Bir çay demledim sana,
içinde yokluğun var.
İçtim…
Bir yudum,
boğazımda seninle yandım.
Pencereye yasladım omzumu,
cam bu, soğuk olur,
ama ben alışkınım,
senin olmadığın her yer soğuktur.
Yolları saydım,
gelmediğin kadar uzunlar.
Bir umut uğruna,
Her sabahı akşam ettim.
Ve her akşamı...
İçinde sen olmayan sabahlara küstüm.
Sen,
uzak bir şehirde
belki başka bir ömrün penceresindesin.
Ben,
sensizliğin tam ortasında
sana dair ne varsa özenle saklamaktayım.
Yalnızlıkla arkadaş olduk artık,
adını anınca gözlerim buğulanıyor.
İçimde sen,
dışımda dünya,
ikisi birbirini hiç anlamıyor.
Kalbimle aklımı barıştıramadım,
kalbim diyor ki: “Git!”,
aklım diyor ki:
“Zaten orada hiç olmadı ki…”
Ve sen,
hiçbir zaman tam gelmeyen bir minibüs gibi,
hep gelmekte olan,
ama asla inmeyen bir yolcusun bana.
Bir fotoğrafın var elimde,
gözlerin bana bakmıyor.
Zaten sen bana hiç
doğru dürüst bakmadın ki.
Hep kenarından köşesinden sevdin beni…
Ben seni merkezimden.
Şimdi yağmur yağıyor,
balkona çıkamıyorum,
çünkü seninle ıslanamadığım her yağmur,
beni biraz daha kurutuyor.
Anladım ki;
Kavuşmak bizim neyimize?
Biz,
aynı şehri bile yanlış saatlerde yaşayan
iki yabancı gibiyiz artık.
Ama bil ki,
bir gün gökyüzü bile unutur bulutları.
Ben yine seni,
unutamam.
Kayıt Tarihi : 16.5.2025 13:29:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!