Sen istediğin kadar tohum at,sürüp havalandır toprağı
sen istediğin kadar yağmur gözle,yolunu çevir suların
kazma vur,emek harca,dişe diş kavgaya gir,ter akıt
sen istediğin kadar koşum yenile,damızlık değiştir
yine elinden alsın bir el,yine bölsün çoluk çocuğun payını
Bakışın donup kalmış aşağıda,
belli uçan kuşları görmediğin.
Donup kalmış boşluktaki elin
uzanırken ördüğün duvara.
Yürüyorlar kırlardan sokaklara,
Dalgayı haber veren yakamoz
kimin gözüne çarpar kıyıda?
Çiçeğe durduğunu kim ayırt eder
tepeden tırnağa giyinmeden ağaç?
Kimin dikkatini çeker küçücük bir bulut
güneşi kapatmadan önce?
Hadi
gel birlikte yazalım bu şiiri
adım
metin olsun bu kez benim de
hadi
benim sesimle ama senin hüznünden
saklı tuttun saklı tutmanı sevdim
en karanlığa açılan kapını sevdim
yüzümü döndürmek için az mı
denizler dalgalar az mı yangınlar bulutlar
geldi savruldu üstüme geldi yıkıldı
Bir alev gibi ozanın karısı.
Nereye yürüse onunla karşılaşıyor,
onun tuttuğu aynada görüyor ozan
ilerde şiire dönüşecek ilk ipuçlarını.
Bir alev gibi ozanın karısı.
Yaşanan bir dalgınlıksa
onu da yazmalısın ey ozan
el almalısın yazmak için
kimi günler bile bile
üniversite durağına doğru
yolunu uzatan bir babadan-
bakarsınız, özetliyiverir bir tek sözcük,
insanın bakışını bir savaşa
dönüşür bir tek sözcüğe, bakarsınız,
geçmişteki bir olayın bütün anlamı.
yıllar sonra, yeniden yazılmış,
bir duvarda çıkar karşınıza.
çözer birgün bukağılardan
atları genişliklere doğru
tutsak olanlarını kırların
şehirlerden itilmiş özsu
ağaç ağaç yürür ormanda
Bir gün oradaydık diyelim bu dünya konuşulursa
ışığını bizden de aldı, bizim birbirimize uyanan bakışımızdan
Bir soluk diriltti diyelim solgun bir yazgıya dokununca
bizden de geçti, bizi tanımayan o alev titreşimli hızdan
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!