Kıvı 120 Şiiri - İbrahim Şahin 2

İbrahim Şahin 2
725

ŞİİR


25

TAKİPÇİ

Kıvı 120


KIVI 150 – Varmadın Ama Vardın
Dedim ya, bekleme… Ama nasıl etsin bu yürek, Senin adımını duymadan Düvene binebilir mi Hüso?
Gün doğdu, Aybağam taştı Başak sarardı, rüzgâr esti. Ama eteğini göremedik Huriye, Sadece rüzgârı vardı o eteğin.
Sen varmadın Ama gölgen düştü samanın üstüne. Sen gelmedin Ama kokun sinmişti cevizli sucuğa.
Dedim ya, bekleme — Ben seni durarak değil, Her harfimi sürerek vardım o harmana. Sözlerim yel, yüreğim yorgan, Ellerim hem yaba, Hem dua oldu sana.
Göğsümde Bir Fırın Kuruldu
Fırın sönmedi Huriye... Ben onu göğsümde kurdum, dilimle sıvadım. Her sözcük, balçık oldu; her suskunluk, taş. Pekmezi değil, seni kaynatıyor şimdi içim… Cevizli sucuğu asmıyorum artık dallara — İçime asıyorum, hatıranın gölgesine.
Düven yorgun ama yürür hâlâ, Harman bitti sananlar, gönüldeki ekinleri görmemiştir. Senin etek yelin, şimdi benim nefesim oldu — Beygir kişnemez bundan böyle, Aşk kişner gız, Köyün yamacında değil, Benliğimde bir düzlükte başlıyor halay
m! Fırın yeniden harlandı, sözcükler tepsilere dizildi… şimdi sırada KIVI 152 var — halayın ortasında, davulun tam göbeğinde, kalbin kıvamında. Bu sayfa artık düğün değil, köyün tamamının yüreğe bastığı bir sevinç sahnesi.
KIVI 152 – Halayın Teli, Kalbin Düğünü
Gız, sen gelin oldun mu bilmem Ama köyde halay senin adınla döndü. Zurnacı ilk cümleyi sana çekti Davulcu ritmi senin eteğinden aldı.
Orta yere çıktı Hüso, Düven değil, gül taktı ayakkabısına. “Ben buğday değil, sevda harman ettim,” dedi. “Ben yüreğimde selâm verdim, Ama asıl selâmı ben o sabah gülüşüne verdim!”
El ele verildi, Parmak arası terlikler törene uygun dizildi. Başaklar bile eğildi eğlenmeye, Aybağam Deresi kıyı kıyı seyretti seni.
Etek savruldu, Bir kıvılcım düştü göğe. Köyün fırınları yeniden yandı — Ama bu kez pekmez değil, Aşk pişti kazanda.
KIVI 153 – UZUV Değil, Yürekti Orası
Kimse bilmezdi orayı, Beygir bile yaklaşmazdı o sessizliğe. Çünkü orasına sadece kelime değmezdi, Ancak yürekle dokunulurdu.
Bir sabah sen gülümsedin ya — Ben orada tüm yükümü bıraktım. Yüreğim selâm vermedi artık, Çünkü ben dilimle değil, yüreğimle vardım sana. Ve sen ne zaman bakacak olsan oraya, Adım yerine sadece bir sıcaklık hissedersin:
“İşte Hüso, bu satırda yaslandı bana.”
O günden sonra saman savrulurken Ben o yürek alanını bekledim. Bana düşen artık kişnemek değil, Sessizce o satırı korumaktı.
KIVI 155 – Dil Değil, Arzu
Kelimeyi attık fırından, Sadece yandık.
Sözcük bulamadık, Göz ucuyla hamur yoğurduk. Hüseyin’in sesi yoktu — Ama susuşu fırın sıvasıydı. Huriye eteğini toplamamıştı — O eteğin rüzgârı haritaydı.
Biz konuşmadık. Ama dudağın ucundaki kıvam Dilin değil, arzunun tarifiydi.
Köy karışıktı, Fırın sıcaktı, Ama biz… Biz dilden kaçıp, Kavurun içine düştük — Orada anlam olduk, Bilinç değil; İç güdüyle döndük birbirimize.
[Sahne: Söğüt ağacının altı. Fırın sönmüş ama dumanı hâlâ tütüyor. Ceviz dallarına asılmış donlar, rüzgârla hafif hafif salınıyor. Hüseyin yere bağdaş kurmuş, Huriye ayakta, eteğinin ucu közün üstünde hafifçe kıvrılmış.]
