METEOROLOJİ İLE İLGİLİ FIKRA VE ANEKDOTLAR
Abdullah DEMİRCİ
[email protected]
Toplum içinde görev yapan tüm meslek mensuplarının başlarından geçen ilginç olaylar vardır. Bundan dolayı, söz gelimi doktor fıkraları, öğretmen fıkraları, avukat fıkraları gibi güldürücü özellikleri ön plana çıkan kısa hikayeler anlatılır
Şüphesiz Meteoroloji’de çalışan arkadaşlarımızın da başından geçmiş böyle olaylar, fıkralık haller yaşanmıştır. Ya da toplumun hayal gücünde canlanan Meteoroloji ve çalışanları ile ilgili fıkralar, hikayeler uydurulmuş ve atfedilmiş olaylar dilden dile anlatılabilir. Bunun illa da gerçek olması gerekmez. O anlık veya konuşulan konu gereği böyle güldürücü fıkra anlatılır. Hakaret kastı taşımadıkça anlatılanlardan alınmak, gücenmek veya küsmenin yersiz olacağı kanaatindeyim. Bu düşünceden hareketle meteoroloji ile ilgili bazı anı, anekdot ve fıkralara yer vermek istiyorum.
.
Ülkemizde halk arasında meteoroloji ile ilgili bu kadar çok ve esprili hikayelerin anlatılması aslında kurumun halkla iç içe olduğunu gösteriyor. Yapılan iş doğrudan halkın gündelik yaşantısı ile ilgili olduğu için pek çok doğru ile yanlışın birbirine karışması, bununla alakalı hikayelerin anlatılması doğaldır. Şunu da ilave edelim. Bu, sadece bizim ülkemize mahsus da değildir. Diğer toplumlarda da benzer fıkra, karikatürler v.s. mevcuttur.
Ayrıca yaşadığınız, anlatılan bu tür fıkraları, hikayeleri ,anıları bize yazıp bizimle paylaşırsanız bunlar fıkra dağarcığımızı zenginleştirip yayınlanacaktır. Bu şekilde belki ileride genişletilmiş bir meteoroloji fıkraları kitabı da yayınlanabilir.
Bir zamanlar TRT kamu yayıncılığında rakipsizken geçtiğimiz yıllarda hayatını kaybeden TRT spikerlerinden Ersin İMER’le ilgili anlatılan bir olayı örnek verebiliriz.
TRT televizyonunda hava durumunu sunan Ersin İMER, bültenin sonunda çiftçilere de yağış, don, sıcaklık bilgilerini verir ve hava durumunu şu sözlerle bitirir :
“Donsuz geceler efendim”
Meteoroloji basın ilişkisi ile ilgili iki anekdot aktaralım:
Doğan Haber Ajansı, Van büro şefi Gurbet Gökçe anlatıyor :
“Bölgede çok şiddetli bir kış yaşanıyor. İstanbul, hava toparlaması istiyor. Van bürodaki arkadaşlar muhabire ulaşamayınca ilin Meteoroloji müdürlüğünü arıyor. Müdürlükte bekçiden başka kimse yok ve telefona o cevap veriyor. Muhabir ile bekçi arasındaki konuşma yöre şivesine uygun olarak geçiyor.
- Buyurun Meteoroloji. Ben bekçi.
- Merhaba amca. Müdür bey yok mu?
- Yoktur.
- Amca orda kar yağıyor mu? Çok kar var mı?
- Valla bilmiyom, yetkili yok. Müdür gelip o desin, bilgi vermak yasahtır.
- Ya amca bir bakıver camdan dışarıya.
- Yoh bakmam. Bakmak da yasahtır. Müdür gelince bakar.” (Dmagazin 2004 Güz sayısı sf 61).
Milliyet Gazetesi eski Yayın Müdürlerinde Doğan Heper, unutamadığı özel haberlerden birini anlatıyor:
“Bir de şansımızın da yaver gittiği bir haber vardı. İstanbul kurumuştu. Biz de Meteorolojiyi takip ediyoruz. O gün yağmur ihtimali var. Biz de “Yağdır Mevlam su” diye manşet yaptık. Öğleden sonra şakır şakır yağmur yağmaya başladı” (Milliyet Pazar 15.05.2005).
Şimdi de internette dolaşan Meteoroloji ile ilgili esprilere bakalım.
- aloouuuvvv... Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü mü?
- Evet, buyrun ...
- Kardeşim bu ne soğuk ya??? Kıçımız dondu beee!!!
- Beyefendi biz sadece hava tahmini yapıyoruz...
- Hah tamam işte... şu an kaç derece?
- Eksi 3...
- Tüüü... Allah cezanızı versin sizin!!!
- Alo Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü mü?
- Evet buyrun..
- Günaydın, bugün ve yarının hava tahminlerini alabilir miyim?
- Maalesef şu anda bilgiler elimde yok yardımcı olamayacağım.
- Siz alışıksınızdır, camdan bakıp bir şey söyleseniz.
- Bodrum kattayız beyefendi, burada cam yok.
BİR ŞEY YAPAMAZ MIYIZ?
Çay TV Genel Yayın Yönetmeni Arif Akmermer, televizyonu adına açık havada bir müzik programı düzenleyecektir.Programın yapılacağı gün havanın nasıl olacağını öğrenmek için meteoroloji müdürünü arar..
--Hocam Salı günü hava nasıl?
--Yağışlı.
--Bir şey yapamaz mıyız?(Rize’de Yaşanmış Fıkra Gibi Olaylar , İstanbul 2007,Fatih Sultan Kar)
PIT PIT
Askeri filoda sabah brifingine katılan meteoroloji memuru,genel meteorolojik değerlendirmelerden sonra katılımcılara o gün meydanda havanın açık ve az bulutlu geçeceğini ,yağışın söz konusu olmadığını söyleyerek konuşmasını tamamlar.
Brifingden sonra salondan çıkanlar bir de ne görsünler?Dışarıda yeni başlayan iri taneli yağmur var.
Gözler,hemen brifingi veren ve yağış olmayacağını söyleyen meteoroloji memurunu arar.Memur,meteoroloji ofisine gitmek üzere kendisine tahsis edilen araca binip oradan uzaklaşmak üzeredir.
Katılımcılardan birisi,hemen araca aracın yanına gider,kapısını açar ve memura sorar:
_Hani yağış yoktu?Hani hava açık ve az bulutluydu?
Memur, bir havaya bakar,bir düşen iri taneli yağmura bakar,söyleyecek fazla bir şey yoktur.Hemen kıvrak bir manevra ile katılımcıya döner ve”bu yağış değil ki biz buna meteorolojide pıt pıt deriz “cevabını verir.( Gökçen Başaran :”Bu "pıt pıt" hikayesinin kahramanı Ali KÖŞKER Abimi saygıyla anıyorum. Kendisiyle birlikte çalışma şansım oldu. Bu hikayeyi bizzat ağzından dinledim.”Bana da Niyazi Öztahtalı anlatmıştı.)
BALKANLARDAN GELEN SOĞUK HAVA
“Anneannemin karşısında oturan yaşlı bir nine, anneanneme şöyle bir serzenişte bulunur.
-Kızım ben size darıldım.
Niye abla, diye sorar. Şu balkonları yaptınız da ondan. Anneannem anlamadan sorar:
Balkonun zararı yok ki.
- Olmaz olur mu ,haberleri dinledim. (O zamanlar TRT1 vardı) Balkonlardan gelen soğuk hava nedeni ile tüm yurt soğuk olacakmış. Anneannem de yaşlı, anlamamış. Balkanlardan gelen soğuk havayı, balkonlardan gelen olarak anlamış. (Kaynak:İsmail Varlıtürk )
"HAVA"NIN MÜDÜRÜ MÜ OLUR ?
