Kuruyan kirpiklerin, göz yaşıyla tanışsın,
Aldırma hıçkırıklar, tıkasın gırtlağını.
Ruhun Arş'a yükselip, günah teninde yansın,
Tövbeler parçalasın, kalbinin buz dağını.
Müjdeler bir sel gibi, doluyorken içine,
Usandım geçmişe, ağıt yakmaktan,
Güneşin doğduğu, yere gidelim.
Sıkıldım karanlık, ufka bakmaktan,
Güneşin doğduğu, yere gidelim.
Yıldızlar savrulup, semayı yırtmış,
Mey zengine kadehte, fakire tasta gider,
Birine kuru ekmek, birine pasta gider,
Ömür denen bu yolda,yürünür hiç durmadan,
Kimi güle oynaya, kimi de hasta gider.
Gün ufka yaklaşıyor, sen de batan günle bat.
Mahşer yerine dönen, ruhunu kabzedip at.
Bırak ömrün zevkini, sana gök kubbe açık.
Her faninin çıktığı, görünmez kapıdan çık.
Ne cananla vedalaş, ne de halini anlat,
Durur mücevher gibi, beynimin mahreminde,
Bir hayal abidesi, asude bir zeminde.
Letafet saçar durur, o hayalin perisi,
Dakikalarca sürer, muhteşem gösterisi.
Bari sen gel yanıma, biraz gönlümü avut.
Başını koy göğsüme, titreyen elimi tut.
Bulsun latif sesinde, çırpınan kalbim umut.
Başını koy göğsüme, titreyen elimi tut.
Ne güzel yakışıyor, tatlı diline adım.
Keşke gönül tahtına, kurulan ben olsaydım.
Çalmak için kalbini, biliyorum geç kaldım.
Keşke gönül tahtına, kurulan ben olsaydım.
Kim bilir nerde,nasıl,ne zamandır ölümüm,
Vuslat gibi görürüm,cana candır ölümüm,
Muamma sahnesinin, açılır perdeleri,
Şu acize, Rab'bin den,bir fermandır ölümüm.
Gözlerim takvimlerin, kopan yapraklarında,
Özlediğim bir milat, yerlerde sürünüyor.
Uçuşuyor rüzgarla, şehrin sokaklarında,
Zaman kağıttan akıp, maziye bürünüyor.
Sonuna yaklaştık, hayat yolunun,
Dünyaya vedanın, zamanı geldi.
Tükendi meyvesi, ömür dalının,
Vuslat-ı Hüda'nın, zamanı geldi.
Çizildi önüme, ecel hududum,



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!