tavan arasında eskilerin içinde buldum günlüğümü
sevinçle kucaklayıp öptüm düştüm anıların göbek deliğine
ne çok zaman geçmiş her şeyin üstünden
ah! hatırlamadığım onca şey
ne çok ağlamışım
sararmış solmuş tuzlu sayfaların renginde
ve ne çok gülmüşüm eften püften şeylere
içimdeki çocukla ne çok eğlenip
hoplayıp zıplamışım
bir de şimdiki bana bakalım
fısıltılar meclisinde gündem okuyan gamlı baykuş
gözlerimde çengelli karartılar zihnimde binlerce bit yeniği
nereden toplamışım bunca çürümüşlüğü kurtlanmış acıları
kılıçtan keskin hüsranları
başımda zonklayan ağrıların diş izi kalmış kelimelerde
ağır ağır büyümüşüm saklambaç oynadığım sokaklarda
saçımı başımı yolmuşum anlaşılmadığımda
hep direnmişim hayatın sinsi oyunlarına
hiç korkmadan tırmanmışım gençliğin dik yollarına
isyan bayraklarının ipini çekmişim
zindan kulelerine
hükümsüz kılmışım tüm yenilgileri
ilk aşkıma şiirler yazmışım okuyamadığım sandık aralarında çürüttüğüm
nakaratı bol aşk şarkılarının izleri silinmemiş zihin odacıklarında hâlâ
başım dönmüş leyli eteklerim zil çalmış hayali zengin günlerin ıslığında
günlerce içine kapanık uykusuz geceleri ağlatmışım
dilsiz bahçelerin solgun çiçeklerinde
sonra acılara kederlere bağlamışım
saçımın altın tellerini
yara üstüne yara dert üstüne dert
kabuk üstüne kabuk bağlamış üstümden atlayan yıllar
iltihaplanmış kalbimin dar sokakları
ölüp ölüp tekrar dirilmişim
dokuz canlı kediler misali
tokat ata ata
yumruk ata ata öğretirmiş hayat tüm dersleri
batarmış bir damla suda kağıttan gemiler yıkılırmış kumdan kaleler
üstüne üstüne devrilirmiş insanın güvendiği dağlar
her şey şimşek hızıyla eskide kalırmış
onca dert ve güzel anılardan sona kalansa
yaşanıp tükenenler listesi
sanki düşler vadisinden düşmüş
bir yıldız kümesi feri gitmiş ışık mercanları gibi
karanlığı da beraberinde getirir yutarmış yazılan şiirler şarkılar
ve ufka küskün bakan ağulu zakkumlar
büyürmüş dilceğizinde
kendimden geriye ne kaldıysa kırılmış kalemler silsilesi
ve rengi soluk mürekkeplerden kelamsız cümleler
çekip gitmiş tüm dostlar ve sevdiklerim
şimdi neredeler ey!
yıllanıp kalmışım satır aralarında yıkık mezar taşları gibi
zamanın dibinde ve köhne dilinde
ah! eski bir günlüğün sararan türap sayfalarında
avazı susmuş resimlerin elması sönmüş gözlerin
eski püskü bir tat sinmiş geçmişin hırıldayan
ayak tabanlarında
kalakalmışım öğütülmüş mazinin ortasında
bundan sonra susarak yürüsem dil incinecek
koşarak yürüsem zaman kırılacak
dokunarak yürüsem kalp kırılacak
geçmişin soğuk kanatları vurdukça yüzüme yüzüme
gözümden düşen taşların oyuğunda
sabah banyosu yapan serçeler kadar
ah! masum ve küçükmüş ömrüm
............
6.2.202518:44
Kayıt Tarihi : 16.9.2025 02:18:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!