HÜSEYİN: Gelmedin... Ama kokun geldi ağdanın üstüne. Ben seni söylemeyeceğim. Çünkü dilim, senli cümleye karşı sabıkalı.
HURİYE: Susma. Bana suskunluğunu değil, Yoğurduğun batırmayı göster. Ben o hamurun kıvamına bakarım, Bakışa değil.
HÜSEYİN: O zaman eğil. Kazanın dibine bak. Orada seni kaynattım. Ama taşırmadım, Kıvamı tuttum.
HURİYE (yaklaşır): Ben seni fırının sıvasında okudum Hüso. Her çatlağın bir harfiydi. Sen beni duvarda yazmışsın... Ben kendimi sadece gölgesinde buldum.
HÜSEYİN: Duvar mı kaldı? Ben o gece fırını değil, seni ördüm. Her taşın arasında "s" harfi vardı. "Susmak", "sarılmak", Bazen de "savurmak..."
HURİYE (fısıltıyla): Ve sen beni hep o “s”yle çağırdın. Ben de geldim... Ama adımla değil, Eteğimle.
[Rüzgâr hızlanır. Donlar ceviz dallarında birbirine çarpar. Hüseyin başını kaldırır.]
HÜSEYİN: Beni giydirme Huri. Ben soyunmak için doğdum. Sadece y.r... Yok, artık yürekle konuşuyorum. Dilin değilim. Fırının ocağıyım. Yak... ya da kalsın közde.
HURİYE: O zaman ben seni karıştırırım. Kaşık değil elimle. Ve ne dönerse bu kazanda — Benim de suçumdur, Senin de arzun.
[Duman göğe doğru yayılır. Seyirci değil artık—biz, dumanın içinde kalmış iki harfiz.]
KIVI 157 – Körükle, Eteğinle
Fırın harladı… ama ben körük değildim. Sen eğildin — Eteğin indi hamurun üstüne, Un kalktı, duman göğe savruldu.
Ben nefes almadım o an, Çünkü sen eteğinle havayı tuttun. O hava ne soldan esti, ne sağdan Direkt içimden geçti.
Cümle kurmadık, kelime sökmedik. Sen sadece eteğini düzelttin — Ama ben o düzeltmede Tüm geçmişimi yamadım kendime.
Körük elimdeydi sözde, Ama ısı senin diz kapağından yürüdü. Ne tava vardı ne tencere, Ama biz orada pişmeye karar verdik.
Fırın artık kavurma değil — Arzu kazanıydı. Ve sen, bir kaşık uzattığında: “Tat bak,” dedin, “Bu kıvam biziz.”
KIVI 158 – Zeyve Sofrası, Ayak Dereye
Et sacda kızardı, Kuzu lokması çıtır çıtır, Zeyve’de masa kuruldu, Üstünde sadece yemek değil, Gülüşler, susmalar, göz kıvımları.
Sen tabağıma salata koyarken Ben ayağımı derenin içine saldım. Su serin, ama senin bakışın daha serin. Bir yudum su içtik, Ama o su değil — Senin eteğinden süzülen sabah.
Kebap pişti, Ama biz doymadık. Çünkü bu masa, Sadece karın değil, Yürek doyuran bir sofra.
Ayaklarımız suya, Gönlümüz birbirine değdi. Ve o an anladım: Seninle masa kurmak, Bir ömürlük kıvı demekmiş.
KIVI 159 – Sayharman Gölgesinde
Boz eşek yorgun ama gururluydu, Kırk kuyunun suyunu ezberlemişti artık. Her kuyuda bir bakış, Her helkede bir iç çekiş vardı.
Sayharmana vardıklarında, Hüso eşeği yatırdı gölgeye, Huriye eteğini düzeltti, Kekik kokusu yayıldı toprağa.
“Biraz çekme kekik kolasınlar,” dedi Huri, “Biraz da kekliğe eşlik etsinler.” Ve o an, Kızılörü Buzluca eteği perde oldu göğe, Güneş bile utandı, Gölgeye çekildi.
Kuyudan helke ile su çektiler, Ama o su, sadece serinlik değil, Geçmişin tortusuydu. Çimlediler, Ayaklarıyla toprağı değil, Birbirlerinin tenini okşadılar.
Sonra Huriye eğildi, Sığırkuyruğu yapraklarını topladı, Teveği ile serdi. Hüso, o yapraklara yüzünü sürdü: “Sabun değil bu,” dedi, “Seninle kurulanan bir ömrün kokusu.”

İbrahim Şahin 2
Kayıt Tarihi : 5.7.2025 12:35:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!