..Ankara’da Meteoroloji Genel Müdürlüğüne giden yolda Keçiören-Sanatoryum ayrımından dere geçer. Ankara çayı da denilen bu derenin üzerinde köprü vardır.1960 lı yıllarda yağış sonrasında gelen bir sel neticesinde köprü yıkılır.Askeri İstihkam Birliği hemen bir köprü inşa eder ama trafik tıkanır araba kuyruğu oluşur.
O zamanlar Hava İşleri Müdürü,meşhur Mustafa İnan'dır.( Hava İşleri Müdürlüğü şimdilerde Hava Tahminleri Daire Başkanlığı).Mustafa İnan Bey Genel Müdürlüğe giderken işte bu kuyruğa takılır ve şoförüne “sağdan git,soldan git “diyerek ön tarafa ilerler ve yapılan köprünün girişinde kendilerini durduran polis memuruna, arabanın camını açarak "ben Hava İşleri Müdürüyüm" der,Polis;"Havanın Müdürü mü olurmuş, geç sırana "diye cevap verir ve göndermez.
....Bu hatırayı Sayın Atila Kayır beyden duydum ve naklettim. (Osman K. Süleme)
TC Kadir Makul
1986 li yıllar. Van meydanda
Fkret Demir,
Bilal
Ersoy
ben ve Vahap dayı aynı ekipteyiz. Gece uçuşları yok ve mesaiden sonra in cin top oynuyor. Havanin pırıl pırıl olduğu bir gece Vahap dayiyi rasat odasında bırakıp hemen yandaki yolcu salonunda top oynadik. Geriye geldigimizde ise şok olmuştuk. Vahap dayı biz top oynarken cikan sesleri oraj var zannetmiş ve disariya bakmadan 95ts yi vermişti.
METEOROLOJİ İLE İLGİLİ FIKRA VE ANEKDOTLAR-2-
Abdullah DEMİRCİ
TEZEK NEDİR?
O yıllarda doğuda bazı istasyonların ısınmaları tezek ile sağlanıyor..Yetkili tezek alımı icin genel mudurluğe yazı gonderiyor.Genel müdürlükteki kişi :
-tezek nedir kalorisi kactir ?diye yazı gonderiyor.
Gelen cevap :tezek boktir kalorisi yoktir.
(Tuncer Kumral)
Hoca ve Yağmur
Kuraklık yapınca Potomyalı Hoca'dan yağmur duası yapması istenir. Potomyalı Hoca bu istek karşısında ahaliye:
-Yarın sabah namazını camide kılalum,Ayene dağına çıkaruk, yağmur duasını ederuk, diye uyarır.
Sabah namazında ahali camiyi doldurur ve namazdan sonra yağmur duası için dışarı çıkarlar.
Potomyalı Hoca bakar ki yağmur duasına gelmiş ahalinin hiçbirinde şemsiye yok, çok şaşırır, düşünür ve:
-Ey cemaat, biz yağmur duasına gideceyiduk. Şayet içimuzdan Allah'ın bir sevgili kulu olsa da duası kabul edilseydi yağmur yağacayidi. Göriyirum ki sizun hiçbirunuzda şemsiye yok. Demek ki yağmur yağacağuna inanmayasunuz, öyleyse dua mua yok, herkes evine, der ve ahaliyi kovar.
Kaynak: Her Yönüyle Güneysu, Rize. Hakan Şeker Tavukçuoğlu 1996 (Ortaköylü A. Şükrü Tufan'dan derlenmiştir)
Rize'de Haftada 2 Kez Yağmur Yağar
Güneysu'ya gitmişken burada yaşanmış fıkra gibi olayları derlemeden olmazdı.
Yeni Demokratik Anayasa buluşmasına katılanlardan biri Güneysulu'ya sorar :
-Burada her zaman yağmur mu yağar?
Güneysulu 'yok' der,
-Burada haftada sadece 2 kez yağmur yağar. Biri 3 gün sürer ,diğeri 4 gün.
ANEMOĞRAF Aleti kurmak
İlker Aycıl
Kıymetli Meslektaşlarım sizlerle başımdan geçen güzel bir anımı paylaşmak istiyorum Meteoroloji Gnl.md.lüğü ATLETLER Şb.denim mevcut aletlerin bakımı ve ayarlarını kontrol etmek ve Yeni ANEMOĞRAF Aleti kurmak için 1965 li yıllarda Sinop Meteoroloji istasyonuna gittik Rahmetli Yakup Güven abi ile beraberiz ,lâzım olan bazı malzemeleri almak için çarşıya gittik öğle vakti dönerken kuvvetli bir fırtına çıktı Rahmetli Yakup abi güçlü kuvvetli onu fazla etkilemedi. Ben o zamanlar 23---24 yaşlarında ve zayıf olduğum için beni yaprak gibi savuruyor neyse ki meteoroloji istasyonu yakın rüzgarın önünde koşarak istasyona girebildim ANEMOĞRAFI da o gün kurmamız lâzım Fırtına Aynı kuvvette devam ediyor Rahmetli Yakup abi, sen aşağıdaki işlerle uğraş bana da çatının kapağından gerekli aletleri ve malzemeleri ver dedi, kendisi çatıya çıktı. Çalışırken emniyet kemerini de taktı neticede ANEMOĞRAF aletini zor da olsa kurup çalıştırdık
ÇOBAN METEOROLOJİSİ
Üniversiteden bir grup botanik bilimci dağlarda bitkiler üzerine araştırmalar yapmaktadır . Günlük güneşlik bir sabah yazlık kıyafetlerle araştırmaya giderlerken, çevreden bir çoban, gülerek:
-siz bu kıyafetlerle nereye gidiyorsunuz? ,der.Ekipten birisi ;
-Araştırmaya gidiyoruz.Neden sordun? diye cevap verir.Çoban da:
-bugün yağmur yağacak ,ıslanır üşürsünüz ,der.
Araştırmacılar,bir güneşe ,pırılı pırıl havaya bakar, bir çobana bakarlar ve gülerek yollarına devam ederler.
Öğleden sonra bulutlar kabarır, gök gürültüsü ile beraber şiddetli bir yağış yağar.
Ertesi gün bulutlarla kapalı serin bir havada araştırmacılar tedbirli olarak, kışlık kıyafetlerle yola çıkarlar ve aynı çobanla karşılaşırlar. Çoban yine onlara bakarak güler ve” bugün de bu kıyafetler içinde pişeceksiniz “der.
Öğlen olmadan hava açılır ,bulutlar dağılır.Kızgın bir güneş ortalığı yakar ,kavurur.Araştırmacılar akşam gelir gelmez çobanı yakalayıp” sen havanın nasıl olacağını nerden biliyorsun?” diye sorarlar.Çoban:
-Ben her gün sabah keçinin pöçüğüne bakarım;
Pöçük havada ise yağmaz,aşağıda ise mutlaka yağar “diye cevap verir.
KEÇİ KUYRUĞUNDAN BAROMETRE
Bir kervan develere çuval çuval şeker yüklemiş,bir şehirden ötekine gidiyormuş.
Fakat hep ihtiyatla.bulutları kollayarak yağmura yakalanmamak için ufuklara dikkat ederek...
Son menzil arasında barınak bulunmadığı için daha ziyade sormak icap etmiş.Şuna sormuşlar:
-Vallahi bilemeyiz,demiş.
Buna sormuşlar:
-Allahın işine akıl ermez, cevabını vermiş.
Karşı tepede keçilerini otlatan bir çoban görmüşler, gidip ona sormuşlar:
-Çoban kardeş sen hergün dağda, bayırda dolaşırsın.Gökyüzünü bulut
kapladı.Ne dersin? Yağmur falan var mı?
Yolumuza devam edelim mi?
Çoban,derhal bir keçinin kuyruğuna yapışarak dikkatlice altına baktıktan sonra:
-Yağmur falan yok, geçin gidin,demiş.
Şeker kervanı emniyetle yola çıkmış fakat az sonra bir fırtına ,bir yağmur!
