Kış Güneşi
Kış güneşi gibisin,
bulduğumu sandığım anda kayboluyorsun. Gözlerimi sana diktiğim her an,
içimde bir sızı büyüyor;
elimde tutmaya çalıştığım ışık,
parmaklarımın arasından sessizce akıyor.
Sabahın ilk saatlerinde,
kararmamış gökyüzüne bakarken fark ediyorum; her şey bir anlığına var oluyor ve o anın ardından sessiz bir boşluk düşüyor.
Rüzgar, tüylerimi ürpertiyor, ama ürperten sadece soğuk değil; senin orada olmamanın verdiği yokluk.
Adımlarımı sayıyorum, sessizliği sayıyorum,
kendi kalp atışımı sayıyorum.
Her adım bir hatıra, her hatıra bir yankı; yankılar öylesine gerçek ki, sanki başka bir dünyadayım. Senin yokluğun, varlığın kadar gerçek…
ve belki ben de ölümlü olduğumu anlıyorum, her kayboluşta biraz daha.
Sokaklar boş.
İnsanların gürültüsü arkada bir uğultu gibi; varlıkları hissedilse de gerçek değil.
Yürürken her köşe, her taş, her gölge seni hatırlatıyor bana.
“Neden hep kayboluyorsun?” diye fısıldıyorum, ama cevap gelmiyor.
Sadece rüzgar sesinin arasında senin yokluğun yankılanıyor.
Bir kafeden geçiyorum, camdan içeri bakıyorum. İçeride insanlar konuşuyor, gülüyor, çaylarını yudumluyor.
Ama hepsi boş; sen yokken, tüm dünya sessiz. Ellerim ceplerimde, göğsümde bir ağırlık, omuzlarımda bir yük.
Bulduğumu sandığım ışık, bir anlığına var oluyor, sonra kayboluyor. Ve ben her kayboluşunda yeniden başlıyorum.
Gökyüzüne bakıyorum, bulutlar ağır ve yavaş hareket ediyor.
Her bulutun arkasında bir ışık gizli; sanki sen oradasın, ama ulaşamıyorum.
Ve düşünüyorum: her kayboluş, her eksiliş, bir ölümlü hatırlatması.
Gözlerimi kapatıyorum, içime çekiyorum sessizliği, rüzgarı, ışığın azıcık sıcaklığını.
Ve fark ediyorum; varlığın, yokluğun kadar gerçek ve ben, her nefeste biraz daha ölümlüyüm.
Kış Güneşi 2
Hayali bir sen beliriyor gözlerimin önünde, bir anlığına ışıkla doluyorsun. Gülümsüyorsun, ama gülüşün hayalimde kalıyor, sonra kayboluyorsun.
“Neden gidiyorsun?” diyorum, ama sen cevap vermiyorsun. Sadece gözlerin ışıldıyor ve kayboluyorsun, bir anlığına parlıyorsun, sonra sessizlik. O an, kış güneşi gibi; gözlerime vuruyor ama ısındırmıyorsun.
Kendi kendime fısıldıyorum: “Belki de hiç var olmadın…”
Ve hemen ardından hayali sesin: “Var oldum, sadece kalamadım.”
“Kalabilseydin…” diyorum, nefesim titriyor.
“Kalmak istedim, ama her şey geçici,” diyorsun. “Seni bırakmak zorundaydım.”
İçimde bir fırtına kopuyor; hem öfke hem özlem. “Ama ben seni bekledim!” diyorum.
“Biliyorum,” diyorsun, “ama bazen ışık sadece geçicidir. Kış güneşi gibi… Dokunamazsın, sadece hissedersin.”
O an, anlıyorum. Her kayboluş, bir ölüm küçük bir yankısı. Ama ölüme rağmen, varlığı hissedebilmek… buna dayanıyorum. Hayali sen kayboluyor, ama ardında bıraktığın ışık, kalbimde bir kıvılcım olarak kalıyor.
Pencereyi açıyorum, rüzgar içeri doluyor. “Sen hep kaybolacak mısın?” diye soruyorum, ama rüzgar sadece saçlarımı savuruyor. “Belki de her kayboluş bir hatırlatma,” diye fısıldıyor iç sesim. “Ölümlüyüm, her kayboluşta biraz daha anlıyorum.”
Ve kendime diyorum: “Belki de bu, sevmek kadar acı verici; kaybolmak kadar gerçek.”
Kış Güneşi 3
Masama dönüyorum, eski bir deftere bakıyorum. Sayfalar senin gülüşünün yankısı gibi;
her harf bir iz, her satır bir anı.
Yazıyorum ama kelimeler seni yakalayamıyor, tanımlayamıyor.
Ve fark ediyorum ki, ben de bir gün kaybolacağım; her kayboluşun içinde, benim ölümlülüğümün gölgesi var.
