Mehmet Akif Ardıç Şiirleri - Şair Mehmet ...

Mehmet Akif Ardıç

Yaklaştıkça o dar bahçeye, yüzüme rüzgâr çarpıyor. Bir Fatiha okur gibi getiriyorum sana özlemlerimi, mahşerde seni arar gibi en tatlı heyecanlar sarıyor her yerimi, yaklaştıkça topraga karışmıs tenine, nefesim hafifliyor yağmura karışan. Geri çevrilmiş dualar gibi yağmura karışan. Sakladığım gözyaşları gibi yağmura karısan. Kendimi… Cehennemden kaçar gibi getiriyorum sana.

Anamıyorum adını, ağzımdan dolup taşar gibi. Bir incirkuşu, yüzüme en derin mübâhlar çarpıyor. Oysa yoruldum çığlıklarımı saklamaktan. Rûhumda, depremlerle kayan toprağın üstünde rüzgârdan bir at gibi koşuyor yalnızlığım. Tozlu rüzgârı içime çekip, seni öper gibi dolduruyorum içimdeki savaş meydanını toza ve toprağa.

Evinin mermer duvarlarının kokusunu duyuyorum. Yağmurun tüm damarlarını sular gibi aktığı toprakta, göğsünden yükselen bir mezar çiçeğinin kokusunu duyuyorum. Yalvaran gözlerle söylüyorum bunu meleğe: “Vakti gelmedi mi?”

Devamını Oku
Mehmet Akif Ardıç

Bir kış daha bitti Gece Hanım. Bir külkedisi masalının üzerinden sekiz mevsim geçti. Geriye elindeki hüzün sarısı altın bir ayakkabıyla karbondioksitli sokaklarda o ayakkabıların sahibini arayan bir prens degil, sadece sizden baska hiçbir yüreğe uymayacagını bildigim birkaç siir, bir de “gece”nin üçünde beyaz bir attan bozma bir arabaya atlayıp bir deniz kıyısında sessizce dalgaları izleyen bir çirkin prens kaldı.

Sizden geriye dudaklarıma donmuş bir nefes gibi yapışan ardışık geceler kaldı Gece Hanım, yüklemsiz ve devinimsiz saatler, yıkanmamış kupa bardaklar ve mevsimine göre elektrikli soba ya da bir vantilatörün yalnızlığımı bölen sesi.

Kırgın bir yürek nasıl atar bilir misiniz Gece Hanım, hani içlerindeki yaşama sevinci gün geçtikçe çekilen eskimiş paçavra bir pilin döndürmeye çalıştığı, ama çoğu zaman beceremediği yelkovanlı bir saat gibi. Siz de eski saatlerinizi sigara dolusu bir yalnızlığın en kireç tutmamış kösesine benim gibi asar mısınız Gece Hanım?

Devamını Oku
Mehmet Akif Ardıç

Dilimdeki bu şey, bir yara mı kelime mi. Dilime gebe bir kadın gibi saklanan bu şey… Dilimde küçük, siyah belki kötü bir leke gibi duran şey… Sonra saçlarımı alevlendiren suskunluk. Aynalarda gençliğimi aradığım suskunluk. Bir “efendilik” gibi duran değil; zamana hoyrat bir “efelik” savuran suskunluk…

Kaybettiğim şey… Kelimeler, eski hisler, gençlik monologları, yürüyüşler, eski ihtilaller, yüreğimin kurşun askerleri. Belki senin yüzünde hatırlayışım ve ölçüşüm zamanı. Senin yüzünde saklı bir aydınlık. Televizyonlarda arta gelen kargaşa haberleri. Oysa ben savaşları kendi içimde yaşıyorum. Yüreğime kelimelerden bir Kudüs örüyorum. Sözlerden ve pişmanlıklardan oluşan namluları yüreğime boşaltıyor, kalbime annelik eden hüzünlerin sonatlarına soluk renkli boz kâğıtlardan kıvrılarak eşlik ediyorum…

Senin yüzün aynalarda baktığım şey. Çok radikal ve çok çok aykırı, kendimim arkamda, çok ardımda bıraktığım şey. Yüreğimdeki eski yarayı bana şikâyetimi soran doktora nasıl tarif edebilirim? Belki bir iç kanama yaşıyorum. Kelimelerden akan yaralar, zehirliyor kanımı. Adın, yürüyüp gidiyor bileklerimin içinde…

Devamını Oku
Mehmet Akif Ardıç

— 𝐆𝐎𝐍𝐂𝐀 𝐊𝐈𝐙’𝐀 —

«Her leylimde Kamer; SEN, gündüzümde bir Şems...
Mevlânâ'da bir, bende bir, bende bir Şems...»

