzanıyor şafağın sonsuz ışıklarından
Ama yok ediyor onu karanlıkların azameti.
Nedir bu yalnızlığın insanlar içindeki sonsuzluğu
Bir sis gibi sarıyor, görünmeyen o yollar.
Yakındır esmer akşamlarda dönüşün
Eskisi gibi şuh, eskisi gibi günahkâr
Sen yine duyduğum ses, yaşadığım cansın
Ama bu soğumuş kollarıma, istesen de yabancısın.
Dudağımın ıslaklığı gibi
Hani yalnız beni yazacaktı
Ve saçlarımı okşayacaktı ellerin
Benim dudaklarıma dokunacaktı
Yalnızca ben olacaktım senin…
Hani tüm duygularımı paylaşacaktı
Gözlerimi; umutla yaşamaya çevirdim,
Fakat açtığım kapı karanlık bir odaydı,
Ölümü duya duya içeri girdim
Anasız bebek gibi, dertler kucağımdaydı.
Yıllarca karanlıkta oturdum ve dolaştım
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!