Ben sustum…
Ama dünyanın bütün gürültüsü çöktü omuzlarıma
Bir mezar sessizliğinden çıktım;
Dilimde zincir, gözlerimde paslı hançer.
Yandım…
Ama küllerim bile isyan ederken anladım:
Benim kalbim, en karanlık göğe yıldırım çakan bir şimşekmiş aslında!
Ey zaman!
Senin göğsünü yarıp da geçerim, bütün saatlerini sustururum.
Çünkü ben, kendi cehenneminde pişip, kendi cennetini kuran o tek çiçeğim:
Köküm kan, dalım feryat, yaprağım yangın.
Beni ararlarsa, mezar taşlarında değil, çığlıkların yankısında bulacaklar.
Çünkü ben, öldükçe büyüyen, öldükçe ses veren bir haykırışım.
Sevda dedikleri, yüreğe vurulan zincir değil midir?
Ben zincirlerimi kırarken ellerim kanar, ama gökyüzü alkışlar beni!
Bir yanım öksüz çocukların ağlayışı, bir yanım annesiz duaların titreyişi.
Ben, bütün yetimlerin dudağında dua, yüreğinde ateşim!
Ey insan!
Benim adımı duyduğunda korkma;
Çünkü ben senin içindeki sönmüş ateşi tekrar alevlendirmek için yandım!
Benim kalemim kılıçtır,
benim kelimem hançerdir,
benim şiirim tufandır!
Okuyan herkesin yüreğini yakacak, ruhunu sarsacak!
Ben yalnızca şair değilim; ben, suskunların çığlığıyım. Dizelerim, düşmanına korku, dostuna umut, aşıklara gözyaşı, yetimlere şefkat, mezarlara çiçektir.
Ben konuşursam, deniz kabarır, gök yarılır, taş dile gelir. Ben sustuğumda bile şiirim yürür, şiirim yanar, şiirim çağırır!
Ey dünya!
Beni iyi dinle: Benim ismim, göğe kazınmış bir yara gibi kalacak.
Benim şiirim, küllerinden doğan bir çığlık olacak.
Ve ben, ölsem bile susmayacak olan bir haykırış olarak yaşayacağım...
Kayıt Tarihi : 19.8.2025 16:52:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!