1999 Yılı okadar üzüntü ve karmaşıklarla geçtiki bir türlü anlıyamadım.Şu anda
13-Şubat-2000
Kendi kendime günlük tutmaya karar verdim.Girişi nasıl yapacağım derken aklıma yaşantım geldi.Hayatımı evrelere böldüm
1-ÇOCUKLUK (1955-1967) 2-GENÇLİK(Okul yıllarım-1968-1970 orta 1971-1974lise1975-1978 Eğitim enstitüsü) 3-EVLİLİK ve ALACA(1979-1990
4-ANKARA(1990-1999) 5-ANKARA VE EŞİMİN HASTALIĞI(1999-2008)
6-ANKARA ve.....(2008-....)
1-ÇOCUKLUK(1955-1967)
Ben hangi ay ve günde doğduğumu bilemedim annem kirazların olduğu mevsim der ama nüfus cüzdanımda 01.10.1955 diye yazar babama sorunca yılın doğru ama ayın yanlış demişti.
Bu olayları sonradan öğreniyoruz.Çok küçüklüğümü şöyle hatırlıyorum; iki oda bir salon ve yantarafında iki katlı üstü samanlık altı ahır olan bir ev kerpiçten yapılma odanın içinde pencereden taraf kısmı tahtadan seki ve hemen duvarla bağlandığı yerde hamamlık denen betondan yapılma küçük bir abdest alınacak bir yer önceleri o yoktu sonradan eklediler.Hatta hatırladığım kadarıyla bir teneke leğenin içinde banyo yapardık veya ineklerin bulunduğu ahırın içinde çünkü burada banyo yapmak daha rahattı sebebide sıcak oluşu bahsettiğim kış için.Yazın dışarıda bile yapılırdı.Biz çok küçükken küçük kız kardeşim Gülteni salonda beşiğin içinde sallardım birgün çok yaramazlık ettim herhalde ani bir hareketle kafam salonun kapısına vurdum felaket kanamıştı unutamam.Annem fazla iş göremezdi sık sık hastalanır hastalandığı anda babasının evine kaçardı bu çok zoruma giderdi çünkü bize oraya gitmek yasaktı.Zaman zaman da tedavi için haymana veya içmece denen yerlere yaz aylarında giderler bizi götürmezdi. oda ayrı bir üzüntü oluyordu.Evde yalnız kardeşlerimle kalıyoruz o zaman makbule abla bize bakardı bazen evi temizleyince kirşeteceğiz diye bizi samanlıkta yemek tedirirdi içeri almazdı.
Bizler beş kardeştik Annemin uzun bir süre çocuğu olmamış iki çocuğu doğup ölmüş çocukları çok yaşamadığı için ağbeyim 1950 doğumlu olup peşinden ablam 1953 lü olarak dünya gelmiş onun ardından ben1955 ve nurettin 1957 ve gülten 1959 olmak üzere peşpeşe yaşlar arasında iki enfazla birbirlerine çok yakın olması bakımımızı zorlaştırıyordu sanki daltonlar gibi.Arada köyden babamın Kardeşleri gelirdi Halam bir gün bizde kalıyordu sabah kalkmış balkonun çıkışında küçük bir merdiven üstü kapalı orda kiraz tenceresini almış birde güzel yiyorduki Ablam Ayten önünden bir kapıp aldı kabı o an şok oldum bilmiyorum kaç yaşında olduğumu ama oturup o kadının ağlaması hala gözümün önünden gitmez hatta aynen şunu söyledi'senin yiyenlrinde senin önünden böyle alsın' diye dua etti.Odanın birinde biz diğerinde annem ve babam kalıyordu.Beş kardeş beşimizde bir yer yatağının içine girip birlikte yatardık.
