Biliyorum, sen bunları duymayacaksın. Zaten sana da söylemiyorum. Ayrıca duyan hiç kimse de üstüne alınmasın; çünkü bu hikâye, yaşadığı zannedilen ölü bir adamın hikâyesidir. Ki yine konunun benimle uzaktan yakından alakası yoktur. Ben sadece kalemi doğru tutmaya çalışan, kafası karışık, ağzı eğri, dili lâl, bilhassa sefil bir yaşama sevinciyle çırpınan bir keresteyim.
Evet evet, keresteyim. Hakaret değil bu söylediklerim, bilakis kendimi tarif ediyorum. Tarife değer mi bilmiyorum ama maksat kalabalık olsun, çok şey biliyorum diye bil istiyorum. Biraz da senin gibi yapıyorum. Söylediklerim şuursuzca gelebilir sana. Sonuç olarak özensizce yontulmuş bir ağaçtan arta kalanlardan ibaretim.
Zaten ben bildiklerimi de dar sokakların duvarlarına, gelişi gelmeyenleri bekleyenlerin yazdıklarından öğrendim. Duvar bitene kadar ve önceliklerinin de üstüne yazdılar. Sanırım bu yüzden ben “ben” deyince akıllara hiçbir şey gelmiyor. Ben değil, başkası da deyince aynı şey işte...
Ne kaşık olabilmişim sıcak bir aşa ne de sap olabilmişim herhangi bir baltaya. Ki ne işim olur benim bu olaylarla; dilimi yakmışım ta ne zamanlardan beri, bu yüzden soğuk aş severim ben. Bir de baltaya yardım ve yataklık edemem, ben ağaçları da severim.
Dertlerimin arasında kuruyan bütün çiçeklerden de özür diliyorum; serseri tavırlarımı gizlemek için kullandım hepsini. Ve beni kullanan herkesi de ayrıca tebrik ediyorum. Kimse üzülmesin ya da sevinmesin. Kızmıyorum, hak veriyorum; çünkü ben bir keresteyim.
Şimdi oradan bakınca marifetmiş gibi anlatıyorum görünüyor. Şunu da unutma, görmek yetmiyor. Zira hiçbir şey göründüğü gibi değil. Mevsimsel boşluklara karşı gerek olmayan bir çaba ve yine aynı çabanın yeşillerini dökmüş kuşkonmaz bir ağacın yeniden yeşermesine sarfiyatı kadar bir cehalet var avuçlarımda.
Gözümde de cehalete dayalı cesaret... Deminden şimdiye kadar bu cehalet kaynaklı cesarete güvenip konuştum. Şuursuz, grice ve delice gelebilir sözlerim. Küfürlü bir söyleşiye de benzemiş olabilir. Kendim de dahil hepimize sövdüm ama sen yine de aldırış etme.
Gerçi nasıl olsa bunları duymayacaksın. Zaten sana da söylemiyorum ama duyanlar arasında kim üstüne alınacaksa da alınsın. Herkes kendi başına getirir her şeyi. Neyse, susmak en iyisi...
Ha, bu arada “E bu kereste ölü adamdan hiç bahsetmedi.” diyeceksin, duysaydın tabii. Fakat dinlemek ve anlamak gerek. Bu gerekler gerçekleşince, adamın hâlâ yaşamadığını, hatta ölmediğini ve onun bile bu hikâyeyi duymadığını öğreneceksin.
Yaşadım sayma, yaşadım sayma, yaşadım sanma.
Yaşayacağız, ölmeden önce bir gün...
Kayıt Tarihi : 12.6.2025 13:40:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
İçten içe ölmüş bir ruhun ifadesidir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!