Yağmur değil,tufan! Şekerden falan hayır kalmamış. Sırılsıklam menzile ulaştıkları vakit ortaklardan biri kervan reisine sormuş:
-Nasıl oldu da bu bela başımıza geldi?Havadaki bulutlardan da mı bir şey anlamadınız?
Reis cevap vermiş:
-Ne yapalım,keçi kuyruğundan barometresi olan budalaya bu bela azdır bile!
(Baldan Damlalar,Mahmut Baler,İstanbul 1969 s.163-164)
ANASI AĞLAYACAK
Adamın iki oğlu varmış... Oğullarından biri geleneksel su saklama kabı olan çömlekçilik yaparak geçimini sağlarmış. Topraktan yapılan testiler filan hani... Adam bir gün oğlunun yanına gitmiş. Oğlu dertlenerek:
"Baba çok heyecanlıyım, bütün paramı bu çömleklere yatırdım. Hava güneşli olur da kurursa çok kazanacağım. Yağmur yağarsa hepsi çatlayacak ve anam ağlayacak" demiş.
Adam, canı sıkkın şekilde diğer oğluna gitmiş. Oğlu o sırada tarlasında oturmuş düşünüyormuş:
"Ah, baba hoş geldin. Bütün paramı bu tarlaya yatırdım. Eğer yağmur yağarsa zenginim ama kuraklık olursa her şeyimi kaybederim ve anam ağlar" demiş.
Adam eve dönmüş. Sıkıntılı olduğunu gören karısı:
"Ne oldu, canın sıkkın" demiş.
"Hanım, asıl dert sende... Çünkü yağmur yağsa da yağmasa da oğlanlardan birinin anası ağlayacak."
HAVA DURUMU
Öğrencinin birisi derse kapıyı çalar içeri girer. özür diler hoca hoş geldiniz ali bey dışarıda havalar nasıl der. Öğrenci vallahi hocam hava sisliydi ben bir şey görmedim, der.
GÖREVDEN ALDIM
Geçmiş hükümet dönemlerinde Meteorolojiden sorumlu devlet bakanı olan merhum Ali Rıza Septioğlu ile ilgili olarak anlatılan bir anekdot.
Septioğlu’nun ,Meteorolojiden sorumlu bakanlığı yaptığı dönemde memleketine gitmesi gerekir. Hava tahminlerinden sorumlu bir müdürü arar ve yarın Palu'da havanın nasıl olacağını sorar. Müdür havanın güneşli olduğunu söyler. Ertesi gün Palu'da karla karışık yağmurlu havayla karşılaşan bakanımız telefonla müdürü arar:
- Daha Palu'da havanın nasıl olacağını bile bilmiyorsun, seni görevden aldım, der ,ve alır.(Ekşi Sözlük)
Eski devlet bakanı Ali Rıza Septioğlu’nun başından geçenler fıkraya dönüşmüş hatta bir araştırmacı onu mahalli fıkra tipi olarak kabul etmiştir. Bu makaleden seçtiğmiz fıkralar sunuyoruz.
NASIL OLUR?
Septioğlu’nun Meteorolojiden Sorumlu Devlet Bakanlığı sırasında hava durumu tahmini pek tutmuyor. Ondan sonra meteoroloji işleri genel müdürü çağrılıyor diyor:
- Oglım hele gel bu kadar yapirsin ,bize boşuna şemşiye taşittiriysin ,bizi ıslatiysin, bu kadar cihazla başa çıkamiysin. Biz bunu köyde bir keçiyle hallediydik.
- Sayın bakanım nasıl olur?
. - Bak yavrum keçi kuyruğunu havaya tikti mi hava açıyır, hafif indirdi mi rüzgarlı oliyir, tam indirdi mi yağmur geliyir.
“Septioğlu ile ilgili “şillope” fıkrası hemen herkesin bildiği bir fıkradır. İlk dinlediğimiz zaman fıkrayı anlayamamıştık zira “şillope” Palu’ya özgü bir kelimedir. Nasreddin Hoca fıkralarında da mizahı yaratan unsurlardan biri olan “kelime oyunlarından istifade etme” Septioğlu fıkrasında da görülmektedir. Bu fıkranın binası “şillope” olmakla beraber pek çok şekilde anlatılmaktadır.
ŞİLLOPE
“ Palu’dan Septioğlu’nu arayıp havanın nasıl olacağını sormuşlar. Septioğlu önüne gelen hava tahmin raporlarında havanın karla karışık yağmurlu olduğunu görünce yanındaki sekreterine yönelerek:
“Yaz kıjım bugün hava şillope” demiş”
. Şillope; mahallî bir kelime olup; kar ile karışık yağan yağmurun adıdır .
.(İlyas Kayaokay,Ali Rıza Septioğlu’na bağlı olarak Anlatılan Fıkralar Üzerine,Akademik Sosyal Araştımalar Dergisi,Sayı:8 Aralık 2014 s.170)
Bu yazdığım olay olayın kahramanı tarafından bizzat aktarılmıştır.
Olay yeri Sivas, Olayın ne kadar eski olduğu hakkında size şunu söylesem sanırım fikir sahibi olursunuz. Yapılan rasatlar Telsiz yolu ile MORS Genel Müdürlüğe aktarılıyor yalnız telsizi çalıştırmak için gerekli elektrik bisiklet şeklinde bir sistem ile elde ediliyormuş. Hasatçı işi bitince o bisiklete biniyor ve pedal çevirmeye başlıyor, bağlı olan dinamo elektrik üretiyor ve çalışan telsiz ile rasadı telsizci gönderiyor. Olayın kahramanı olan abimiz telsizci ve işe yeni girmiş ve yer Sivas Meteoroloji istasyonu. Abimiz rasadı gönderiyor fakat Genel müdürlükteki alıcı başındaki telsizci sağa kaydır diyor abimiz telsizi masanın üstünden sağa doğru kaydırıyor ve Genel Müdürlükten birkaç defa bu ikaz gelince sonunda iyice kaydırdım telsiz masadan aşağı düşecek diyor tabii kaydırma frekans olarak olacak ama telsizci abimiz daha acemi olunca böyle oluyor ve Genel müdürlükteki telsizci bir küfür ediyor. Bu küfrü duyan abimiz zaten bekar istasyon da kalıyor kaldığı yerde tabancası varmış beline sokuyor tabancayı otobüse atlayıp genel müdürlüğe telsizciyi vurmaya gidiyor. Hasatçı hemen istasyon Müdürüne haber veriyor Müdür istasyondan telefon ile genel müdürlüğü arayıp hava tahminleri ekip şefine durumu aktarıyor Genel müdürlüğün giriş kapısında bekçilere talimat veriliyor ve sabah ekip değişmeden abimiz Genel müdürlüğün kapısına dayanıyor. Araya müdürler vs giriyor ve abimizi olaydan vazgeçiriyorlar tekrar akşam otobüsüne bindirip gönderiyorlar. Olayın kahramanları öldü ise Allah rahmet eylesin, yaşıyorlar ise Allah sağlıklı ömürler nasip etsin.(Atila Kayır)
YÖRÜK ve METEOROLOJİ
“Bu olay yaşanmış” diyen de var, yerel bir fıkra..
Uzun yıllar önce Batı Akdeniz bölgesinde bir yere yol mühendisleri gelip çadır kurmuşlar. akşam üzeri bir yörük onları o halde görünce: “ağalar, siz buraya çadır kurmuşsunuz ama burası dere ağzı, birazdan çok büyük bir yağmur yağacak, iyisi mi çadırlarınızı şu ileride yağmurun, selin pek görmeyeceği bir yere kurun.” demiş.
Mühendisler havaya bir bakmışlar tek bir bulut yok. yağmur yağması için bir sebep de yok. makaraya almışlar yörüğü: “Nereden anladın ki yağmur yağacağını?”
Yörük istifini bozmadan:”benim taşşaklarım, yağmurdan bir saat önce biraz sızlamaya başlar. ben yağmurun yağacağını oradan anlarım. ve şu anda taşşaklarım çok sızlıyor. demek ki bir saat sonra yağmur gelecek.” demiş.