Çocukluğumu hatırlıyorum.İlk defa ışığın peşine düştüğüm günü…
Bir bahar sabahı, güneş parlıyordu ama bir anlığına kayboluyordu ağaçların arkasında. İşte o an anladım:
Her güzellik geçici, her ışık kayboluyor.
Seninle tanışmak, aynı zamanda bu geçiciliği anlamaktı.
Ruhumun derinliklerinde bir ses:
“Sen de ölümlüsün, unutma.”
“Biliyorum,” diyorum.
“Ama seni kaybetmek istemiyorum.”
Hatıralar beni sarıyor.
Seninle yürüdüğümüz sokaklar, dokunduğun bank, geçtiğin köprü…
Hepsi birer iz.
Ve her iz, bana ölümlülüğümü hatırlatıyor.
Bir gün bu izler de kaybolacak, ama şimdi onları taşıyorum, içimde bir sıcaklık gibi.
Gölgeye bakıyorum.
Gölge benim ve senin yokluğun.
“Sen hep kaybolacaksın, ama ben seni içimde taşıyacağım,” diyorum sessizce.
Kış Güneşi 3
Akşam oluyor.
Ev sessiz. Sokaktan gelen ışıklar, odama düşüyor. Masamın üstündeki defter, içimde bir sıcaklık yaratıyor.
Hayali sen pencerenin dışında beliriyor:
“Beni bekleme, çünkü ben hep kaybolacağım.”
Ve kayboluyorsun.
Ama bu sefer farklı; artık fırtına yok.
Sadece bir kabulleniş var.
Kış güneşi gibi… kayboluşlarını
kabul ediyorum.
Ve anlıyorum:
Sevgi, yakalayamamak, kaybetmek, ama yine de istemek.
Kendime fısıldıyorum: “Ölümlüyüm.
Her nefeste biraz daha kayboluyorum.
Ama sevgi, yokluğun içinde bile var.”
Kış güneşi gibisin, bulduğumu sandığım anda kayboluyorsun.
Ama seni bırakmak istemiyorum.
Çünkü yokluğunda bile varsın.
Ve belki de bu, ölümlülüğün anlamı; her kayboluşta biraz daha anlıyor insan,
her an biraz daha seviyor, her nefeste biraz daha yaşıyor.
Gözlerimi kapatıyorum, içime çekiyorum sessizliği, ışığı, rüzgarı, seni…
Ve fark ediyorum: ölüm, kayboluş, yokluk… hepsi birer fısıltı.
Ama fısıltının içinde, sevgi var.
Ve bu, yaşamanın tek gerçeği.
Her kayboluşunda seni daha çok seviyorum.
Kış güneşi, gökyüzünde kayboluyor, ama kalbimde parlamaya devam ediyor.
Ve ben, ölümlü bir insan olarak, seni sevmeye devam edeceğim; ışığın, gölgenin, yokluğun ve varlığın tüm haliyle.
Kış Güneşi 4
Akşam oluyor.
Ev sessiz.
Sokaktan gelen ışıklar, odama düşüyor.
Masamın üstündeki defter, içimde bir sıcaklık yaratıyor.
Hayali sen pencerenin dışında beliriyor:
“Beni bekleme, çünkü ben hep kaybolacağım.”
Ve kayboluyorsun.
Ama bu sefer farklı; artık fırtına yok.
Sadece bir kabulleniş var.
Kış güneşi gibi… kayboluşlarını kabul ediyorum. Ve anlıyorum: Sevgi,
yakalayamamak, kaybetmek, ama yine de istemek.
Kendime fısıldıyorum:
“Ölümlüyüm.
Her nefeste biraz daha kayboluyorum.
Ama sevgi, yokluğun içinde bile var.”
Kış güneşi gibisin, bulduğumu sandığım anda kayboluyorsun.
Ama seni bırakmak istemiyorum.
Çünkü yokluğunda bile varsın.
Ve belki de bu, ölümlülüğün anlamı; her kayboluşta biraz daha anlıyor insan,
her an biraz daha seviyor,
her nefeste biraz daha yaşıyor.
Gözlerimi kapatıyorum, içime çekiyorum sessizliği, ışığı, rüzgarı, seni…
Ve fark ediyorum: ölüm, kayboluş, yokluk…
hepsi birer fısıltı.
Ama fısıltının içinde, sevgi var.
Ve bu, yaşamanın tek gerçeği.
Her kayboluşunda seni daha çok seviyorum.
Kış güneşi, gökyüzünde kayboluyor, ama kalbimde parlamaya devam ediyor.
Ve ben, ölümlü bir insan olarak,
seni sevmeye devam edeceğim;
ışığın, gölgenin,
yokluğun ve varlığın tüm haliyle.
Hüseyin Erdinç
Hüseyin ErdincKayıt Tarihi : 12.9.2025 17:59:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!