Kadını ile mücadeleye giren her Erkek kaybetmeye mahkumdur.
Kadın bu mücadeleyi muhakkak ki kazanır.
Peki ama ne kazanır?
Başka bir zafer mi?
Yalnızlık mı?
Gurur mu?
Özgürlük mü?
Hepsi mi?
Ama en çok da bir gerçeği kazanır kadın:
Sevginin bir savaş alanında büyüyemeyeceğini…
Bir ilişkide galip gelmenin aslında iki taraf için de bir şeyleri yitirmek anlamına geldiğini…
Ve bazen, kazanmak denen şeyin, aslında sonsuz bir yalnızlık olduğunu
------------------------------------
Ev sessizdi. Öyle bir sessizlikti ki, sanki zaman bile bu sessizlikte nefesini tutmuştu. Duvarların arasında yankılanan tek şey, mutfaktaki küçük saatin tik tak sesiydi. O ses, aralarındaki uzaklığı ölçer gibiydi; bir zamanlar birbirine dokunan kalplerin arasına şimdi görünmez, buzdan bir duvar örülmüştü. Masanın iki ucunda, bir kadın ve bir erkek oturuyordu. Ne göz göze geliyorlar, ne de kelimeler birbirlerine yol bulabiliyordu.
Bir zamanlar bu evde kahkahalar vardı. Paylaşılan çaylar, yarım bırakılmış cümleleri tamamlayan bakışlar, sessizliğin bile huzur verdiği akşamlar… Oysa şimdi sessizlik, huzurun değil, kopuşun habercisiydi.
Kadın, iç dünyasında taşıdığı eril bir karakterle bu ilişkiye adım atmıştı. Sevmeyi bilen ama teslim olmayı reddeden bir ruhtu onunki. Geri adım atmak, onun gözünde bir yenilgiydi. Sevgiyi büyüten yumuşaklık yerine, ilişkisini güçle, irade ile ayakta tutmaya inanıyordu. Tartışmalar başladığında dilini bir silah gibi kuşanıyor, her kelimeyi keskin bir bıçak gibi kullanıyordu. Karşısında bir sevgili değil de, sanki bir rakip varmış gibi… Sevdiği adamla yan yana değil, karşı karşıya durmayı tercih ediyordu.
Erkek ise başlarda bunun bir dönem olduğunu sandı. “Geçer,” dedi içinden. “Her ilişkide olur böyle çalkantılar.” Oysa zaman geçtikçe fark etti ki kadın tartışmıyor, mücadele ediyordu. Onun için bu bir diyalog değil, bir üstünlük mücadelesiydi. Kadın için haklı olmak, mutlu olmaktan daha önemliydi. Her meselede son sözü söylemek, her kavganın galibi olmak istiyordu. Gururu, sevgisinin önüne geçmişti.
Adam içini açmaya çalıştığında, sözleri kadının sert üslubunda kırılıp dağılıyordu. O sustukça kadın kendini daha güçlü sanıyor, onun sessizliğini zaferle karıştırıyordu. Adam bağırmadı, kavga etmedi, suçlamadı. Sadece yavaş yavaş geri çekildi. Bu bir kaçış değil, sessiz bir kayboluştu. Kalabalığın içinde görünmez olmanın, sevdiği evde yabancıya dönüşmenin acı dolu şekli…
Kadın ise bu sessizliği kendi zaferi olarak okudu. “Onu susturdum,” dedi içinden. “Artık benim dediğim olacak.” Gerçekten de öyle oldu. Evin sesi artık sadece ona aitti. Kurallar, kararlar, cümleler hep ondan çıkıyordu. Adam gülümsemeyi unuttu; konuşmayı, dertleşmeyi, hatta özlemeyi bile unuttu. Kadın bu hâlde bir süre kendini güçlü sandı. Bir kaleyi tek başına ele geçirmiş bir komutan gibiydi. Fakat fark etmediği bir şey vardı: O kalenin içinde artık kimse yaşamıyordu.
Bir akşam, adam sessizce dolabını açtı. Gömleklerini katladı, birkaç kitabını çantasına yerleştirdi. Ne bir not bıraktı ne de bir açıklama yaptı. Kapıyı sessizce kapattı. O an evin içindeki hava bile değişmedi; çünkü sessizlik zaten çoktan yerleşmişti. Kadın aynaya baktı. Karşısında hâlâ “kazanan” birini gördü. Ama zaferin yankısı yoktu.
Günler geçti. Sessizlik büyüdü, derinleşti, kadının sesini bile içine çekti. Artık konuşsa bile, duvarlar cevap vermiyordu. Sadece saatin tik takları vardı — sanki her saniye kadının zaferini alaycı bir şekilde sayıyordu. Adam gitmişti. Ve onunla birlikte kadının içindeki kadınlık, yumuşaklık, sevme hâli de yavaş yavaş çekip gitmişti. Geriye sadece savaşmayı bilen ama sevilmeyi unutmuş bir ruh kalmıştı.
Bir sabah, kadın aynanın karşısına geçti. Yüzündeki sert çizgilerde, gecelerin sessizliğini taşıyan gölgeler belirmişti. İlk kez kendine dikkatle baktı. Ve o an, zaferinin gerçek yüzünü gördü. Evet, bir savaşı kazanmıştı. Ama bu zafer, bir sevgiliye değil; kendi kalbine karşıydı. Gururu galip gelmişti, ama sevgi, bu savaş meydanında sessizce can vermişti.
Kadın kazanmıştı…
Ama kazandığı şey bir insan değil; dört duvar arasında yankılanan, cevapsız bir sessizlikti.
Yazan
Korhan KÜLÇE
Kayıt Tarihi : 18.10.2025 23:07:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!