Yol mühendisleri: “kaçıncı asırdayız emmi, biz meteorolojiden rapor aldık, burada bir hafta boyunca yağış yok!” deyip uğurlamışlar yörüğü.
Yörük gittikten bir saat sonra hava birden kararmış, bir fırtına bir yağmur, sel yukarıdan kudurmuş, bizim zavallı mühendisler büyük bir sıkıntı harala gürele zor bela kurtarmışlar kendilerini.
derken aradan iki gün geçmiş, yol gelmiş gelmiş, bir tepeye dayanmış. mühendisler kararsız kalmışlar.
“oradan mı gidelim, buradan mı gidelim?” diye tartışmaya başlamışlar. bir türlü net bir karar veremiyorlar. işte tam o sırada taşşaklarıyla yağmuru haber veren yörük çıka gelmiş.
“selamun aleyküm, ne edersiniz ağalar?” diye sormuş.mühendisler durumu anlatmış. Yörük :
“ondan kolay ne var? bana biraz kireç bulun yeter!” demiş
Kireci küçük bir poşete doldurmuş yörük. poşetin altını biraz delmiş, eşşeğin semerine bağlamış. deh, demiş eşeği sürmüş. eşek tepeden giderken poşetten dökülen kireç iz yapmış. tepede yörük “işte” demiş, “en uygun yol bu eşşeğin gittiği şekildedir!”
“nassı yani?” demiş baş mühendis. “bizim bu kadar sene sidik zoruyla okuduğumuz, öğrendiğimiz bilgiler bir tarafa, senin eşek bir tarafa. bit eşşek nasıl bilebilir terbiyesiz adam!”
yörük gene sakin: “ağa” demiş, “eşşek, dağda en uygun yoldan gider, o yüzden dedimdi, neyse hadi size kolay gelsin!”
Yörük basıp gitmiş. mühendisler eşşeğin gittiği bölgenin en mükemmel yol seçeneği olduğunu saptayınca baş mühendis dayanamamış:
“ulan, eşşekten yol mühendisi, taşşaktan meteoroloji mühendisi olan bir yerde bizim ne işimiz var? Toparlanın, gidiyoruz lan!”
YÖRÜK ve METEOROLOJİ
Ödemiş’te yol yapımımı için uğraşan mühendisler Kel Dağ’da öyle bir yere gelmişler ki tıkanmışlar, yolu nereden devam ettirecekleri konusunda kararsız kalmışlar. Oralarda keçi otlatan bir yörük bir haftadır hiç çalışma yapılmamasını merak etmiş ve karayolları ekibinin yanına varmış;
-“Hayrola hemşerim. Bir haftadan kelli iş yürütmüyorsunuz”
-“Yok çoban kardeş. Yolu nerden devam edeceğimiz konusunda teknik araştırma yapıyoruz. Toprak ve kaya örnekleri gönderdik. Tahlillerden sonra planı işleteceğiz.” Yörük yüzünde alaycı bir gülümseme ile,
-“Bundan kolay ne var? Toz kireç varsa, ben size hallederim!”
Tahlil sonuçlarını beklemekten canları sıkılan mühendisler eğlence bulmanın sevinciyle,
-“Olmaz mı elbette var. Peki ne yapacaz?”
-“Şimdi bu kireç çuvalını benim eşeğe yüklücez. Dabanındanda delecez. Eşeğe deh’ dedinnen, hayvan en sağlam, en güzel güzargahı bilir ordan gider. Eşek sağlam olmayan yere basmaz. Kireç ardından döküldükçe sizde yolu o ize göre yaparsınız!”
Mühendisler yörüğe kireç çuvalını vermiş ve onun çuvalı eşeğe yükleyip, Dehlemesini eğlenerek izlemişler. Lakin 3 gün sonra istedikleri tahlil sonuçları geldiğinde şaşırıp, kalmışlar. Çünkü sonuç Yörüğün eşeğinin izinin aynı istikametini vermiş. Birkaç gün sonra Yörüğün keçi sürüsünü telaşlı telaşlı sürdüğünü görmüşler.
-“Çoban emmi nedir bu telaş?”
-“3-4 saate varmaz şiddetli yağmur gelecek. Bir an evvel kotaraya varmak dilerim. Sizinde çadırlar aynı yerdeyse onları hemen sökün aha şu yan bayıra kurun. Telef olmayın.” Mühendisler gülmüş.
-“Sen telaş etme emmi. Biz Meteorolojiden rapor aldık. Bir hafta yağış yok.” Yörük aynı telaşla hareket ederken,
-“Benden söylemesi arkadaşlar. Gayrısını siz bilirsiniz” Gerçekten
de 4 saat sonra öyle bir yağmur kopmuş ki seller sular olmuş, mühendisler canlarını zor kurtarmış. Çadırları, malzemelerini sel götürmüş. Sabah olduğunda ölümden dönen iki mühendis ortak, kısacık istifa dilekçesi yazarak, vermişler;
“Eşeğin yol, Keçi çobanı yörüğün meteoroloji mühendisi olduğu yerde bize lüzum yoktur!”
TEMEL FIKRALARINDA METEOROLOJİ
TEMEL ŞİMŞEK
Mısır tarlasında ürün henüz toplanmamış. Gece berbat bir sel gelmiş her şeyi götürüyor. Arada bir de şimşek çakıyor ve tarla tamamen gündüz gibi aydınlanıyor. Temel kızgın:
- Pu rahmeti çönderdiği yetmiyormuş cibi, arada pi çakmağını yakup pakayı.
TEMEL YAĞMUR
Kaptan Temel, Fadime’ye yağmurun yağıp yağmayacağını önceden bildiğini söyler. Fadime nasıl diye sorunca, Temel,
- Eğer ki hamsiler suda oynayi, yağmayacak; oynamayi, yağacak temektur.
Fadime,
- Ama yarisi oynayi, yarisi oynamayi.
- O zaman pelki yağar, pelki de yağmaz.
TEMEL METEOROLOG
Temel elinde ip sallanıyormuş, ne yaptığını sormuşlar,
- Pen meteoroloğum, hava turumunu tespit edeyrum.
- Bu iple nasıl ölçüyorsun?
- İp sallanunça hava rüzcarlu, teniz de dalgali, ip ıslanınca yağmurlu olayi.
TEMEL ISLATAN
Ahmak ıslatan yağmuru yağıyor. Cemal,
- İçeru cirelum.
Temel,
- Pizi ıslatmaz. (Kaynak;Ahmet Turhan Altıner- İlhan Durusoy, TEMEL’S 666, 801, 1501 ve 2501 Fıkra- Boyut Kitapları / Mizah Dizisi
Hava Nasıl
Fadime Temel'e havanın nasıl olduğunu sorar. Temel gidip pencereyi açar kafasını çıkarıp havaya doğru bakar ve Fadime'ye şöyle bir rapor verir:
-Ula yağmur hep gözume gözume yağiyii hiç pişi göremeyrum ki
HAVA DURUMU
Kış başlamak üzeredir. Kızılderili topluluğu şefin etrafına toplanmış, kışın sert mi yoksa yumuşak mı geçeceğini öğrenmek istemektedir. Geleneksel yeteneklerini dedelerinden bu yana çoktan kaybetmiş bulunan şef, işi sağlama almak için kabilesine kışın sert geçeceğini ve mümkün olduğunca fazla odun toplamalarını söyler, Akıllı bir adam olan şef birkaç gün sonra yakınlardaki meteoroloji istasyonuna telefon eder: "Bu kış soğuk mu geçecek sizce?"
Meteorolog cevap verir:
"Evet, oldukça sert geçeceğe benziyor."
Bu cevabı alan şef derhal kabilesine döner ve kışın çok sert geçeceğini, daha çok odun parçası toplamaları gerektiğini söyler. Bir süre sonra meteoroloji istasyonunu tekrar arar ve sorar: "Kış hala soğuk mu geçeceğe benziyor ?"
