İçimde büyüyen bir yankıydın önce—
suskunluğun kendi gölgesini kovalayan hali gibi.
Dudağımın kıyısında tutuk bir heceydin.
Gelmedin.
Ve bir süre sonra,
yola uğramamış adımların alışkanlığına dönüştüm.
Kimi zaman bir harfin ucunda solup kaldım,
kimi zaman gözkapaklarımda ağır bir düşünceydin.
Sesin—
bir ayazın sabrıyla çarpa çarpa geçerken
taşa çevirdi içimdeki nehir yatağını.
Hiçliğin terindeyim şimdi:
her sabah bir ilk yenilgiyle uyanmak,
her gece gökyüzünün içime kustuğu
yabancı yıldızları yutmak gibi.
Yine de adın geçtiğinde,
zamanın yüzü suya düşen taş gibi titriyor.
Coşkumun adı yok artık,
ama hâlâ bir eksiklik çalıştırıyor içimdeki tüm makineleri.
Bazı sevgiler sadece kaybolmaktır—
ve alnıma çakılan tek bir bakışın ihtimaliyle
bir yangın başlıyor içimde.
Bu yangın,
İbrâhîm misali, suya dönüşseydi keşke...
Oysa
gözlerinden başka bir sığınağım yoktu.
İbadetim içimden yükselirdi,
inkârım da.
Ve seni
sadece varlığınla değil,
yokluğunun gölgesinde de
bir inanç gibi seviyordum.
Neye dokunsam adını çağırıyor,
bir aynada—yine o yüz,
bir kapı aralığında—aynı silüet.
Bense,
dokundukça kendinden silinen bir şekildim.
Sana tutundukça kayboldum,
yalnızlık artık derime işlenmiş bir desen.
Ve yokluğunu
omuzlarımda taşıdığım bir örtü gibi giyindim.
Bu sevgi,
kayıp bir ülkenin haritasına bakmak gibi:
bildiğim ama yolunu bulamadığım bir yer.
Bir gün
gözlerin başka bir yüzde çoğalırsa,
bil ki o gün
gülmeyi unuttuğum gündür.
Çünkü bağlandığım şey
yalnız adın değil,
sana dair bütün ihtimallerdi.
Biliyorum,
artık hiçbir şairin dili
bu içimde gezen karanlığı anlatamayacak.
Çünkü seninle olmayan her şey
dilsiz,
kör,
ve biraz da sahte.
Sevda,
belki de budur:
bütün şehir seninle doluyken
hiçbir sokakta sesinin yankılanmaması...
Ama beni en çok
varmışsın gibi davranışın yordu.
Çünkü ben,
yokluğunu gerçek bir yük gibi yaşadım.
Bir sığınak değilim artık—
bir kıvılcım gibi
yangının tam ortasında titreşen hâlimle
her adını andığımda
biraz daha eksiliyorum.
Şimdi,
her şey senden kalma bir sessizlik gibi:
bir kitap sayfası,
bir taşın gölgesi,
rüzgârın içindeki aceleci fısıltı...
hepsi senden geriye kalan izler.
Ve zaman öğretti bana:
bazı aşklar,
vuslata değil,
yaraya yönelir.
Uzaklaştıkça büyüdüm,
büyüdükçe sustum.
Artık kimse bilmiyor
birinin adını anmadan
ağlamanın ne demek olduğunu.
Ama biliyorum:
seninle hiç kurulmamış bir hayatı
bin kez içimde yaşayıp
bin kez yıkıma uğrattım.
Ve biri seni sorarsa:
“Bir yangındı,” derim.
“Küllerini bile bana çok gören bir yangın.”
Bitti mi?
Söz bitti.
Ama içimde kalan—
bir kelimenin bile taşıyamayacağı kadar
derin.
Bir harf kadar kısa, bir ömür kadar ağır.
Sözün özü:
Bir ömür sustun,
ben bu susuşu kıyamet diye yaşadım.
Kayıt Tarihi : 19.7.2025 13:55:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!