Gün özene bezene özüme işledi
Siftahına seni sayıyorum, insan diye
Hayallerimde üzengisiz bindiğim küheylandı
Dün cavlandı, amuda kalkarak parçalı bulutlu havaya
Bir şeylerin kokusunu almışçasına sanki
Belinden bıkından heba ederek
Kirli bir icraata temiz elbise giydirmek
Hıyanetin haritasını çizenler toleransı iyi bilir
Şükrü hak edenlere, zoraki küfrü yedirmek
Özgürlüğü çalınanlar., Emre itaati bilir
Üzerine, edep örtülmüştür bütün hırsızlıkların
Bi’set in nuru tezahürlerime düştüğünde
Renkler korundan alev alır, yanmak için
İdama mahkûm olunur, dil sürçtüğünde
Ve maskaralıklar, akılda kalmak için..,
Kendi yüzümle çıkarım, kahreden hışmın karşısına
Bizden önce gelenler
Biz geldiğimizde yoklardı. Gitmişler.,
Güneş tepemizde irileşirken, terimiz düştü yere
.., şimdi kirpiklerimizin ıslaklığında serinliyoruz
Uzayın derinliklerini dinlerken
Çiğneyip geçtiğimiz yerlerde çığlık
Bazen diyorum ki, sevgililer haris mi olur? Ne çok arzulusun gözde olmaya. Ardından yetişemiyorum. İçli dışlı olduğumuz pek söylenemez ama içindeki volkanların lav püskürttüğünü sezinliyorum. Çivisini koparmak için canhıraş köprüsündeki tahtaların ne kadar gayretlisin. Hadi istediğin gibi olsun! Demeye ramak kamış gibi infiallerde mevsim.
Sahi sen ne istiyorsun?
Önünde iki büklüm, gözleri sürekli gözlerine bakan, gönül tevatürlerine çayır çimen olan, istediğinde ufukları müşahhas renklerine boyayan, ipliği iğnesiz kullanarak karamsarlıkların yırtığını, söküğünü dikiveren, suyu hep senin çarkını döndüren bir feveran mı? Bunlar ve buna benzer doğaüstü olanakların cem-i mecmua edilerek aklıselimine emanet edilir mi, bilemem ancak seni güzel gösteren bunlara sahip olabilmen değil, senin gibileri bunlara layık olarak düşünebilmen olacaktır!
Neden yakınıyorsun ki, ayrılık bir başka dönüşe başlangıç değimlidir? Arada geçen veya geçecek olan sürece isyan edercesine kaderi kendi kabullerinle ve haksızlıkla yargılıyorsun. Kavuştuğun zamanların hâsılatı, gerçek değerleri ile inhisarında olmalıydı. Kedere büründüğünde baktığın aynalarda gülümsediğin anların resmi canlanmalıydı. Hiç mi sevinmedin, hiç mi gözlerin ışıkla dolarak göğsün kabarmadı? Üzerine giyindiğin elbiseler terini emmiyor mu? Daha ne çok şey vardır sevinmen ve sevmen için..
Bana kemi umut gibi verene
Heveslerimin taksiminde yer var
Gözlerimdeki mana tabi ki, görene
Nedense her gönlümden düşen
Gözümün bebeği, oluverir yar..,
Onuru ile yaşamayı yeğleyen..,
İmtihana tabi tutulduğunda günbe gün
Dilden düşer.,
Gözden düşer.,
Ve unutulur..,
Nahr’a diken düşmüş.,
Sadrında kan lekeleri bundan.,
Nafi’ bir üslupla sorsam; Neden ellerin üşümüş? ! .,
Yıldızların henüz ışıldayıp parlıyorken.,
Naçizane, be usta..,
*
Eşeledikçe toprağı
Yüzeye mücevher çıkıyor
Miskinliğin kokusu, can sıkıntısı
Alçak takiler evcimen güruh, oyunbozan
Vadidekiler koyun sürüsü, düdük sesine
Kim ne kadar kurt, postun altında?
Arkasını dönüp.,
Siretini alıp da gitmişse.,
“Yüreği sevgi dolu, o sevgili! ”
Yüzü yüzüme dönünceye kadar.,
Tebessüm alıncaya kadar.,
Sükuttayım, sessizim.,
Mehmet Sani Özel!
Hayatta bir veya iki üç değil karşılaşabileceğiniz bir insandır..!
Kendisini sevgim saygım ve kabul olan dualarımla arşa kadar selamlıyorum..
Sabiha Rana
Doğrusu, şair olmayı hiç arzu etmedim ama bir şair gibi yorum yapmaya çalıştım, belkide..,
Şair olmanın çok külfetli, sorumluluk ve sabır gerektiren vakur bir duruş olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncemle birlikte korkularım ve vehimlerimle atbaşı gidiyor sanki.,
Bakıyorumda, İnsanların (ma ...