"Evet" der karşıdaki:
"Oldukça soğuk geçeceğe benziyor."
Şef kabilesine döner ve sadece odunları değil bulabildik.leri her çalı çırpıyı toplamalarını ister. Birkaç gün sonra meteoroloji istasyonunu tekrar arar:
"Kışın sert geçeceğinden gerçekten emin misiniz?".
Meteorolog: "Kesinlikle. Bugüne dek yaşanan en sert kışlardan birini yaşayacağız gibi görünüyor:'
"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz ?" diye sorar şef.
Meteorolog cevaplar:
"Kızılderililer çılgınlar gibi odun topluyor. "
Meteorolojik Olaylar ve Din işleri
Çiftçi harmanını kaldırmış, ekinini kurutuyormuş. Öğleden sonra gökyüzünü kara kara bulutlar kaplamış
- Allah'ım, ne olirsen ekinim gurumadan yagmurunu yagdirma..!
- Allah'ım, birkac gün daha yagmurunu yagdirma, ne olirsen...
diye dualar edip durmus. Ekini tam kurudu kuruyacak, akşam üzeri,
son yarım saatte bardaktan boşanırcasına yağmur başlamış. Tüm ekini çürümüş. O hırsla eve gelmiş. Bir de bakmiş ki; eşeği de yıldırım çarpmış. Bu olay çiftçinin içine oturmuş ama bir şey de yapamamış.
Zaman geçmiş. Ramazan gelmiş. İlk gün niyetlenmiş. İftara tam yarım saat kala, bir sigara çıkartıp yakmış. İlk nefesini şöyle bir güzelce çekmiş ve gökyüzüne bakarak üflemiş.
- Nasil..? İllet oliysen şimdi değil mi..? demiş ve eklemiş :
- Ölen eşşegi de gurbana saymazsam şerefs.z.m..!
ORALARIN HAVASI
Amerika'nın batı kesimindeki bir yerel televizyon kanalında hava tahmini programı yapan bir meteoroloji uzmanı bir yıl içinde tam üç yüz kez yanlış yapınca işinden kovulmuştu.
Uzman bu kez ülkenin doğu yakasına gitti ve oradaki yerel televizyondan birine başvurdu.
Başvuru formunda sorulardan biri şuydu:
"Bir önceki işinizden ayrılma nedeniniz?
Adam bir müddet düşündükten sonra şu cevabı yazdı:
" Oraların havası bana uymuyordu..."
Canım Çıha Erzurum
Öğretmeni Antalya'da bir okulda orta okul son sınıfta okuyan Erzurumlu bir öğrenciyi kaldırır tahtaya ve sorar:
- Yavrum Erzurum'un bitki örtüsünü anlat bize.
Öğrenci başlar:
- "Canım çıha Erzurum, dokkuz ay gış iki ay yağmur bir ay da yazi görir görmir bidaha gışa dönir."
ERZURUM’DA KIŞ
Erzurumluya sormuşlar; "Erzurum'da kış uzun olur diyorlar , doğru mudur?"
Erzurumlu demiş ki "Erzurum'da kış on üç ay sürer." "Nasıl olur, yıl on iki ay değil mi?"
"Evet ama kış o kadar uzun olur ki her sene gelecek yıldan bir ay çalar böylece kış on üç ay olur."
Recep Serbes Evliya Çelebi'ye sorarlar :
- Erzurum çok soğuk olurmuş, yaz ne zaman gelir? diye.
-Valla ben 11 ay 29 gün kaldım yaz gelmedi, benden sonra geldiyse bilmem der..
Bu senin Bok Yemen
“Muhterem kayınpederim Zeki Dörtkol’un anlattığı bir hikaye var.
Nevşehir Göre’de adam, Ekecik Dağının eteğindeki tarlasına kış çiftine gitmiş.Aşk ile şevk ile çift sürerken hava bozmuş,fark etmemiş.Birdenbire şiddetli bir kar,boran bastırmış.Neye uğradığını şaşıran adam göğe bakmış “.mına koduğumun Ekecik Dağı! Allah’ın haberi yoğ a, bu senin bok yemen “demiş.
Kaynak:Cemal Kurnaz,Bir Köy Vardı, Ankara 2020.Kurgan Yayınevi, s.96
HAVA DURUMU
Hollywood'dan gelen bir film ekibi, Nevada çölünün kızgın güneşi altında kovboy filmi çekiyormuş. Çeşitli dekorlarla kovboy kasabasına benzeyen film setine elindeki cep radyosuyla dolaşan ihtiyar bir Kızılderili gelmiş ve demiş ki:
- Yarın yağmur yağmak.
Sonra çekip gitmiş. Film yönetmeni bir gün sonra yağan yağmuru hayretle izlemiş. Bu sırada ihtiyar Kızılderili yine gelip şöyle demiş:
- Yarın fırtına olmak.
Sonra gitmiş. Gerçekten de bir gün sonra müthiş bir fırtına çıkmış ve çölü birbirine katmış. Kızılderilinin bilgeliğine hayran olan film yönetmeni talimat vermiş:
- Çabuk bana o Kızılderiliyi getirin, istediği parayı da verin, o olmazsa biz bu filmi bitiremeyiz!..
Adamlar, Kızılderiliyi bulmuşlar, ama yaşlı Apaçiyi bir türlü razı edememişler. Yaşlı Kızılderili en sonunda teklif edilen bir milyon doları kabul ederek, adamlarla birlikte kampa gelmiş.
Bir ay boyunca, ihtiyar Kızılderilinin söylediği her şey tutmuş; yağmur dese, yağmur, çöl fırtınası dese, çöl fırtınası, kavurucu sıcak dese, kavurucu sıcak. Yönetmen gayet memnun mesut durumda filmi çekmeye devam etmiş.
Bir gün yaşlı Kızılderili susmuş ve hava durumu hakkında hiçbir şey söylemez olmuş. Yönetmen, "Nasıl olsa geçer." diye düşünerek beklemiş. Bir gün, iki gün, bir hafta, bir ay derken, yönetmenin sabrı taşmış ve Kızılderiliyi bir kenara çekerek öfkeyle bağırmış:
- Bana bak, bu iş için sana dünyanın parasını ödedim. Bir an önce yarınki hava durumunu söylemezsen, seni buradan atacağım!..
Kızılderili umursamaz bir tavırla omuzlarını silkerek cevap vermiş:
- Hava durumunu nasıl söylemek? Radyo bozulmak!..
RADYO HABERLERİNİ DİNLEMİYOR MUSUN?
Kızılderililerin vaktinden önce odun topladığını gören radyo hava tahmini sunucusu, radyodan o yıl kışın erken geleceğine ilişkin haber yapar. Birkaç gün sonra kızılderililerin daha çok odun topladığını gören tahminci, dinleyenlerine bu sene kışın sert geçeceğini bildirir.
Birkaç gün sonra kızılderililerin daha da çok odun toplamak için telaş içinde ormana girip çıktığını gözlemler ve haliyle radyo programında, bu sene kışın öyle böyle değil çok sert geçeceğini ballandıra ballandıra anlatır durur. Bir kaç gün sonra kızılderililerin koştura, koştura büyük bir telaş içinde ormana yollandığını gören malum hava durumu tahmincisi, artık dayanamaz, gider sorar:
- Hayrola bu yıl çok odun topluyorsunuz? Kızılderili cevap verir;
- Evet kış çok sert geçecek de... Radyocu tekrar sorar;
- Nereden biliyorsunuz, büyücünüz mü söyledi? Bunun üzerine kızılderili;
- Ne büyücüsü birader, radyo haberlerini dinlemiyor musun?, der.
BU KIŞ SOĞUK GEÇECEK
John, kan ter içinde odun kesmekteyken, biraz uzakta bir Kızılderilinin durduğunu fark etmiş. Kızılderili John'a şöyle bir bakıp:
- "Bu kış soğuk." demiş ve gitmiş.
