gözlerimi gözlerinden kaçırıyorsam
gecenin karanlığında
göz yaşlarım ellerimi ıslatıyorsa
Hüzün yüzünde hüzünlendim
Gözlerinde ağladım sensizce
Dudaklarına bir şeyler fısıldadım
Kalbin pamuk ipliğiydi ince..
Bakınca bulutlar dağıldı
Sevgili dostum Mahmut ÖZKOCA, yeni yayınlanan 5 kitabı ile gündeme oturdu. Kitaplarının tanıtımını ise farklı bir anlayışla ve çok güzel bir mekanda yaptı. Mekan dediğim yerin adı da zaten MEKAN CAFE. Çok güzel düzenlenmiş, canlı müzik eşliğinde, insanı çok ötelere götüren bir mekan. Dostları onu yalnız bırakmadı. Kalabalık bir şair, yazar ve gazeteci topluluğu ile arkadaşları bu anlamlı ve mutlu gününde onun sevincini paylaşmak için hazır bulunuyorlardı.
Yazarın yeni çıkan kitapları arasından Yorumlu Yorum üzerine düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Ama önce Mahmut ÖZKOCA’nın Türkçe sevgisi üzerine bir şeyler söyleyeyim. Nerede bir Türkçe dil yanlışı görse onun üzerinde sonuna kadar durur ve o yanlış düzelinceye kadar bu tutumunu sürdürür. Bunlardan bir tanesi SAÇ BÖREĞİ ile ilgiliydi. Fethiye’nin neresine giderseniz gidin bu yanlış bütün işyerlerinin tabelalarında bulunmakta. Haydi işyeri sahibi bilmiyor, tabelacıların biraz Türkçe bilmesi gerekmez mi? Hiç biri mi bilmez? Aslında, demire benzeyen, tenekenin sertleştirilmişi olan SAC üzerinde yapılan börek olması nedeniyle SAC BÖREĞİ olması gerekirken, sanki kıldan, tüyden yapılmış gibi SAÇ BÖREĞİ olarak her yerde yazılıp durmakta. İşte bu yanlışı düzeltti Mahmut ÖZKOCA. Aldı eline fırçayı- boyayı Saklıkent tarafındaki bütün işyerleri önündeki tabelaları düzeltti. Ben de ona söz vermiştim Ölüdeniz ve Kayaköy tarafındakileri düzeltmeye. Bugün yarın biz de kendi bölgemizdeki tabelaları düzeltmeye başlayacağız.
İşte Mahmut ÖZKOCA gördüğü bu gibi yanlışları Gerçek FETHİYE gazetesindeki YORUMLU YORUM köşesinde sürekli dile getirir.(“Her zaman dile getirir” demiyorum çünkü “zaman” ı tasarruflu kullanmamızı ve olur olmaz yerde kullanmamamızı öneriyor kendisi!) Köşesinde yayınladığı bu yazılardan bir kısmını YORUMLU YORUM adıyla kitaplaştırmış. Yukarıda sözünü ettiğim dil ve anlam yanlışlarını kitabının “Zaman Vakit ve Aşk” bölümünde irdeliyor. “Zaman” ın yanlış kullanımı; “numara” nın kısaltılmışı olarak “nu” kullanılması gerekirken, neden Fransızca “nombre”nin kısaltılmışı olan “no” nun kullanılışı; ve neden Türkçe olan “Cankurtaran” yerine “Ambulans” ın kullanılışını sorguluyor haklı olarak Mahmut ÖZKOCA. Yazar Feyza HEPÇİLİNGİRLER de, Cumhuriyet Kitap Eki’ndeki köşesinde, Mahmut ÖZKOCA’ nın bu çabalarından övgüyle söz etmişti.
Hep diledim, hep istedim, hep yol gözledim...
Çocukluğum düştü önüme, eğilip aldım yerden gençliğimin eline verdim..
Günlük (sığla) ağaçlarının karanlığında gece üstümü örtmüş yılların özlemlerini arzularını bir bir yerden yere vuruyor hafiften esen ince ve sevgi dolu rüzgâr.
Ben, yıllardır aynaya bakıp yüz binleri bulan sorularımı soruyorum. Hiç bıkmadan soruyorum. Ne vakit buğulu bakışlarımın aynada yansımasını durdurabileceğimi ve ne vakit içimin ürpermesiyle tutacağım ellerin sıcaklığını yüreğimin dehlizlerinde hissedeceğimi bilmeden hep soruyorum.
Artık soru sorma zamanı değil, anladım. Şimdi yıllarca aynaya bakıp sorduğum sorularla kaybettiğim yıllarımı nasıl geri getiremeyeceğime kafa yormak yerine bu an senin ellerinin rengini, sözlerinin rengini, bakışlarının rengini görmek istiyorum. Bırak yalnızlıktan, yalnızlık sözcüğünden bile ürker oldum.
Artık kırkım çıkıyor. Bir garip oluyorum, özlemlerime özlem duyamıyorum. Sevgililerim bir bir siliniyor hafızamdan. Anılar anılarda yok oluyor. Yeni bir hayata yelken açıyorum. Ama o korktuğum sözcüğü söylemeden, bir sıcak avuç içine alınsın istiyorum ellerim.
