Leyl’im...
Sevdan,
şiirlerimin içinden düşmüş bir harf değil artık
bir katliamın ortasında unutulmuş,
adı silinmiş ağıtların
gökyüzüne karışan yankısı,
çığlığıdır bu yaşlı ihtiyarın...
Leyl’im...
Ben o ağıttaki ismi anılmayan şairim işte;
Ne mezarıma çiçek konur,
ne bir dua edilir adımın üzerine.
Ben, unutulmuşların en derin sessiziyim işte...
Bir damla gözyaşı değil bu:
Bu, göz çukuruna gömülmüş
bir aşkın suskun haykırışı.
her şey bir bir silinirken
yalnızca senin adın kalır üzerimde,
bir kefen gibi örter geçmişimi,
bir sur gibi,
bir mezar taşı gibi
yüreğimin üstüne atılmış
dört kürek toprak gibi.
İçimde bir isyan kopar:
“Ey suskunluk,
ey kalbimin unuttuğu ayet,
ey adı anılmayan lanet:
Kaç kez öldürülür bir ruh,
kaç kez katledilir
bedeni hâlâ nefes alırken
bu kaçıncı cinayettir?"
Simurgda unuttu beni.
Ne biri “yeniden doğ” diyor artık,
ne de gökyüzü yer açıyor
adımı taşıyacak kadar.
Ben yanmadım Leyl’im,
ben diri diri yakıldım.
Ve şimdi
suskun kalmış bir esaretin
kül olmuş tarihiyim ben;
aşkın kadim kitaplarında unutulmuş,
adı bile anılmayan bir şairim ben.
Ve Descartes yanıldı:
“Düşünüyorum, öyleyse varım” değil,
“Unutuldum, öyleyse öldüm”
işte benim hakikatim...
Benliğim,
bir mezar kazıcısının toprağında
gizlenen yankılardan ibaret.
Her saat tik tak ettiğinde
bir kurşun iner alnıma,
sadece ben duyarım sesini.
Bir de suskunluk...
Bir de suskunluğun...
Susma Leyl’im,
ne olur susma artık,
çünkü suskunluğun
beynimi parçalayacak kadar ağır.
çünkü sen susunca cihan susuyor
sen susunca yalnızca
Azrail konuşuyor...
Gerçek,
gözbebeklerimi yakan bir ölüm ışığıydı.
Bu yüzden
karanlıkta büyüttüm dualarımı.
Ama şimdi,
içimde çürüyorken bir dua.
İnancım,
göğe bakarken unutulmuş
bir dervişin göz damlası gibi sessiz
zikrinin cezbinde ürperten bir heyula...
Ne yana baksam,
kurbanlık bir benliğe çarpıyorum.
Ben, kendi ruhumun zindanında,
kaç kez infaz edildiğimi unutuyorum.
Leyl’im, söyle bana:
Hangi ayette yazar,
mahşere varmadan
bu kadar ölünebilmek?
İşte şimdi şiir,
kurşun yemiş bir metaforun
kanayan göğsünde yatıyor.
Ve şimdi biliyorum:
Küllerimle barışmayacağım.
Çünkü bu,
yeniden doğuşun hikâyesi değil
Bu, doğamayanların,
ana rahminde susturulmuş çığlıkların,
ahirette bile unutulmuş ruhların ağıdıdır.
Ben yanmadım,
ben sönemedim,
ben...
hiç doğmamışların
ölmeden mezara gömülmüş isyanıyım.
Artık hiçbir ışık istemiyorum.
Çünkü yalnızca karanlık
yargılamadan seviyor beni.
Otuz Simurg’tan yirmi dokuzu öldü Leyl’im.
Geriye kalan son Simurg ben değilim.
Ben, yalnızca onların mezarında ağlayan
ölü bir nefesim.
Ve şimdi,
o dört kürek toprağın içine
yazdığım şiirleri karıştırıyorum.
Her harf bir kurşun,
her dize bir tabut.
Ben gidiyorum Leyl’im...
Ahirette bile ismi unutulmuş
bir şairim ben.
Mahşer yerine,
sadece sana bakarak
suskunluğunla susmuş bir şairim ben.
Kayıt Tarihi : 4.6.2025 20:54:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!