Abim okula giderken babam ona derslerine çalıştırırdı.Şahin tonbul'da o sıra bizde kaldı ağırda ineklerin bulunduğu yerde kalırdı.İsmet abi diye bizim köylü biri daha vardı o sonradan herhalde veremden öldü,gençken.Sonradan evin önüne bir tandırlık yaptık orda annem yufka ve yemekleri yapardı.Bazen gelen misafirlerde zamanla yaz aylarında orda ağırlardık.Tuvalet evin arka bahçesinde olup en uzak köşedeydi oraya gidip tek başımıza tuvalet yapmaktan korkardık.
Annem hasta olduğu için zaman zaman makbule ablam,sonra ediş abam bunlar amca oğullarının hanımları bize yardımcı olmuşlardır.İşte bunlardan biride Sadegül Ablam bizde kalırdı genç kızdı o zamanlar.Evde su yok dışarıda hemen bizim evin tandırlığın köşesinde bir sokak çesmesi vardı oraya su doldurmaya veya bılaşıkları yıkardık tam hatırlamıyorum.İkimiz birlikte çeşmeye gittik ama komşunun genç biir oğlu Nazım ağabey Sadegül ablama laf atmak isterdi ben bunu güya engellerdim.korumacı olarak başlarında ben bulunurdum.
Birde o zamanlar hurafeler ve annemin rahatsızlıkları olsa gerek.Çok hoca gelir kurşun dökker,fala bakar gibi suya bakılır hatta kurşun dökme gibi çocukluğumun vaz geçilmez unutulmaz anıları.Birini hiç unutmam çocuk baksın o görür dediler bir tas içindeki suya bak bak ne görüyorsu söyle diye baskı yapıyorlar ama ben hiç bir şey görmediğim halade bak.. bak şu at.. gidiyorlar diye baskı yaparak bana yön vermeye çalıştığını gayet iyi hatırlarım.
Birde çocukluğumda unutamadığım birşey herhalde hastayız kim bilmiyorum ama kardeşlerimden biri ona öksürük şurubu gibi kırmızı çok güzel bir şurubu kafaya dikip içmişim.Bir türlü beni uykudan kaldıramıyorlar
sonradan araştırınca şurubu içmişolduğumu anlamışlar.
İlköğretim yıllarım;
İlk okula başladım birinci sınıf Dumlupınar İlköğretim okulu sınıfımız çok güzel okula gidip geliyoruz orda dikkatimi çeken o çağda ilk aşkı tanıdım adı Yasemin kızı ben seviyorum ama kızın haberi yok sınıfdaki bir çok öğrenci de ondan hoşlanırdı.Herhalde Öğretmenimiz Yusuf Yurtsevendi.3.sınıf ın ikinci yarı yılında yozgat yolunun alt tarafında kalan evlerin çocukları Yeni açılan Cumhuriyet ilk okuluna geçecekler dendi ve ordaki okul hayatımız eve daha yakın olan okula geçtik.Okul güzel daha iyi sınıflar çok kalabalık değil ama zaman zaman zorlanıyordum.Bu yüzden yan komşumuz Abdul dayı nın evine gider orda oğlu Süleymanla birlikte çalışırdık hemen karşı komşumuz çok zeki bir çocuktu babası disiplinli bir o kadarda bilgili onların samanlıklarında ve ahırlarında çok değişik anılarımız oldu kışın ahırlarda kağıt oynardık çünkü kahveye gidemezdik.Ahırda ışık yok idare ile onun verdiği ışık altında ne kadar zor günler o kadarda bize heyacan verirdi yakalan mamak için gizli gizli giderdik.Yazında samanlıklarında havuza atlar gibi samanların üstünde boğuşurduk.Bazende onların örtmesinin altında öğretmencilik oynardık bizim yan komşumuz Muhsin bizden büyük olduğu için öğretmen olurdu ben çok istememe rağmen olmayı bırak teklif bile edemezdik.buda çok zoruma giderdi oyuncak yok toprak ile oynar eve üstümüzü hergün kirletirdik düşün beş çoco bunların yemek ve giyimlerini yıkamak baş edilecek bir şey değil.Kilot yok dırıl denilen çizgili uzun bir don
oludu çoğu zaman ayağımızda.hemen değiştirirdik.Lastik veya naylondan ayakkabı bir türlü dayanamazdı ayakabıcımız Mükremin Yıldızdı.
