Hangi toprağın adamısın,
Hangi sularda yuğdular
Gönlümün nisan tası
Kalaylı bakır duruluğunda
Pırıl pırıl okunan gözlerindeyim
Şifa sayıyorum sevgi sözlerini
Keklik seslerini işitiyor musun
Çocukken babam söylediydi
Şimdi kör oldu hayallerim
Gözümle gördüğümü
Gönlümde göremiyorum
Bitti dedi önde uçan
Akıllı martı
Bitti bütün sorunlar
Şimdi toplanmalıyız
Ve bir karar almalıyız
Gözlerimizdeki sürmelerin
Küçücük bedenine inat
Takmış kocaman kırıntıyı
tutunuyor
hayat denen zamana
kancasıyla
Camın arkasından görüyorum gülümsemeni
Gül sultanlığımın hasret yüklü hüzzam sultanı
Gözlerinin pınarları alışık coşmaya
Dokunsam yağarlar biliyorum
Bu yüzden artık sana hiç seni seviyorum diyemiyorum
“Hu” ya durdu karınca ahir vakitte
Ezel ebed diyenlerin ardından
Bir mezar taşından titreyerek
“Hu” diye zikretti tümsek başımdan
Simsiyah saçları geceyi bile kıskandıran
Yanık teninde yangını belli Yûsuf’um
Kömür karası gözlerinle gecelerimde
Karanlığımı aydınlatan güzel Yûsuf’um
Altı üstü birkaç metre çuldan çaput
Kadrini bilir becerikli her dalkavuk
Gözlerini alamıyorlar parlaklığında
Acziyetin siliniyor mülk dergâhlarında
Kuşatınca tüm sevdiklerimin tenini
İşgüzarlık benimkisi…
Sen say ki,
Adam akıllı bulmuşum kafayı
Tüttürmüşüm denize karşı
O tek cigarayı
Unutmuşum…
Gölgesi kayıp dalı eğik
Kokusu saklı yeşilin açığı
Oğulsuz Deli söğüt
Tepende güneş
yaprağının kaderinde
Bulhaz'ların Hası... O kuru odunlar arsında bir yaş... Yandı ha yandı. Ne alevleri gördüler, ne sıcaklığını hissettiler yüreklerinde. Bir o yandı, bir de onu gören. Zaman yandı kül oldu, mekan uçtu yel oldu. Bir o yandı bir de onu görebilen.