Aydınlık kaybolur içinde, karanlık baştan sona tenha…
Bir türlü alem, ucu bucağı boyanmış siyaha…
Kapa gözlerini karanlığı dinle, ne kadarda sessiz…
Bazen bir ucu göğe yükselir, bazen kör kuyu gibi dipsiz…
Sen, evet sen bu karanlıta bir gölgesin…
Kendi içinde kayıpsın, ses ver nerdesin…
Çık içrendeki bütün gürültülerden karanlık yana gel…
Vereceğini ver, kurtul dürtülerden senden sana gel…
Şimdi Suusss…sus ve sukutun sesini dinle…
Sana seni anlatsın senle…
Bahane sen, kast sen, mana sen…
Çürüyen bir elbiseden ibaret üstündeki ten…
Ne karanlıkta mekan var, nede sukutta zaman…
Bura iki alem arası yokluk, varlığına verme aman…
Gel , gel çek kendini aradan, karanlığın mührünü aç…
Sır kapına dayan, sukutu eşiğine saç…
Ğöğün adı sanı yok burda, nede yerin…
Karanlıkta son noktasın seni yazdı bitirdi kaderin…
Soyun çık kendinden, olduğu yerde çıplak kalsın…
Bırak içindeki gizli yankıyı, karanlık kapıyı edeple çalsın…
Kapı sen kilit sen, bu mana hem derinmi derin…
Korkma gir içindeki karanlık ateşe serinmi serin…
Yan, yanda kendi kendinden paklan…
Sen sus işfa etsin seni sen,
BEN suçundan aklan…
Nedirki bu “BEN”ey yolcu, bu mestlikten hemen şimdi ayıl…
Vazgeçeceğin nedir, geç kapıdanda “HİÇ” meclisinden sayıl…
Yokluk aleminden çıkarken aslını almayı unuttun ya burda…
Dön dolaş alemde, yine döneceksin bu mekansız yurda…
Gel, dön gelde , bekletme bu mana yüklü sırrı karanlıkta…
Ne sen aradığını bulursun, nede arayan seni varlıkta…
Ya peşin sıra gelen kim, gölgenmi , yoksa senmisin …
Et kemik nedir ki, düşün sen sadece tenmisin…
Ayaksız yürü kapıya, künhüne var…
Artık çık sıkışma, bu beden elbisesi sana dar…
Sözü harfi sil gitsin eyleme ne kelam nede kâl…
Sen yine sus, burda konuşulan tek lisan hal…
Ders al karanlıktan bu lisanı konuşmaya…
Önüne çıkar gizli düşman, hazırlan kendinle vuruşmaya…
Önce teslim zırhını giyin, Rıza miğverini başına tak…
Koyma gönül meydanını boş, düşman girmeden sen kalk…
Bu meydanda öldürmeyi bırak, ölmenin yolunu ara…
Karanlık yolu açacak kalbine alacağın sadece tek bir yara…
Hiç arama bu karanlıkta, ne tabib cerrahı bulursun nede merhem…
Yere serilen boş cesedinden dirilirsin o dem…
Ortalıkta koma leşini, arzu isteğini koy yanına göm gitsin…
Yürü dönüp bakma ardına, bu düşmamlık burda bitsin…
Nereye bu yürüyüş, varmanı beleyen bir durak alem-i hafi…
Giz içinde giz bu alem, görmeye
içli bir yakarış kafi…
Şimdi kes içindeki bütün dilleri, bir köşede tetikte bekler işfa…
Emin gölgen görününce,
giz kapısını aralar cümle eşya…
O dem gölnüne kilit vur, ağzına mühür…
Perde aralanır “BATIN” yüzünü gösterir “ZAHİR”...
Çepe çevre kuşatır her zerreni hayret…
Durma burda gözlerin açık, öteye bir adım daha, ha gayret…
Bu adımı gölnünle at, basacağın yer uçsuz bucaksız ahva…
Bu alemden gönderildi Hazreti MUSA'ya
Levha…
Burda tur sensin, hira sen, oku “O” onun adıyla levhini…
İlmi ledün güneşi ufukta, yaklaş bir kenara at bütün benliğini…
Bütün hikmetler görünür bu gizli güneşin ziyasında…
Hasret ehli arifler , ömür tüketti bu sevdanın İnzivasında…
Durma , içindeki karanlığa çekil , bir “O” kalsın…
O dem sana verilen hali al giyin,
bir garip ol karanlıkta, sen ne yok ,nede varsın…
Kayıt Tarihi : 9.9.2025 19:48:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!