Kırmızı ceketli kadın Şiiri - Poyraz Can

Poyraz Can
59

ŞİİR


19

TAKİPÇİ

Kırmızı ceketli kadın

Şehrin damarlarında akıyordu kadın,
her sabah aynı saatte, aynı köşeden geçiyordu.
Kırmızı bir ceket…
Rüzgârın diline düşmüş bir sır gibi,
her adımında geriye bir yankı bırakıyordu
“varım…”der gibiydi
ama hiçbir yere ait olmayan bir varlık gibi.

Adam o sesi duymadı.
Ama bir gölgeyi ezberler gibi ezberledi onu.
Otobüs duraklarında, kaldırım kenarlarında,
gazete satan çocuğun sesine karışan bir hüzün gibi
onu beklemeyi öğrendi.
Beklemek, artık bir ibadet olmuştu onun için,
var olduğunu bilmeden, birine inanmak gibiydi.

Kadın kırmızı ceketinin cebine ellerini soktuğunda,
dünya biraz daha soğuyordu.
Adam, cebine koyacak hiçbir şey bulamıyordu artık,
ellerini kalbine koyuyor,
oradan kadının adını çekip çıkarıyordu sessizce.
Adını bilmiyordu ama rengi vardı kadının,
ve o renk, bütün dünyayı kırmızıya boyuyordu.

Geceleri düşünüyordu:
“Neden kırmızı?”
Çünkü kırmızı, bir yara gibi duruyordu omuzlarında.
Belki o ceket bir hatıraydı, belki bir isyan.
Belki de sadece üşüyordu kadın,
ama adam, üşüyüşünü bile şiir sanıyordu.

Bir gün; yağmurun sokağa düştüğü bir anda
adam cesaretini topladı.
Kaldırımlarda yürüyen ayak sesleri arasında
kendi kalp atışını duydu.
“Bugün” dedi, “ya var olurum, ya da sonsuza kadar eksik kalırım.”
Ama kadının ardında bıraktığı iz bile
bir sır gibi silindi kaldırım taşlarından.
O gün kırmızı ceket yoktu şehirde.
Ve şehir, ilk kez bu kadar renksizdi.
Adam, düşlerinde kurduğu kadının, kendi aklıyla oyun oynadığının farkında değildi.
Geriye döndü yağmur tanelerini avuçlarına alıp gökyüzüne geri vermek istedi, sanki herşeyin yeniden başlamasını ister gibi.
Ama yağmur bir kez yağmıştı ve kırmızı ceket ıslanmamıştı.

Yok oluşlar içinde zaman geçti.
Adam her sabah o durağa gitti.
Bir sigara yaktı,
bir duman daha azaldı,
bir umut daha tükendi.
Kırmızı ceketli kadın gelmedi.
Aslında adam,
kendi gölgesine bile o rengi bulaştırmıştı.
Her yerde onu ararken,
Farkında olmadan kendi içinde bir kadını büyütmüştü.
Bir inanç, bir görüntü, bir anlam…
ve bir kayboluş.

Belki kadın hiç var olmamıştı.
Belki o ceket, yalnızca kendi düşlerinin ürünüydü.
Kim bilir?
Bazı duygular gerçekten yaşanmaz,
sadece düşünülür,
ve düşünülürken bile insanı tüketir.

Ve adam, bir akşamüstü
aynı köşeden geçerken kendi yansımasına baktı vitrinde.
Gözlerinde tuhaf bir renk belirdi.
Yaklaştı ve dokundu....
Konuşmaya başladı,
kendi iç sesi ilk defa bu kadar çığlık çığlığa bağırıyordu.
Susturmak istedi ama başaramadı.
Ve bu kez yağmur gözlerinden yağmaya başladı.
Adam ağlıyordu ve yağmur yağıyordu.
Yağmur yağıyordu.......Adam ağlıyordu.
Anlamlı olan bütün kelimeler o an sıraya dizilmiş ve bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.
Adam; anlamıyordu ama ilk cümle hep kırmızı oluyordu.
Adam kırmızı diyordu, şehir ağlıyordu.

Belki de Kırmızı ceketli kadın,
başka bir şehirde yürüyordu.
belki başka bir gözün kenarında iz bırakıyordu.
Ama adam hâlâ o köşede duruyor,
rüzgâr yüzüne vurdukça
“ben seni hiç tanımadan sevdim” diyor.
Ve şehir, o cümleyle biraz daha büyüyor.
Adam kırmızı diyordu, şehir ağlıyordu.
Adam ağlıyordu .....yağmur yağıyordu.
Yağmur yağıyordu, adam ağlıyordu..

Poyraz Can
Kayıt Tarihi : 14.10.2025 22:00:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!