I – Başlangıç: Taş ve Umut
Önce bir ses yankılandı bozkırda:
“Buraya bir şehir kuracağız.”
Çekiç sesleriyle karıştı dualar,
küçük eller taş taşıdı, büyük eller hayal.
Bir sokak çizildi yere,
ardından bir ev, ardından bir meydan,
ardından bir gelecek…
Çocuklar “bizim şehrimiz” dediler sevinçle,
her duvarında bir düş büyüttüler.
Sular tertemiz akardı çeşmelerden,
kimse korkmazdı geceden,
ve insanlar birbirinin kapısını çalmadan girerdi içeri.
O zamanlar şehir,
bir haritadan çok bir kalpti:
atardamarları dostluk,
toprağı adalet,
gökyüzü ise umuttu.
________________________________________
II – Büyüme: Kalabalıklar ve Kırıklar
Zaman geçti…
Kervanlar geçti, tüccarlar, fikirler,
her adımda şehir biraz daha büyüdü.
Binalar yükseldikçe insanlar birbirini daha az gördü,
duvarlar çoğaldıkça sözler eksildi.
Yine de umut hâlâ bir sokak lambası gibi yanardı,
karanlığa inat, titrek ama inatçı.
Sonra yollar genişledi,
ama yürekler daraldı.
İnsanlar çok konuştu ama az anlaştı.
Birbirine selam veren eller şimdi dosya taşır oldu,
çünkü dostluk yerini “işe” bıraktı.
Kentin ortasında pazarlar kuruldu,
alışveriş sesleri duaları bastırdı.
Ve biz fark etmeden,
sevdiğimiz şehir - bizi tanımamaya başladı.
________________________________________
III – Yozlaşma: Beton ve Yalnızlık
Sonra bir gün…
Şehir, kurucularının hayal ettiği şehir olmaktan çıktı.
Parklar yıkıldı, yerine kuleler dikildi.
Çocuk sesleri sustu, yerine motor gürültüsü doldu.
Çünkü artık burada “mutluluk” değil,
“mülkiyet” büyütülüyordu.
İnsanlar, birbirine selam vermeyi unuttu.
Her kapı bir kilit, her yüz bir maskeydi.
İyilik artık reklamlarda satılıyordu,
ve vicdan - çoktan terk etmişti bu sokakları.
Bir zamanlar meydanda toplanan halk,
şimdi ekran başında yalnızlığını seyrediyordu.
Bir zamanlar taşla, umutla örülen şehir
şimdi çelikle ve korkuyla büyüyordu.
________________________________________
IV – Çöküş: Gürültünün Sessizliği
Ve sonra sessizlik geldi.
Ama o eski huzurlu sessizlik değil -
her şey söylendiği için susulan bir sessizlik.
İnsanlar birbirinin gözlerine bakamaz oldu.
Çünkü orada vicdanı, orada pişmanlığı,
oradaki eski kendilerini görürlerdi.
Şehir büyüdü,
ama insan küçüldü.
Cadde genişledi,
ama yollar bir yere çıkmaz oldu.
Kuleler yükseldi,
ama umut yerin dibine gömüldü.
Ve bir gün anladık ki:
Biz bu şehri inşa etmedik,
o bizi inşa etti.
Bizi kendine benzetti -
soğuk, hızlı, hesaplı, yalnız…
________________________________________
V – Son: Geriye Kalan
Şimdi bu şehir,
artık kimsenin evi değil.
Bir yabancının cebinde kaybolmuş adres gibi,
bir çocuğun unuttuğu şarkı gibi…
Ama yine de bazen,
bir köşede eski bir taş duvar görürüm.
Üstünde çocukların kazıdığı isimler,
bir zamanlar “biz” dediğimiz o ilk harfler.
Ve bilirim ki şehir hâlâ orada bir yerde,
henüz betonun altında tamamen boğulmamış bir ses gibi.
Belki bir gün,
birileri yeniden taş taşır, umut taşır, kalp taşır -
ve bu şehir, bir haritadan çok bir kalp olur yeniden.
Sabit Süreyya Sirer
Kayıt Tarihi : 2.10.2025 17:47:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!