Annem evden kaçıp babası gile gidince tabiki çocuklar peşinden düşün ablam ve ağabeyimi saymaz isen biz üç kişi diğerleri daha küçük.Dedemin evi iki katlı bizler aşağı girişteki oda tarafına geçer masanın altına oturur orda sesimizi çıkartmadan kalırdık eğer gürültü olursa veya ağlarsak Macide Teyzem çok sert bizi dverdi onun korkusuna o eve gitmek istemezdim bütün yiyenlerine aynı idi tek korkmayan Metin abi(Topal Metin) di.?
Küçükken yani kucakta iken bir rahatsızlık geçirmişim.Tüm bağırsaklarım dışarıda dururmuş elleri ile teperler tekrar çıkarmış doktorlar bir türlü çare bulamamışlar.Annem artık bağırsak dışarıda dura dura çürümeye başlamış.Beni artık ölecek diye dualar ediyorlarmış.Birgün ağlamasın diye önüme tabak ile çökelek koymuşlar bende yüzü koyun onu yiyormuşum birde bakmışlar ki bağırsak kendiliğinden içeri geçmiş tabi buna çok sevinmişler.Yalnız bunun nedeni ne olduğunu bilememişler.Sadece çökeleğin iyi geldiğini düşünürlermiş.
Küçükken çok zayıfmışım.Halk arazında bu zayıflığı geçire bimesi için dört yol ağzına bir kazan içine su ve bu suyu yoldan geçenlerden eline çöp ağaç kağıt v.s gibi eşyaları altına atarak su kaynatılıp bu kaynayan su ile beni yıkamışlar böylece benim o zayıflığım zamanla ortadan kalkmış.
Bizler çök küçük olduğumuz için evdeki hayvanlara bazen komşulardan gelip bakarlardı Kıymet abla,Esi Mustafa Amca ve buna benzer kişiler bakımını yaparlardı.
Evimizde yağ süt veyoğurt gibi ürünlrimiz hiç eksik olmadı taki 1978 yılına kadar.Babam bizlere elbise dayandıramazdı o yüzden kadife pantolon ve ceket yaptırırdı.
Çocukluk yıllarımda hatırladığım birgün sokağa çıkmak yasak denmişti
bizler evde durmak mümkünmü evimiz köşe başı olduğu için çıktık hatta asker geldi her sokak başlarında dururlardı.Biz çocuklar hemen etrafını çevirdik.Hiç unutmam oda bir kaç mermiyi alarak yere attı bak şimdi patlar kaçın dedi bizlerde ciddi zannederek hemen kaçmıştık.
Yine birgün yazgünü idi.abim gezmeye çıktımı bende onunla birlikte çıkmak istedim ama abim beni yanına almak istemedi ben israr edincede
elinin tersi ile öyle bir çarptıkı ağzım kan içinde kaldı dudaklarım şişti o günden sonra hiç peşinden gitmek istemedim.
Ayrıca Yaz oldumu hayvanları ya çobana katılır yada ilçenin sığırına genelde sığıra katarız.Akşam oldumu gidip sığırın gelme zamanı da alıp eve getiririz.eğer karşılamaz isek hayvan eve gelmeyip başka yerlere gidip yine yaylım yapıp başkalrının tarla ve ekinlerine zarar vermektedir.Bu yüzdende
Korucu hayvanları alıp korumaya ve hayvan sahibine ceza veriliyor.Buda ayrı bir iş oluyordu.
Bazende Alaca'nın çevresinde kuyular ve yarma dediğimiz ırmak derin ve çocukların yüzdüğü yerdir.Oralarda yüzmeyi öğrendik.İlk okulumuzun yanı boş terla idi.Yağlıların kuyu oraya yakın olduğu için çok sık giderdik ilk önceleri yüzme bilmediğim için,sonradan girmeye başladık.
