Gök Hacı, tam 15 gün sonra “İmam Hüseyin’in Kuyusu”nu kazmaya gider. Daha başlamadan, kuşlar ardıç dalından dalına atlayıp keklik çeker gibi öter. Ama ne çektikleri belli, ne çeken! Gök Hacı, bu sese aldırmaz—çünkü artık onun kulaklarında Fadime’nin “hah yavaş ol hacı!” diyerek sabana takılışı yankılanır. O yankı, kuyunun dibine inmeden yüreğine çöker.
İşiyle evişir. Taşı kazarken, her kıvımda bir avuç taş yongası alır, koklar, öper—“Fadime bu musun gız?” der içinden. Yonga taşları sabaha kadar dizilir, kiminin üstü fıstıklı çörek, kimininki Fadime’nin gülüşü gibi çatlak. Kuyudan çıkan toz, bazen o kadar yoğun olur ki— Gök Hacı göğe bakıp “Fadime, düğün mü var da incik boncuk saçıyorsun?” der. Ama kendi kendine der, çünkü o da bilir: bu kuyulara sadakatle gülünür, kimseye sitem edilmez.
Geriye dönmez savaşçılar...
Fırtınayla yıkanmıştır ömürleri
Karla yıkanmıştır yüzleri...
Bu yüzden asla vedalaşmaz
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta