kulaklarım duymayı bırakalı uzun zaman oldu
 beni onların şirketlerine ve asgari ücretlerine boyun eğdirdiler
 Nadia inan
 ne onlara
 ne de sana inanmadım
 sorsan hala aşk hakkında söyleyebileceğim beş on klasik cümlem var
 sorsan hala o siyah paketli rezalet kokan sigaradan içiyorum
 ve sorsan hala
 sana aşık olduğumu reddediyorum
şimdilerde hayat sorgulaması sırasında döndüğüm kıble hatıran
 -mesela-
 ellerimi açmıyorum Tanrı'ya
 ama tutmak istesen uzatırdım
 yaşlanmanın verdiği gençlik huzurunu boyuyorum ses tonunla
 ve asla inanmayacağım şeyler arasına
 -Tanrı'dan sonra- 
Dünya'nın düz oluşunu da ekliyorum
sonra kalkıp
 sokaktan geçen herhangi biriyle tartıştığım bir senaryo yazıyorum
 bana diyor ki; ''Ey Freud torunu, kahrolsun Yahudiler!''
 eskiden susardım
 sen varken ve İsrail kurulmamışken
 ama suratına haykırıyorum bu defa; 
 ''Ey tek mahareti takke takmak olan fisfos!''
 gülüyoruz sonra tek derdimiz buymuş gibi
 baksana laiklik de gelmiş belli ki
 yıl 1920 veya 30 ne fark eder
 annem henüz beni doğurmamış ve hayatının en büyük hatasını işlememiş
 belki Tanrı bile kaçaklığımdan habersiz
 öylece durup birbirimize bakarken
 el ele tutuşmayı öğretiyoruz insanoğluna
Ay vardı üstümüzde, üstelik ne güzel dokunmuştun bana
 bence bana dokunduğun için Ay vardı üstümüzde
 sence Ay hep oradaydı, biz bozmuştuk sessizliği
 -bilirsin- bir taraf hep daha çok severmiş diğerini
 işte böyle şeyler yazdılar sevgilim
 ve bozuldu evren yalanı aşk
 sonra çok değil birkaç yıl geçti
 üstümüzde duran Ay'a ayak bastı insanoğlu, bir orası kalmış gibi
 bahçesine yaramaz çocuklar giren ihtiyardan farksızdım
 silahsız erkeklerin kendini erkek saymadığı yılların erkeğiyim
 onların doğmamış çocuk ve ölen kadınlarının aksine
 sen öylesine güzeldin
 ama dur, az daha otur benimle
 sinema icat edilir birazdan, -bu kez Zarifoğlu canına kıymadan-
 birkaç yıl daha bekle
 işte tam o an saçının rastgele bir teline
 onların silahlarıyla kazanılmış yerlerde yetişen
 en güzel çiçeği takacağım, -bir papatya ya da menekşe-
 bak bak Batılılar lamba getirmiş altında daha da güzelsin
 ama ışığı açarsak Tanrı beni şu an çarmıha gerebilir
 endişelenme
 Dünya yalan, zaten İsa da öldü
 Tanrı ise muhtemelen yeni bir cami ya da kilise açılışında, -belli ki çok işi var-
 sen hep burada kal
 ben İsa değilim 
kurşun yarasının hayatta tutamadığı her ata karşı
 derin bir merhametle yanıp tutuşan bir sakallı 
 fısıldadı kulağıma bir gece yarısı, -fısıldayınca-
 dedim ki
 'ama sen öyle güzel gülersen Ortadoğu karışır!'
 derdim değil ne Mekke ne Kudüs ne de Konstantinapolis
 tut elimden uzaklara, hep daha uzaklara
 geçmesin vardığımız yer, onların işlemeli kitaplarında
 ben ki ne zaman
 içimdeki seni kendime anlatmaya başlayınca; -
 şimdi sıra o anda
 kapitalizm icat olunmadan
 -yani- Zarifoğlu canına kıymadan
 yapışman lazım dudaklarıma
 Romeo boklu tüm romantizmimi al
 gözüm görmez Juliet erotizmini, şayet sen varsan
 anlamıyorum bu kargaşa, kimdendir rezil fail
 anlamıyorum nedir bu çözülmesi gereken yeryüzü ve giz
 bu insanlar da kim, -sanki kimin umrunda-
 baksana, artık Shakespeare'iz biz
 bir filmde izlemiştim
 biraz daha hızlı koşarsak, Che'e yetişebiliriz
bak bak Batılılar aşk getirmiş altında daha da güzelsin
 ama onu elimizde tutarsak Tanrı beni şu an çarmıha gerebilir
 endişelenme
 hayat yalan, zaten Zarifoğlu da öldü
 Tanrı ise muhtemelen yeni bir cami ya da kilise açılışında, -belli ki çok işi var-
 sen hep burada kal
 ben İsa değilim 
Limassol / 21.03.22
Mehmet Can ŞanKayıt Tarihi : 21.3.2022 21:57:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!