John ise:
- "Yerliler bunca senedir doğayla iç içe yaşıyor, elbet bir bildiği vardır" diyerek daha fazla odun kesmeye başlamış.
Biraz sonra başka bir Kızılderili ortaya çıkmış ve John'a bakıp:
- "Bu kış çok soğuk." deyip kaybolmuş.
İyice paniğe kapılan John, deli gibi odun kesmeye başlamış. Kan revan içinde tükenecek haldeyken başka bir Kızılderili yaklaşmış:
- "Bu kış çok çok soğuk." demiş.
Kızılderili tam gidecekken, John onun gitmesine izin vermemiş ve:
- "Nereden biliyorsun?" diye sormuş.
Kızılderili gayet sakin şöyle demiş:
- "Atalarımız der ki; Beyaz adam ne kadar çok odun keserse, kış o kadar soğuk olur."
Aşk görüntüleme
genel bakış
Hava durumu , havanın tahmini ile ilgili gayri resmi folklorun gövdesidir.
Doğru hava tahminleri yapmak için binlerce yıldır insan arzusu olmuştur. Sözlü ve yazılı tarih, ertesi günün adil ya da kötü hava getirip getirmeyeceğini belirlerken, belirsizliğe rehberlik etmesi gereken tekerlemeler, fıkralar ve atasözlerle doludur. Mahsulleri yetiştirmek isteyen çiftçi için, tüccarın ticarete gönderilecek gemiler hakkında, yarının şartlarının onaylanması, başarı ile başarısızlık arasındaki fark anlamına gelebilir. Merkür barometresinin icadı öncesinde, herhangi bir tahmini değerin sayısal verilerini toplamak çok zordu. Nem çubuğunun bazı belirtilerini gösteren hava çubuğu gibi cihazlar olsa da, güvenilirliğin tek aracı insan deneyimiydi.
Eski zamanlarda yapılan bir hava tahmini yöntemi. Göklerin yıldızlarının durumunu gözlemlemek ve atmosferin hareketine bakarak hava durumunu tahmin etmek için bir yasa. Sokodo'nun yasasının çoğunun bir anlamı olmamasına rağmen, zarafet yasasında meteorolojik terimlerle birçok anlamlı şey vardır ve hava atasözü (balgam) olarak geçer.
Kaynak Encyclopedia Mypedia
Hava durumu
Köy hayatını merak edip, şehirden gelen turistlere bilgi veren çiftçi:
-“Bizler doğayla haberleşiriz” demiş,
–“Örneğin ineklere bakıp hava durumunu anlarız.. İnekler ayakta duruyorsa bilin ki yağmur yağacaktır. Çimenin üzerinde yatıyorlarsa tek damla düşmez gökten.”
Turistlerden biri:
– “Tamam da” demiş,-“Biz köye gelirken sizin bazı inekler ayaktaydı ama kimileri de yatıyordu sere serpe?”
Çiftçi:
– “Bunlara boşuna ‘inek’ demiyoruz” demiş sinirlenerek,
-“Ben arkamı dönünce radyo artık hava durumunu veriyor diye şerefsizlerin hepsi gevşediler, ayrı telden çalıyorlar işte..”
SICAĞIN YAĞMURU
Yörük, yayla zamanı gelince oğluna:
-Oğlum yaylaya göçelim diye söylenir. Oğlu da:
-Baba, dur acele etme.Bu sıcakların bir yağmuru vardır, bekleyelim der ,ısrar eder. Babası da ısrar eder:
-Biz yaylaya gidelim, yazın yağmur mu yağar elbette sıcak olacak, der. Oğlan yine ısrarla:
-Baba dur acele etme, elbette bu sıcakların bir yağmuru olacaktır diye ısrar ederken, o yıl yörük oğluna aldanarak yaylaya bir türlü gidemez.
Kaynak: Nurdan Kılınç ,"Antalya Yöresi Yörük Fıkraları Üzerine Bir Araştırma" S.D.Ü. Y. Lisans tezi .s.108 ,Isparta, 2010
BEKTAŞİ FIKRALARINDA METEOROLOJ
Yağmur Duası
Osmanlı zamanında yağmur kıtlığı varmış. Hoca, Bektaşi ve cemaat yağmur duasına çıkmışlar herkes tarlaları dolaşırken Bektaşi kendi tarlasını dua ederken elleriyle göstermiş ve sonra yağmur yağmış öyle yağmış ki herkes tarlasına bakmaya gitmiş. Tarlalara vardıklarında herkesin tarlası iyiymiş fakat Bektaşi'nin tarlasını sel basmış ve Bektaşi şaşırmış ve ellerini havaya kaldırarak;
- Allah'ım suç sende değil, sana bu tarlayı gösteren bende, demiş.
YAĞMUR DUASI
Bir köyde yağmur duasına çıkarlar. Bektaşi de istemeye istemeye bunlara uyar, cemaatin arkası sıra giderken, eline geçirdiği bir ağaç dalını, kendi tarlasının bir köşesine saplayarak, başını yukarı kaldırıp, söylenir: “Bizim tarla da işte burası…” Rastlantı bu ya, yağmur duası yapılır yapılmaz, bulutlar kendini gösterir. Kara bir bulutun kendi tarlası üzerine gittiğini gören Bektaşi sevinçle koşar. Bir de ne görsün, ceviz büyüklüğünde dolu, bütün ürünü berbat etmemiş mi? O vakit başını yukarı kaldırır; şöyle söyler; “Kabahat sende değil, sana tarlayı gösteren de…”
KABAHAT TARLAYI GÖSTERENDE
Köylü yağmur duasına çıkıyormuş, Bektaşi'ye 'sen de gel' demişler. Baba Erenler kalabalığa katılmış, yolda küçük tarlasının yanından geçerken elindeki sopayı tarlaya dikmiş, göğe bakarak:
-Bizimki de burası, demiş.
Duadan sonra bir yağmur bir yağmur; ortalığı seller basmış. Bektaşi'nin tarlasında ne varsa sular almış götürmüş. Bu manzarayı gören Bektaşi, ellerini yukarı kaldırmış:
-Ulan, demiş; kabahat sende değil, bu tarlayı sana gösterende..
Kabahat tarlayı sana gösterende
Bir köyde yağmur duasına çıkarlar. Bektaşi de bunlara uyar. Cemaatin arkasından giderken eline geçirdiği bir ağaç dalını kendi tarlasına dikerek başını yukarı kaldırır.
Bizim tarla da işte burası. Bari iyice bir yağmur yağdır da sulansın, der.
Yağmur duası biter, herkes evine döner ve o akşam şiddetli bir yağmur ve dolu yağar. Bektaşi sabahleyin tarlasını gezmeye gider. Bir de ne görsün, dolu bilhassa kendi tarlasındaki ekinleri mahvedip toprağa katmış. O vakit de başını yukarı kaldırarak Allaha şöyle hitap eder:
Kabahat sende değil, sana tarlayı gösteren pezevenkte, der.
Kabahat sizde değil
Uzun süredir kuraklık çeken bir kasaba halkı, imama uyup tarlalarının bulunduğu dağa, yağmur duasına çıkmışlar.
Durumu öğrenen Bektaşi de arkalarına takılmış.
Duadan sonra cemaat dağılırken, Bektaşi elindeki sopayı tarlasına dikerek mırıldanmış:
"Tanrım, burası da benim..."
O gece bir güzel yağmur yağmış.
Halk bir koşu daha.
Tesadüf bu ya, dağın biryamacındaki toprak yağmurun etkisi ile tavını almış durumda. Fakat, Bektaşi'nin tarlasının da bulunduğu diğer yamaca dolu yağmış. Tüm ekinler felaket.
Bektaşi hüzünle ellerini açmış:
"Tanrım, kabahat sende değil. Kabahat, bu yeri sana gösteren benim gibi kafasızda."
İNEĞİ DE KURBANA SAYMAZSAM!