"SEN'i seviyorum..." demeye korkmasam... Birgün, SEN'i sevdiğimi söyleyebilsem SANA. Ama nasıl sevdiğimi... SEN, baştanbaşa Şems iken; ben, pervâne olmasam; ... Kim anar Kays'ı, böyle meczûb, böylesine deli! Ne vuslâtın bir adı, ne bu sitem SANA: Ben de koşardım herkes gibi güllerle SANA, kavuştuğumda bu ateşin söneceğinden korkmasam...

Devamını Oku
Mehmet Akif Ardıç

Rabbine hamdler söyle. Övgülerle an aldığın her nefesin bahşedenini. O’dur sadece övülmeye layık olan! O’dur tek bilen yüreğindeki hüzünlerin her adedini.

Rabbine senâlar söyle! Minnetle semaya açıp ellerini. Tüm dünya, sana karşı birleşse; tek dayanağı Rabbi olanın sırtı yere gelir mi?

Bir işe başlamadan “Bismillah” söyle. Rabbinin adıyla bereketlendir hayatının her meşgalesini. O’nu tesbih etmeyen yoktur, yeryüzünde ıssız bir çiçek bile. Tek dostu Rabbi olan, ne kaybeder yitirse O’ndan başka her şeyini?

Devamını Oku
Mehmet Akif Ardıç

Lisedeyken bizim kuşağın örnek aldığı şairlerin başında Necip Fazıl Kısakürek başı çekerdi. Onun Kaldırımları’na özenir şiirler yazardık. Aşağıdaki mısralar, bir lise öğrencisi olarak bu anlamda yazdığım ilk şiirdir:

“Hasretin, içimde tasmasız gezen,
İçimdeki kuduz binlerce adam!
Alnımda koridor koridor yüzen -
Sönen lambalarla dolu boş odam...

Devamını Oku
Mehmet Akif Ardıç

Bir hasret ağrısı, bir gâm bu akşam
Yüzümde yaralı bir ceylan yürür
Çağırsa hayâlin, aynaya baksam
Yüzümde yaralı bir ceylan yürür

Ne gece karanlık, ne yollar taşlı

Devamını Oku
Mehmet Akif Ardıç

Şimdi sözleri unutulmuş bir şarkı gibisin kalemimin ucunda. Güz rengi bulutlar inmiş sanki yüzünün üstüne. Oysa bir cehennem aşılırdı seni tarif edebilmek için kelimelere. Bir ah hecesinden bile siyah gözlerin anlaşılırdı. Siyah sendin, güneş sen, manto sen, kalem ve isyan haberleri.

Feraceli ince güzel. Utangaç kelimelerinin yüzünü bir yaşmak gibi süslediği. Önce siyah, önce çekingen, önce güzel. Ardından menekşe kokulu bir sesin kulaklarımda desibel desibel yükseldiği bir örtüye bürünürdü an.

Bir edebiyat kampüsü, eski. Sana yalnız rastlamanın hayalini kuran kelimelerim var Osmanlıca defterimde. Bir ahmak ıslatan boşalsın bulutlardan ve biz söylemediğimiz sözlere sığınalım. Karşılıklı demli bir çay içelim, derslerden konuşalım ya da yan yana iki rekat namaz kılalım… Hayallerinden alıyor işte âşık tüm şair gücünü.

Devamını Oku
Mehmet Akif Ardıç

Kadınım, benim güzel karım,
Taç yaptım sana cennetten çalınmış çiçeklerden,
Gözleri iri iri açılmış ten yangınım.
Tanrı’nın bana hediyesi, hiç hak etmemişken.
Benim taze ekmeğim, suyum, nefes alışım,
Kadınım, benim güzel karım…

Devamını Oku