Ecdadı anlamak için sana bakmalı ey Selimiye!
Dalar insan huzurunda berrak Türk ruhunu seyre
Kumruların meleklerle dem çektiği mermerinde aşikâr sanat
Her taşın cetleri iman coşkusuyla yükselten bin kanat
Akşam vaktiydi kızıl pembe ufuk lahutî bir fon olmuştu zatına
Dört yolun dört köşesi
Tezgah açmış dört dilenci
Her biri nağme saçan bülbül
Avlıyorlar tumturaklı sözlerle
Nasılsa herkes müşteri
Kâinat baştan sona sevdiğim yâr
Derin akışta bir bakış, sırlı yıldızlar
Güneş ve ay, gözümde parıltı ve idrak
Şu serçe, şu kumru, koşan şu kısrak
Gönlüme dolan bahar sevinci...
Sevgi suyu cana değdi
Sevgi yükü dalı eğdi
Sofra oldu şunca ağaç
Yiyip içip şükret haydi
Güneş yıldız şu da söğüt
Veda bulutlarında mendil ıslattım ardın sıra
Mendilimdeki ıslaklığın sen olduğunu bilmedim
Kâğıtlar dolusu şarkı yazdım türkü çığırdım
Yazanın sen dinleyenin sen olduğunu bilmedim
Niye böyle bilmiyorum
Seyahate çıkacak adam gibiyim
Seyahatte olsam bile…
Ve duymak o esrarlı fısıltıyı
Göz için iyi bir şey arıyorsan gel beri
Çekilmek sonra seyahat ipiyle
Tuhaf işler var âlemde, tuhaf!
Güneş, zuhuruyla geceyi gizler
Gece, gündüzde yok olur
Gündüz de gecede…
Gece, gündüzün içine girer
Yıllarca seyyah olup âlemi gezdi
Varlığı anlamaktı derdi
Sezmedi değil bir şeyler de sezdi
Lakin her fani gibi bir gün o da döşeği serdi
Derler ya! Çıkmaz canda umut var
Dedi, Tanrım!
Postacımdır rüzgâr
Taşır odama baharlar
Bulutlar peşimden koşturur
Irmaklarım gökten akar
Yerde çağlar musikim
Tezgâh açar ağaçlar
Gökten inerken
Yanındaki kardeşlerinden
Kendini fark etti ‘yağmur damlası’
Sağındaki solundaki de babası anası
Ooo ne de çoktu, hepsi hısım akrabası
Semaya ne zaman çıktığını bilemedi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!