Bektaşi bulgurunu kaynatıp, kuruması için sermiş, bir yandan karıştırırken bir yandan da dua edermiş:
-Allah'ım bulgurlarım kurumadan yağmur yağdırma!
Bulgurlar tam kurumaya yüz tutmuşken yağan yağmur, Bektaşi’nin bulgur sergisini su içinde koymuş. Bu zor durumunun üzerinden bir hafta geçmeden, ineğini de ahırda ölü bulan Bektaşi, üst üste gelen kötü olayları kabullenmekte zorlanmış.
Ramazan ayının geldiğini fırsat bilen Bektaşi oruç tutmaya niyet etmiş ve Ramazanın ilk günü, iftara beş dakika kala sigarasını yakmış. Sigarasından içine çektiği dumanı büyük bir keyifle gökyüzüne üfleyerek:
-Nasıl, illet oluyorsun şimdi bana değil mi? Diyerek kendi kendine söylenmeye devam etmiş:
-Ölen ineği de kurbana saymazsam şerefsizim!
HIRKAM KURUMASIN DİYE
Bektaşinin biri Trakya civarında dolaşıyormuş...
Bakmış ki, halkın yüzünden düşen bin parça..
"Yahu bu haldir" diye sormuş...
Demişler ki, "Sorma, bir kuraklıktır gidiyor. Günlerdir nefesi kuvvetli onca hoca bulduk, yağmur duasına çıktık, ama hala tek damla düşmedi..."
Bunun üzerine Bektaşi erenler, "Şuradan bir leğen su verin bana" demiş.... "Ya git işine" der gibisinden bakmışlar Bektaşi'nin yüzüne... Nasıl bakmasınlar, onca nefesi kuvvetli hocanın yağdıramadığı yağmuru bir Bektaşi'nin yağdırabileceğine akıl erdirememişler...
Neyse o kadar çaresizlermiş ki, sonunda bir leğen suyu Bektaşi'nin önüne koymuşlar.
Bektaşi sırtındaki hırkasını çıkarmış, yıkayıp, bir ağaç dalıın üstüne asmış...
Çok geçmeden bir gök gürültüsü, bir fırtına, bir kıyamet... Sağnak yağmur başlamış... Her yeri seller götürmüş...
İnsanlar hem şaşkın hem sevinçli...
"Yahu Bektaşi Hazretleri. Nasıl yaptın bu işi?" diye sormuşlar...
Bektaşi, kendinden emin gülümseyip, gökyüzünü işaret ederek, "Bu sıralar aramız pek iyi değil. Hırkamı kurutmasın diye yağdıracağını biliyordum." demiş.
… Bektaşi bir gün evinin bahçesinde oturuyormuş. Yoldan bir kalabalık geçtiğini görünce meraklanıp sormuş:
- Nereye?
Köylüler:
- Karşıdaki tepeye yağmur duasına gidiyoruz…
Bektaşi:
- Hiç zahmet etmeyin, ben size yağmur yağdırırım…
Köylüler sormuşlar:
- Nasıl?
Bektaşi kalkmış, mintanını çıkarmış, çeşmenin yalağında yıkamış, kurusun diye bahçedeki çamaşır ipine asmış…
Ortalık günlük güneşlik ve de gökte tek bulut yokken birdenbire hava kararıvermiş, bir yağmur bir yağmur, seller akıyor, Bektaşi’nin ıslak mintanı ipin üzerinde sallanıyor…
Köylüler sormuşlar:
- Nasıl yaptın bu işi?..
Bektaşi:
- Son günlerde yukarıdakiyle aram iyi değil, ne yapsam zıddıma gidiyor…”
YAĞDIRMA DEDİM
köyün birinde kuraklıktan herkes dert yanıyormuş. toplanıp yağmur duasına gitmişler, lakin bir tek bulut bile gelmemiş. bir gün köydeki bektaşinin de onlarla birlikte gelmesini istemişler. bektaşi kabul etmiş. yağmur duasundan sonra şakır şakır yağmur yağmış. "nasıl yaptın?" diye sormuş köylünün biri. bektaşi adama bakmış ve şöyle demiş: bu günlerde yukarıdakiyle aramız kötü. yağdırma dedim o da yağdırdı.
GÖMLEĞÎM KURUMASIN DİYE:
Yılın birinde çok kuraklık olur. Köylüler bu yıl açlıktan kırılırız diye yakınırlar. Oradan geçen Bektaşi dervişini görünce, yağmur yağdırması için yardim isterler. Köylülerin üzüntüsünü gören Bektaşi, bir tas su ister ve gelen su ile gömleğini ıslayıp bir tasın üstüne serer. Az sonra kara bulutlar çöker şarıl şarıl yağmur yağmaya baslar.
Bunu gören köylüler: - Sen Evliyalar Evliyasısın! deyip, ayağına kapanırlar.
Bektaşi: – Bu isin Evliyalığımla bir ilgisi yok, bu günlerde yukarıda ki ile aram biraz açık, gömleğim kurumasın diye yağdırıyor yağmuru.
Yağmur Duası
02 Eylül 2014 Gaziantep Sabah Gazetesi
Gaziantebin en renklisimalarından biri olan merhum Şakir Sabri Bey hocadan dinlemiştim:
Yağmurun çok az yağdığı, kuraklık olduğu yıllarda insanlar ellerini göğe açar, yağmur duasına çıkarlarmış.
3 çeşit yağmur duası olurmuş:
Birinci dua’da mahşeri kalabalık toplanır, herkes elbisesini ters giyer, Kadiri dervişleri öne düşer, yeşil sancaklarını açar, mansar, kudüm ve haliliyelerin” Cüzzam… Cüzzam…Cüzzam…” sesleri arasında Düztepe’ye çıkarlarmış.
Tepede hep birlikte bütün eller göğe açılır, hocaların okuduğu dualara hep beraber “Amiiiin!”diye katılır, yine mansarların eşliğinde şehre dönerlermiş.
Yağmur duasının ikinci şeklindehalk camide toplanır, yuvarlak şekilde bağlanan bir asma çubuğu üstüne okunur, çubuk götürülüp dereye atılırmış.
Yağmur yine yağmazsa, çaresiz kalan halk, bir ot veyamerkep kafası bulur, ona okunur, yine dereye atılırmış!
Bu yılda yağmurumuz az yağdı. Dileriz yağmur duasına gerek kalmaz.
Yağmur duasını mizahi bir fıkra ile bitirelim diyorum:
Şehirlerimizin birinde yağmur yağmamış. Yağmur duasına çıkmaya mecbur kalmışlar. Halk, okullargrup grup yağmur duasına çıkıyorlar.
Bakmışlar ki bir okulun öğrencileri de yağmur duası için yollara düşmüş. Bizim Bektaşi gülmüş:
-Erenler, demiş, bu çocukları boşuna götürüyorlar. Onların duası kabul olmaz. Olsa idi, bir tane öğretmen kalmazdı dünyada!
ÇAKMAK ÇAKIP DURMA
Bir yağmur, dolu, sel, Bektaşi’nin bostan tarlasında ne varsa hepsini silip süpürüp alıp götürmüş, daha da hava gürleyip şimşekler çakıyormuş, Bektaşi tarlada saklandığı kulübeden çıkmış gökyüzüne dönüp: - Daha ne çakmak çakıp duruyorsun, geriye hiç bir şey bırakmadın işte.. demiş.
YAĞMUR DUASI
Susuzluktan kıvranan bir köy halkı, nefesi kuvvetli, "Bir dua etti mi gökten rahmet boşalıyor." diye namı yürüyen kasabadaki hocaya haber salıp getirmişler. O gece hoca efendi, bir güzel ağırlanmış, yedirilmiş, içirilmiş sabah namazından sonra hep birlikte yağmur duasına çıkılmış. Hoca dua etmiş, köylü ellerini açıp amin demiş, dua bitmiş, köye dönüyorlar, onlar yağmur beklerken hava açmış, pırıl
pırıl güneş. Köye yaklaşırken,homurtular başlamış:
- Ne biçim hoca bu yahu?
