Şehrin en nadide gülü de olsa,
Yeri dolmazmış
Sümbülün, nergizin, menekşenin, kekiğin.
Anladım,
Kırk altı yaşımda.
Ütülü bir gömlekte, kılıfına koyduğum bir takım elbisede, kösele bir kundurada değil,
Mıha taktığım yamalıklı mintanda, doğşan şalvarda,
Merteğin arasına bıraktığım ermenekte
bırakmışım meğer gençliğimi.
Anladım,
Kırkaltı yaşımda.
Canıma can katan
Kaklıklardan içtiğim çerli çöplü suymuş,
Arıtmalardan değil.
Konforlu otomobillerle gezdiğimi sanmışım
Görmeden, hissetmeden, anlamadan
bir âmâ gibi bakarak.
Caddeleri, sokakları, bahçelerdeki yaseminleri,
Camlardaki sardunyaları, çocukların gülen yüzlerini,
Servis bekleyen işçilerin yorgunluklarını,
Öğle saati,
Annelerin kıt kanaat kaynattıkları,
emaye tencerelerden süzülen,
sokakları saran sulu yemek kokularını,
Görerek, hissederek, anlayarak,
Yaşamın tam ortasından
Saatlerce yürümekmiş,
Meteliksiz.
Anladım,
Kırkaltı yaşımda.
Utangaç bir bakış ve iç çekişte,
Ucu yakılan bir saman kağıtta,
Mendil arasına koyulan bir saç telinde,
Doyasıya hissedilen, hissettirilen
Aşkın ve sevdanın tadının
Yitirildiğini farketmekmiş
Süslü cümlelerde, yalan yeminlerde,
Anlamsız kelimeler arasına sıkıştırılan
Anlamsız emojilerde.
Anladım,
Kırkaltı yaşımda.
Olimpik havuzlar, Beach Cluplar değil
Çukurova’nın yangınını alan,
Üzüm yevmiyesi, çapa, patoz, harman,
Mahalle maçları sonrası girilen
Cetvel Kanalı, Keşbükü, Muhat Irmağı, Kara Geçit,
Cehennem Deresi, Karasuymuş.
Anladım,
Kırkaltı yaşımda.
Bilmem hangi kafede içilen adını bile söyleyemediğim kahvede,
Şehirleri bölen devasa avmlerde değil,
Patika yollarda seyirten kısrağın yularında,
Düdük yaptığım arpanın göpçüğünde,
Keliğin kopçasında, çözdüğüm azığın düğümünde,
Aç pançanı denilerek
Peştemalın içinden verilen
Bir avuç kına çerezinde,
Yüzük çorbasına daldırdığım tahta kaşıkta,
Topalağın nohutunda,
Köfte incir topladığım sakızlık çatalında,
Bağ yaprağıyla kapattığım üzüm sepetinde,
Kahverengi Hacı Murat’ta,
Kara tavada yapılan karışık kızartmada,
Müzik çalan Casio saatte,
Komşularla yapılan yufka ekmeğin bezesinde,
Közde pişirdiğim piğnar pelitinde,
Bakkalların kapısında asılı renkli toplarda,
Yüz gram bandırmada,
Bozkır fırınının taş ekmeğinde,
Çay tabağında beslemeye çalıştığım
Kurbağa balığında,
Kent Sinemasındaki Gül Ahmet konserinde,
Traş makinesinin saçımı çekişinde kalakalmış
Çocukluğumun saflığı, masumluğu,
Duygularımın yıpranmamışlığı.
Anladım,
Kırkaltı yaşımda.
Ey benim bir bilinmeze doğru geçip giden ömrüm,
Yıllaar yıllar geçse de,
Saymakla bitiremeyeceğim anıların kucağında
Büyümeyi bekliyorsun hâlâ.
Büyüme
Büyürsen ölürsün.
Anladım,
Anladım,
Tam kırkaltı yaşımda.
Kayıt Tarihi : 6.4.2025 22:14:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
06.04.2025 tarihli şiirimdir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!