Akşamları evin önünde eş gördü,yumuçma veya saklambaç oynar bazende yaz ayları ve bahar aylarında meyve bahçelerine meyve çalmaya giderdik.Çıktığımız ağaç iflah etmezdi.
Genelde evimizin arka kısmı boş tarla olduğu için oralarda toprakta arabacılık veya buna benzer oyunlarla vakit geçirirdik.
Dedemin evine tek başımıza gitmeye korkardık.Yol üzerinde kağızmanların bir kızı var Nurhan yol kesip bizi tehdit ederdi.Veya yolda köpekler oluşurdu gitmek ordan geçmek gerçekten zor olurdu.
Dükkandaki zamanımızda bizim mağzanın yanında Nuri Ceylan (Bakkal) ve Ayakkabıcı Şükrü dayı ben dükkanda iken şaka ile babamı değişik ifadelerle kızdırırlardı.Ayrıca benim emsalimde olan kişilerle hemen güreş tuttururdu.Yendiğim zaman hemen kara üzümle cebimi doldururdu.çok yiyeceklerini yedik.Allah rahmet eylesin bende çok hakları var.nur içinde yatsınlar.En çok hoşuma giden dükkana gittiğim zaman helva ve ekmek yemekti.Ayrıca bizim dükkan dedemin olup arka tarafı Otel ahırdı.eski bir bina idi.Şehirin tam orta kısmından ırmak geçerdi bütün şehirin lamıburaya akardı.Meydan ve cami ırmağın diğer tarafında.Irmak şehrin güneyinden kuzeyine doğru uzardı.taki çayırlara kadar.Çayırlarda futbol maçları,19.mayıs gençlik spor bayramı gibi eğlenceler orada olurdu.Eskiden her eylül ayın da panayır ve at yarışları düzenlenirdi.
Dükkana ve eve gidiş ve dönüşlerimde yol boyu hayalimde iki veya üç filim çevirir kendi kendime konuşur bambaşka bir hayal dünyası çizerdim.Şehirde önceleri tek sinama vardı sonradan da bir daha açılmıştı.Hafta içi haçlıklarımı biriktirir,hafta sonuda sinamaya giderdim.İki filim birden veya üç gibi.Yaz aylarındada açık hava sinaması olur.Genelde fırsat buldumu oraya kaçardım.Bir gün habersiz sinamaya gittim annemler merak etmiş sinamada ismimi anos ettirerekçağırırlardı.Çok sever her fırsatları yasakda olsa giderdim.Yine bunlardan bir gün kaçak sinamaya gideceğim.Öyle heyecanlıyımki az bir param yetmiyor nerden tamamladım şu an hatırlamıyorum ama koçakların otelinin içinden koşarak geçerken birden sağ ayagımın kalça kısmını at arabasının tekerinin sivri kısmı pantolonumu yırtıp kalçamdan bir tutam et alarak adeta yırttı heyecandan ve sinemayı kaçırmamak için öylece gittim canımda çok acıyor ama sinamayada girmek zorunda idim.Filimden sonra ancak o yarama baktım gerçekten bayağı yaralandığımı fark ettim.Hala ayağımda derin olduğu için iz dururu.Birde Akşam üstü idi eve dönüyorduk babam Dursun Ercoşkunun dükkanından keser alıyordu kesere sapını taktı ve tekrar çıkarmıya çalışırken bende onun hemen arkasında olduğum içim o keserin sapı şakağıma geldi ve çok kanadı.Bu beni çok korkutmuştu.
Birde şehirin hemen yanında Dursun Ercoşkun ların evlerine yakın Ceza evi Orda idi.
Kayıt Tarihi : 10.2.2008 00:53:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Nasıl olur bilmem ama zaman zaman yaz boz yaparak bu yaşantımı hatalarıyla anlatmaya çalışacağım

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!