Annem bir gün,
limon çiçeklerinin neden bu kadar az yaşadığını sormuştu kendi kendine.
“Çünkü,” dedi,
“güzellik fazla kalırsa,
insan kıymetini unutuyor…”
O zaman anlamamıştım.
Şimdi,
göğsümde eksik bir yanla
her baharda yeniden ölüyorum annem.
Sen gidince öğrendim:
Bazı kokular vardır,
dallarında değil, yokluklarında yeşerir.
Limon çiçekleri gibi,
önce burnuna dolar…
Sonra kalbine siner.
Ve sonra —
kimseye anlatamadığın bir şey olur sende.
Seninle birlikte
sadece bir bedeni değil,
bir mevsimi de gömdüm toprağa.
Sen gittin,
ve bir daha hiçbir bahar
aynı yerden açmadı içimde.
Herkes mart geldi diye umutlanırken,
ben
bir ağacın gövdesinde saklanan hüznü kokluyorum.
Sarı değil,
yeşil değil,
bembeyaz bir çiçeğin
ömrü kadar süren sevinçleri özlüyorum.
Bir annenin gözlerindeki sabrı,
ellerindeki iyileştirmeyi,
ve tenindeki kokuyu…
Ne zaman biri bana “geçer” dese,
bir limon çiçeği düşüyor içimde.
Kopuyor daldan sessizce.
Gören yok.
Ama ben hissediyorum.
Ben hâlâ seni
gözle değil,
acıyla yaşıyorum anne.
Keşke dedim bir gün,
senin kokunu şişeleyebilseydim.
Her çaresiz anımda
açıp içime çekseydim.
Çünkü bazı anneler,
ölünce değil,
bir gün ansızın hatırlanınca öldürür insanı.
Ben limon çiçeklerinin neden bu kadar kısa yaşadığını şimdi biliyorum.
Çünkü kalırlarsa,
biz onlara alışırız.
Oysa onların işi hatırlatmak:
Hayat, uzun olduğu için değil,
bir gün bitebildiği için güzeldir.
Ve sen…
Benim ömrümde
en kısa kalıp
en derin kalanındın anne.
Kayıt Tarihi : 18.7.2025 17:27:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!