Gün karanlık, ocaklara düşen ateş..
Sormayın anlatamam yaşadıklarımı,
Alamadığım nefesi mi, soracaksınız,
Soluksuz geçen dakikaları mı!
Yoksa! ellerimin kirini, nasırını mı soracaksınız.
Sormayın dedim ya! anlatamam karanlıkları.
Gün zifiri, emeğim /ekmeğim kömür,
Sormayın hiç, anlatamam yaşadıklarımı,
Yiyemediğim yemeğimi mi soracaksınız,
Temiz ellerle bölemediğim ekmeği mi,
Ya da azığımdaki aşı,
..bir kase yoğurdu mu soracaksınız…
Yoksa, geceleri içemediğim sütü mü!
Ve Sabahları hiç göremediğim gün ışığını mı!
..soracaksınız,
Sormayın dedim ya,
Zaten Sormaz/ Soramazsınız ki...
...
" şimdi yak feneri ustabaşı,
yak ta işimize/aşımıza bakalım,
işimiz ekmek kavgası"
…
Karanlık kuyular için de bir denizdi SOMA,
Ekmeği kömüre bandırılmış, emek işçileriydi her biri.
Alınları ak, yüzleri kömür karası,
Helal’in peşindeydi, her heybetli kazma sallaması.
Adı madendi, yolculukların en sonu/ en sonrası,
Bugün sana ağlıyor SOMA… bir değil BİN nefis,
Milyonlar haykırsa ne çare;
geri gelir mi, acep! BİR nefis…
…
Gün kara Gün / yol UMUT yolu,
Ellerinde fenerle bekleyen Garibin;
Rabbim ne olur güldür yüzünü…
Kayıt Tarihi : 15.7.2014 04:00:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!