'cep dünyası işte' diyor, kendi kendine, aşılmıyor
aşı-lamıyor atlası içsesin, cılız, siyah kül iksiri...
telefonun 'zil tipi' menüsünden, 'misina ve yem'...
3 nolu melodiyi açıyor avlanırken seçeneklerde...
zaman dünyaya, dünya zamana yem değil mi, salt gam
öyle ya; var'la - yok'la oyalanılan yanılsamalar
oyunu; cılız ses, ne kadar cılız, zanlı evrene
ölümü unutturan ses, ölüm ne ki, gürbüz nesne için
bilinmiyor, aşılmıyor aşkın güz sayfası: adı yok...
'cep dünyası işte', diyor koynundaki karıncaya, ah
aşılamıyor hayal adresi hayatın, meyyal kalmaya
cebinde acı bir tespih gibi siyah çektiği boşluk...
şimdi, konumunu sorgulayacak değil; uzak melodi
uzayda ölümcül devinim: olmak, yansıyan yansı...
kuşkusu edilgenliğe saplı hançerdir, okuduğu yüz
çeviriyor ki, kendine polen, sonsuz döngüdeki küre
bırak diyor, bedenini saçma tin sarmalına öyleyse...
soru sormak özgürlüğe takılı pranga, çözgüsü yok
özünden öteye yanıt bulamaz hiçbir nesne, nesneye
yankıyan yankı; ya da üfürdüğü ilk korku hayata
neyse hepsi o: ağlamak, cılız nefes... son melodi.
Kayıt Tarihi : 19.8.2002 03:26:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!