Akşamdan akşama bir kadehe doldurup kanımı içiyorum, sessizlik ve hiç kimsenin olduğu dakikalarda yarına umut bakınıyorum içimde ve umutla acı arasına sıkışmış yarınlarıma şarkı besteliyorum do majör gamında.
Yeni bir sabaha yeni bir dünyaya uyan diyorsun ya, çok kolay söylemesi ve sen de buna inanmıyorsun biliyorum. Soruları kendime sormaktan vazgeçiyorum şimdi sana soruyorum söyle bakalım kendimi anlatmakla düşüncelerimi anlatmak aynı şey değil mi? Ki kendimi inşa etmek için kendi içimde yarattığım, geliştirdiğim düşüncelerle bunu yapmadım mı? Yani düşüncelerim aynı anda kendim değil mi? Düşüncelerim yerine kendimi anlatsam sana, yine karşına düşüncelerim çıkmaz mı? Eğer dediğin gibiyse düşünceler yerine kendimi anlatmak – öyleyse desene ben yalnız değilim. Bir düşüncelerim var bir de kendim. Böylece o soğuk sözcükten kurtulmuş mu olurum?
Katılıyorum sana, sevgi, çetindir ve yalnızlığın baş edemediği bir savaşçı…
Bir varmış bir yokmuş, yeni zamanlarda evrenin bir gezegeninde, gezegenin bir yerinde bir orman varmış. Bu ormanın kralı ise kargaymış. Ormanın kralı karga olur mu demeyin. Bu gezegende ormanların kralları hep kargaymış. Karga kral bir gün yanındakilere ormanın kralı nasıl olduğunu anlatmaya başlamış;
Bundan uzun yıllar önce bizim ormanın da kralı başka gezegenlerde olduğu gibi aslandı. Aslan ormandaki ahaliyi çok iyi idare eder ve onların haklarını birbirlerine yedirmezdi. Nerde bir adaletsizlik varsa kral o adaletsizliği yapanı cezalandırır ve haksızlığa uğrayanlara kol kanat gererdi. Benim büyük büyük büyük büyük karga dedem de tam o vakitlerde aslan kralın yanında baş danışmanlığa kadar yükselmişmiş. Dedemin ise tek hayali kral olmak ve herkese emirler yağdırmakmış bu düşünce ile karga dedem aslan krala bir demiş ki (yüce kralım siz ki büyük bir savaşçısınız, siz ki bütün hayvan kardeşlerimize hoşgörülü davranır, başka ormanların kralları ve ahalisine karsı ise diyalog ile kardeşliğin olmasını sağlamaya çalışırsınız. Siz ki gezegende ve başka gezegenlerde yardıma muhtaç olan hayvan kardeşlerimize kesenizden bile verirsiniz. Gelin siz bana krallığı verin, sadece bir gün ben kral olayım da gözüm açık gitmesin. Aslan kral bu sözleri dinlerken gözyaşları içerisinde kalmış ve koca aklı başında aslan kral bir anlık gafletle gaza ve “tamam bre karga seni bir günlüğüne kral ilan ediyorum” demiş. Karga dedem hemen demiş ki; “ama kralım her dediğimi yapacaklar demi? ” aslan kral da en güvendiği adamlarına demiş ki (bir gün boyunca kral kargadır, o ne derse o olacaktır) karga, kral olduğunu denemek için bir emir vermiş ve hemen yapılmış. Sonra aslan kralın derhal öldürülmesini ve onun soyundan gelenlerin de hemen tutuklanmasını istemiş ki şaşkınlığı geçmeden öldürülmüş. Soyundan gelenler de tutuklanmış ve o maden ocaklarında köle olarak çalıştırılmaya başlanmış ve hani şu insan denilen yaratıkların bir sözü var ya (buna kargalar bile güler.) dedem tarafından gerçekleştirilmiş. Bitmedi bir de o görüntüleri insana benzeyen yaratıklar bu olaya bir şey daha diyor. (besle kargayı oysun gözünü.)
İşte karga kardeşlerim bizim krallığımız böyle başlamış, o salak aslan orman devletinin nasıl idare edilmesi gerektiğini iyi bilirmiş bilirmiş ama bir anlık gafletin bedelini o koca orman ahalisi ödemiş.
ümit dolu gözlerle
Bakıyorum denize
Bir sahil kahvesinde
Işık gelsin gözlerinize
Sohbetler gülüşmeler öpüşmeler
Bir öptüm seni
Bir daha öptüm
Gözlerine bir baktım
Bir daha baktım
Gözlerin denize baktı
Deniz utandı
Ağlayarak doğdum,gülmeyi öğrendim
Konuşmayı,koşmayı,sevmeyi sevilmeyi
Okumayı yazmayı,kavgayı öğrendim
Ekmek tutmayı,terketmeyi,terkedilmeyi.
Büyüdükçe hayallerim, küçüldü dünyam
Aşkı tattım ne olduğunu anlayamadan
Güneş ışığını gizlerken
Sevdim seni.
Karanlığımın karartıları
Bir bir terk ediyordu.
Kalbim ellerinde eriyordu
Ağır ağır süzülüyordu martılar
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!