Bir radar, göğe dikilmiş dev bir mum,
ışığını karanlığın ciğerlerine saplıyor.
Her dalga, toprağın altında unutulmuş
Ermeni çeşmelerinin ağzında donuyor.
Kürecik dağları, kemiklerinden söylüyor türküsünü,
her kaya, bir isyanın ateşinde pişmiş ekmek.
Kasımoğlu’nun gölgesi, NATO’nun ekranında
bir hayalet piksel gibi titriyor.
Afşin’in dumanı, rüyalarımızın üstüne çöreklenmiş
bir kara keçi, sütümüzü zehirliyor.
Arılar, elektromanyetik ağıtlarla ölüyor,
kovanlar, terk edilmiş köyler gibi sessiz.
Dedeler, cem tutamıyor artık taş odalarda,
zira her semah dönüşünde bir uydu geçiyor başımızdan.
“Devran döner,” diyordu yaşlı bir nine,
ama devran, bir drone’un pervanesine takılı kaldı.
Biz ki, dağların yüzüne yazılmış bir ağıtız,
her harfimiz, bir kayısı çekirdeğine gömülü.
Toprak, altında binlerce hikâye taşır,
ama NATO’nun haritasında sadece bir koordinatız.
Ey Kürecik! Senin taşların konuşur,
radarların sessizliğinde bile.
Bir gün, o taşların altından çıkacak
Veli Paşa’nın kesik başı, gülerek:
“Ben hâlâ bu dağlardayım,” diyecek.
Kayıt Tarihi : 27.5.2025 23:27:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!