“Taşplağın Başında Büyüyen Çocuk”
ULUKÖY’DE KÜRT NEBİ OĞLU KÜÇÜK DURMUŞ AYDIN
Kazancı’nın kuytu bir köşesinde, bir taş plakçalarda dönen türküydü ilk ana sütü. Babasının tahta balkonund, Nida Tüfekçi’nin “Gine bir hal oldu ben özüm özümə” diyen sesiyle tanıştı dünyayla. Neşet Ertaş’ın “Döngel Zeynebim”ini her dinlediğinde, çocuk gönlünde bir zeytin ağacı büyürdü. Müzik onun için dil değil, damar oldu. Halk ozanlarını kasetten değil, karacadır kaşların ferman yazdırır diyen göçerlerden öğrendi.
Evin önünde tuzlu yoldan geçen Tozlu’ya göç eden koyunları saydı. “Me –mee” seslerinde notalar ördü. Koyun kuzunun dili oldu çanda ses kavalda nota oldu. Öttü Asar yelinde. Aktı Uşmungar suyunda.
“Askeri Bandoda Ulu Köylü Bir Yörük”
Kavalı kamıştan değil, göğsünden yonttu. Astsubay bandosu sınavına girdiğinde, ne nota bildi, ne solfej. Ama bir “Bozkırın Tezenesi” vardı içinde ve o tezeneyle tellere bastı. Bandoda davul çaldı, trompet üfledi, ama hep içinden cura sesi geçti. Binlerce konser verdi ama hiçbir alkış Kazancı’daki yayla düğünündeki tek ağızlık zılgıt kadar değildi.
“Emeklilik Değil, Yeniden Başlangıç”
Bir gün üniformasını çıkardı, ama sazını asmadı. Kazancı’ya döndüğünde artık sadece bir dinleyici değil, bir anlatıcıydı. Gabalak’ta çobanlara, Derekahve’de çaycılara, okul bahçesinde çocuklara, Kelsuyundere’de coşkun akan sellere türkü söyledi. Uşmungar’da ilehanın ,asmanın söğüdün yaprağına ses üfledi İlehana oturdu göbeğe, badılcan gerdena... Köylünün sesi oldu, kavalı kamış değil, toprağın içinden çıkan kıvı gibi çaldı. “Yaylamda ot bitmiyor” türküsünü yaylada bir kuşla düet yaptı.
“Kazancı’nın Sesi”
O artık bir sanatçı değil, bir bellek. Kazancı’nın taşına gömülü ağıtları, kilim desenli bir sesle örüyor. Onu dinleyen çocuklar, türkülerle büyüyor. Konserleri bitmiyor, çünkü o plak değil, dönen bir hikâyedir. Kazancı’da biri doğsa adını önce türküde duyar. Çaldığı her ezgi yerin altındaki dedelerle yerin üstündeki torunları birleştiriyor.
“Son Ağızdan Mührü Basmak”
Bu hikâye, “Bir zamanlar bir bando vardı” diye başlamaz. Hâlâ var, hâlâ çalıyor, hâlâ terletiyor. Durmuş Aydın’ın sesi, bir taşın kıyısından rüzgârla gelir. Nida Tüfekçi döner, Neşet Ertaş gülümser, çünkü onların müziğini Kazancı’da bir delikanlı hâlâ yaşatır. Neşet’in keşiyle, bir yufka ekmeği dürüp çıkar sabaha. Derdini telliyle anlatır, ve hiçbir konser onun evinin avlusundaki türküler kadar gerçek değildir.
Kayıt Tarihi : 5.7.2025 16:30:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!