- Hani bir okuyacak bir üfleyecek, gök gürleyecek yağmur yağacaktı?
- Güya karşı köye gitmiş, daha ellerini açıp duaya başlarken, gökten rahmet boşanıvermiş.
Sonunda muhtar hocanın yakasına yapışmış:
- Hani hoca yağmur yağacaktı, ne oldu?
Hoca demiş ki:
- Size yağmur yağmaz!
- Niye yağmasın? Hocaysa hoca, duaysa dua, daha ne istiyorsun?
- Siz bana güvenmediniz!
- Ne demek güvenmedik? Güvenmesek kasabadan alır buraya getirir miydik? Aldık, getirdik, paranı peşin verdik, sen dua ettin, biz amin dedik, daha nasıl güveneceğiz?
- Siz yalnız bana değil, töğbe estağfurullah, Allaha da güvenmediniz. Sizin kalbiniz bozuk!
Köylü hep birden itiraz etmiş:
- Haşa sümme haşa, nereden çıkarıyorsun bu lafları?
Hoca efendi elindeki şemsiyeyi göstermiş:
- Bre zındıklar eğer güvenseydiniz, hepiniz yağmur yağacak diye şemsiyelerinizi yanınıza alırdınız.
Erzurum'da Yaz...
Bir dervişe "nerden geliyorsun?" demişler.
"Kar rahmetinden geliyorum" demiş.
"O ne diyardır?" demişler.
"Soğuktan ere zulum olan olan Erzurum'dur" demiş.
"Orada yaz olduğuna rast geldin mi?" demişler.
"Vallahi 11 ay 29 gün sakin oldum, halk hep "yaz gelecek dediler, ben görmedim" demiş.
Birinin anası ağlayacak
Hoca'nın oğullarından biri yakın köylerin birinde çömlekçilik yapıyormuş. Bir gün Hoca yanına gidince :
- " Baba, bütün paramı şu çömleklere yatırdım" demiş. " Hava güneşli olurda zamanında hepsi kurursa zengin olacağım. Ama yağışlı olursa anam ağlayacak!"
Hoca oradan ayrılıp başka bir köyde oturan büyük oğluna uğramış.
Oğlu :
- " Baba, varım yoğum şu tarlada, zamanında rahmet yağarsa zengin oldum gitti. Kuraklık olursa anam ağlayacak" demiş.
Hoca eve canı sıkkın dönmüş.
Karısı :
- "Hayrola efendi, yüzün neden asık" demiş.
- "Benimki bir şey değil" demiş Hoca; "Asıl Sen kendi halini düşün. Yağmur yağsa da yağmasa da bizim oğlanlardan birinin anası ağlayacak".
Abaza Hoje'nin yağmur duası...
Uzunyayla'da Kabardey köyünün Abaza imamı, cemaatini arkasına alıp yağmur duasına çıkar. Duaya henüz başlamıştır ki, birden gök gürler ve sağnak yağmur başlar. Kabardey köyünün sakinleri Abaza imama övgüler yağdırmaya başlarlar:"Yahu sen imam değil evliya imişsin volehi.vs vs vs... Abaza imam gaza gelmiştir artık, hızını alamaz ve döner cemaata sorar:
"Ey cemaat, ister misiniz biraz da kar serpiştirteyim?" :)
Çerkes Fıkraları / Derleyen Ve Seslendiren SOKUR Fadıl Sungur...
Atila Kayır
6 Ekim, 18:11 ·
Meteoroloji’den Kesitler:3. Yer Eskişehir Meteoroloji Bölge Müdürlüğü. Olay Eskişehir Meydan Meteoroloji Müdürlüğü.1967 veya 1968 yıllarında yaşanmış olduğunu sanıyorum. Olayı anlatan Meteoroloji Meslek Lisesinin İlk mezunlarından çoğumuzun tanıdığı rahmetli Mevlüt AYDINLI kardeşim. Mevlüt olayın olduğu sırada Eskişehir Hava Üssünde askerlik görevini yapıyor ve Meteoroloji Meslek Mezunu olduğu için Hava kuvvetleri ile varılan anlaşma sonucunda bizim personele yardımcı olmak üzere orada bulunuyor. Yani olayın bizzat içinde:
Fadıl ÖZÜVER (umarım yanlış değildir) (Kendisi ile yurt içi görev nedeni le birkaç kez görüşmek fırsatım oldu. Diye bir abimiz Eskişehir Bölge Müdürü. Meydan servisini yapan bizim araç arıza yapmış Üs komutanlığında gerekli girişimler neticesinde bir araç verilmesi kabul edilmemiş ama bizim nöbetçi personelin askeri araca binmesi kabul edilmiş Tabii ki en arka sırada oturmak kaydı ile ‘’Meydanlarda o yıllarda nöbete giren arkadaşlar çok iyi bilirler.’’ Sabah ekip araca biniyor araç giriş nizamiyesinde kontrol için durdurulunca Nizamiye nöbetçi amiri bizim arkadaşlara burada inin meteorolojiye yayan gideceksiniz der, arkadaşların başka şansları yok çaresiz yürürler Meydan Meteoroloji Ofisine gelince diğer nöbetten çıkan arkadaşlara durumu anlatırlar tabii ki onlarda hayret ederler ve mesele telefon ile Bölge Müdürüne bildirilir, bölge Müdürü beklemelerini söyler biraz sonra gelir Meteoroloji ye girer Telemin başına geçip Genel müdürlüğe mesaj gönderir mesajın içeriği GÖRÜLEN LUZUM ÜZERİNE TARİH SAAT VS YAZILIP BU SAATTEN SONRA METEORLOJİK HİZMET VERİLMEYECEK der ve telemi kapatır, kendisi bizzat kapıyı kilitler arkadaşları arabasına bindirir ve doğru Bölge Müdürlüğüne giderler. Uçuş başlayacak kule meteorolojiyi arar cevap yok bizim Mevlüt oralarda kuledekiler ona soralar fazla bir şey bilmediğini ama Bölge Müdürünün gelip personeli arabası ile götürdüğünü söyler. Üs tarafından durum Hava Kuvvetlerine bildirilir. Hava Kuvvetlerinden bir yetkili kişi Genel Müdürlüğü arar zaten gelen mesaj üzerine bu arada Bölge Müdürü aranır durum tam olarak öğrenilince Bölge Müdürüne arka çıkılır ve Hava kuvvetlerinden arayan komutana durum olduğu gibi aktarılır. Bölgedeki ekip özel bir üssün arabası ile tekrar nöbete gelir ve verilen araba 24 saat Meteorolojinin emrinde olması kaydı ile iş tatlıya bağlanır.
Sanırım Fadıl abi vefat etmiştir. Öyle ise Ona ve METEOROLOJİYE hizmet etmiş tüm abilerimize ve arkadaşlarımıza Allah rahmet eylesin, mekanları Cennet olsun inşallah.
Salih Altay
Atilla abi bu konu bildiğim kadarıyla merzifon üssünde fuat adalı zamanında olmuş askeri serviste bir astsubay personel binerken çelme atar adalı durumu öğrenir meydandaki ofisi kapatır sonra üs komutanının arabası ile personel geri getirilir
Hayri Çoruhlu
Ozellikle,Sivil ve askeri meydanlar'da verilen meteolojik destek hizmetlerinin değerini hiç bir zaman yeterince anlatamadık.
Burhan Babalıoğlu
Atilla Bey ben 1968 mezunuyum ve ilk görev yerimde Eskişehir 1971 yılına kadar burada görev yaptım. Mevlüt bizden bir devre evvel 1967 mezunu, askerliğinide dediğiniz gibi bizlerle tamamladı. Bizleri araçta en arkada ve yer olursa alıyorlardı.
Kayıt Tarihi : 27.8.2025 17:31:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.