Hasta yatıyorum
yolun yarısında,
dönüyor düşlerim
kuruyan çayırlarda.
Erik bahçesinde
bir iri meşe,
çiçeklere tümüyle
ilgisiz mi ilgisiz.
Günün sonuna doğru küçük bir çayevine vardım oturdum. Kelebek adlı genç bir kadın bana küçük bir ipek parçası uzattı ve adını konu alan bir şiir yazmamı rica etti.
Nasıl tatlı bir tütsü
yanıyor kanatlarında,
zarif bir orkideye
Bu uzun bahar günü
huzur dolu güneşte, yunarken tüm dünya sevinçle,
kiraz çiçekleri dökülüyor yere,
kalmak istemezcesine.
Kuru kiraz ağacı
dişsiz yaşlı bir kadın gibi
anarak gençliğini
çiçeklerle donanmış.
Fuci Irmağı kıyılarında dolanırken iki üç yaşlarında bir çocuk gördüm, kıyıda acıklı acıklı ağlıyordu. Anası babası bırakmışlardı onu buraya mutlaka. Hayatın çalkantılı sularını ırmağın hızlı akan suları kadar acımasız ve çocuğun ömrünün de sabah çiyinin ömrü kadar kısa olduğunu düşünmüş olmalıydılar. Çocuk, güzün en küçük esintisiyle dağılıp uçuşan çalı yoncası çiçekleri gibi kırılgan, bana bakıyordu; ne yazık ki pek az olan azığımı ona verdim.
Ağlayan maymunlara acıyan
eskilerin şairi ey,
güz rüzgârları karşısındaki
Ne acınacak hali vardı
Şu sıska orkidenin.
Ama tomurcuklandı işte!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!