Ay ışığıyla yoğrulmuş,
Gecenin en içli yerinden koparılmış.
Ne sabahı var buranın,
Ne de geçmişi…
Çünkü bu şehir sadece geleceği çalıyor senden.
Duvarları yok…
Ama gireni bir daha bırakmıyor.
Sokakları sessiz,
Ama her adımda kendi sesin yankılanıyor.
Çünkü burası,
Senin içindeki karanlığın yankısı.
Bir meydanı var:
Ortasında bir kadın ağlıyor.
Ama gözyaşları su değil…
Erkeklerin diz çökerken döktüğü inanç.
Her evin penceresinde
Bir sır bekliyor…
Ama açamıyorsun,
Çünkü ellerin değil, ruhun kilitli burada.
Lunaris’te aşk da yaşanıyor…
Ama öyle bir aşk ki:
Sevişmek değil,
İçine çekilmek…
Yavaşça yok olmak gibi.
Öyle bir öpüş ki,
Dilin değil, kalbin emilir karşıdan.
Ve geriye sadece sessizce titreyen bir “ben” kalır.
Burada herkes çıplak…
Ama teniyle değil, geçmişiyle.
Ve en çıplak olan,
En çok gizlenmek isteyen.
Geceleri yağmur yağmaz Lunaris’e,
Geceleri bu şehir ağlamaz…
Çünkü zaten gözyaşının ne olduğunu
Burada herkes çoktan unutmuştur.
Lunaris’te bir heykel vardır
Tam şehrin kalbinde.
Yüzü yoktur.
Ama her gören,
Kendini tanır onda.
Ve bir daha kendine aynı gözle bakamaz.
Bu şehri kim kurdu bilinmez.
Ama herkes adını fısıldar,
Çünkü söylemeye cesareti yoktur.
Ve bir gün biri çıkar,
Yazar bu şehri kelimelerle…
İşte o gün…
Dünya biraz daha delirmiş olur.
Kayıt Tarihi : 21.4.2025 08:07:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!