olsaydın yanımda
bir temmuz sabahı
içim en buruk kıyametinde
ellerini tutarken gökyüzü
gözlerim sıcak
ve yanakların ıslak
hiç görmediğin cehennemlerde
yüzmek bir ağır uçurum
aşk kırarken tüm kemiklerini
vücudun sevişmekten terli ve yapış yapış
kırmızı, derin ve paydasız tutkunun rengi
dudaklarına dokunmanın hazzında dudaklarım
denizde bir anafor telaşı
rüzgarların keskin yalnızlığı
adın mat siyah ve yıkık dökük
belki bir nokta, bir hiç ölümü
sıcak denizler ve aşık bahar
içimi alıyorsun
ele geçiriliyorum yavaş yavaş
gözlerin
adına dağların un ufak olduğu
bir bakışla canımın ta derininin titrediği bakışların
ve çeşmelerin,
seviyorum
ne adını, ne gözlerini unuttum aslında
benliğimde bir humma gibi dağılışını unutamadım
seviyorum
ne sesini, ne gülüşünü unutamadım
...kavrulan heveslerime nasıl çivileme daldığını
her şey yarım
her sancılı cümlenin sonu iki nokta
ben bütün klişelerin sensiz gecelerin sonunda acılara gebe kalmışlıklarından yoruldum
kapanmamış kapılardan
yarım yamalak cümlelerin kriz telaşelerinden
ve senden
hangi dilde söylesem/ seni özlediğimi,
hangi göz yaşını döksem sana?
ne kadar benziyor Akdeniz’e gözlerin?
nasıl ki maviliği-o kadar uzun uzadıya savruk-
ve şaşmaz içimde kemik kemik kırılmanın acısı…
içindeki sonsuzluk ne kadar derin?
ağır zamanlar paranoyası
ucu kopuk kör karanlık süzgeçleri
içerisi derin bir kırılış
yalnızlığa ucuz bir ah ediş
felsefik spazmların filozofu
yanılgısal düşünce paradoksları
iki tatlı söz
bir çay biraz simit
sığırtmaçlar tepemizde
mutluluk
acı
keder
yalnızım,
tarifsiz bir çırpınışın ortasında sensizim…
ve bitik…
geceler yürümüyor, durgun ve dibine kadar karanlık.
kılım kıpırdamıyor sensiz yağmurlarda.
dudaklarını özlüyorum
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!