Bir gözyaşından çok mu önemli geri kalan tüm diğer şeyler? 
''Hüzün ki  en çok yakışandır  insana'' 
Hüzün ki insan özünü  önce  düşüncede  süzer.
Süzülür  düşünce özde,düşündükçe  gerçekliğe süzülür   gözden.
Allah (c.c)     bir insanın yaradılışta ömrüne hüzün kattıysa eğer
insan bilirki  her damla düşüncenin  mührüdür daima iç sezintiler.
Ve gözyaşı daima yazgıdır.
Yazgı, derin mısralarda yazıya dönüşür bir  dönüşümdür.
Bir  dönüşüm  olan gerçeklik  ne kadar  durağan  gibi olsada
o  akıp  giden  zamanda hissedebilen için  özünü yaşayabilmektir.
Gerçekliğin yazgısı  işlendiyse  insanın ömrüne,
ömür  sığar mı hiç  kelimelere? 
Her insan kendi  yazgısının içinde ayrı  bir  anlamdır.
Buyüzden  bazen kendi yazdıklarımızın ötesinde,
içimize  yazılan bir değerde  bir  duyuş olmaya  susarız.
Ki o anlamak olur  bir  manadan anlama  akmak.
Belki de bir noktadan sonra başlar ifade  sessizce.
Gerçek bir duyuşta, sonsuz kelimelerde olmak 
sonsuz bir  anlam  olmak katar insana.
Duyuşunuz belki yaşama sestir, belki  kendi iç sesiniz bir yaşam.
Sözlerde  kendi içinde  hecesiz bir  hüküm değil midir? 
Sesin  sustuğu yerde, anlamın ötesinde,  kalbe  mana olmak içindir 
gerçeklik.
Düşüncenin ve  bilince ermenin  alevlenmesi arındır kalbi hissettikçe.
İnsan kendi yaradılışının  sırrında  bir anı zamandır.
Geniş bir zamanda yaşadığımızı düşünmek  yaradılışın bir parçasıdır.
Oysa  yaşanılacağa  henüz ermeden,yaşanmışı  ve  anı yaşarız.
Oysa  sonsuzca  yaşanacak ve yaşayacak olandır insan.
Hayatta  gerçekliğe  gereksinim  duyduğumuz kadarız daima.
Ancak  yaşanan   hiçbirşey   bir  yaşama  ermeden
gerçekleştiremez bizi gerçekliğe.
Veya  hissettiğiniz  herşey gerçektir
ancak o gerçekte  yoktur.
Nasıl ki hissettiğimizin farkına  varamadığımız  gibi
farkında  olduğumuz  bir tek,hissettiklerimizdir.
İnsan  somut olarak  varlığında hissettiklerinle 
gerçek bir varoluşa  dokunur.
İnsan nasıl yaşamda  varlığına var katıyor ise
ve bir an sonra yokta olacaktır.
Oysa  yokluktan  varoluşuna varacaktır  gerçekte  en gerçekliğe.
Her bir varlık kendi varoluşundan varlığına erecektir.
Buyüzden  herşey  bir  hüküm iledir.
Kendi gerçekliğinin  bilincinde olan ise
daima yaşamda   düşüncelerini  süzer.
Çünkü gerçekliğin bakışı  bizi daima bizde bütünler.
Ancak asla  bütünlemek için değil,yarım kalmış  sükunetlerde
gerçekliği bildirmek için  zamandan  geçiştir kendimize tamamlanmak.
Yüce Allah (c.c)    ilmi ne güzel yaratmış.
Ya düşüncelerimiz birbirimize 
ulaşmasaydı halimiz nice olurdu? 
Kendinde kaybolurdu insan. 
Çünkü yazmak kalpten buluşmaktır. 
Ne güzel demiş  Mevlana:
''Çok şey kaybettim ama bu arada kendimi buldum.'' 
Kendini, insan olmanın hakiki şuurunda duyuşuna dokunuyordu.
Bir  insanda, bir kalpte, bir özde kendini sorguluyordu.
Kendini okumuyor, kendini insanda soluyordu.
Çünkü 'yazı' bir hayat içinden yaşıyorduk daima.
Yazdıklarımızı yaşıyorduk bilmeden,bazen yazılanları yaşıyorduk.
Kalb okundukça,kendimize  dokunuyorduk.
Okunuş değil, dokunuş oluyordu herşey.
Ve biz  öyle kendimize  dokunuyorduk.
Kaleme, kalbe dokunur gibi öyle yazıyorduk.
Bir noktadan sonra özgürleşiyor,
Bir duyuş alıyordu içimizi,
özgürleşmek başka biçim oluyordu.
Manalar yoktu kelimelerde, anlamın kendisi oluyorduk anladıkça.
Anlam olup,manalar aynı dil kendimiz oluyor öyle susuyorduk.
Yazılacak her kelime duyuştur kalpten.
Bazen okuduğumuzu sanıyorduk oysa yazılar bizi bize okuyordu.
Oysa  biz okumuyor yazılarda  soluklanıyorduk.
Biz yazdığımızı sanıyorduk oysa okuduklarımızdan gerçekliği yaşıyorduk.
Öyle  bir  anda serin sükunetin kor  hissedişi  noktasında,
bitiyordu   cümle. 
Cümleler  öze  geliyordu da, gelmiyordu  hiç  söze.
Nasıl oluyordu  ki  s'öz,  özünde bir harf arası  vurguydu
düşüncede? 
Bir yanda  sözlerle  tamamlanırken özümüz,
diğer yanda özsüz ve öksüz kalabiyorduk.
Vurgun  almış  düşüncelerde, isyanın  nefesiydi
soluklanmayan  tüm  heceler.
Derin bir yazgıda, özümüz susuyordu  iç sese.
Aşkın  bilinmeyen imgesinde bir duyuş,
çözümsüzlük katıyordu  özümüze  sessizce.
Sessiz bir  nefeste hissedilen kelimeler ile
dokundukça  kalpten  sözden öte  özde  anlam oluyorduk.
Kendini  kelimelerde  aramak, bir  duyuş  anı kadar 
içtendir  kalpten anlam olmak için.
Gerçek bir  ses, daima iç  görüşünüzün  bakışına  işler.
Orada ses, yaşamı kalple  hissedebilmektir.
Madde olan kalbin sesi  asla duyulmaz.
Ancak  kalbin manevi  duyuşlarıdır  içimize  ses katan.
Su  sessizdir  görünüşte ancak ıslandıkça  içinde
duyuşun  serinliği  öze değer.
Ateş  sessizdir  görünüşte,
ancak özünde   nice  kıvılcımlar  zuhur eder.
Çiçek  sükunun nabzını dinlerken  en gerçek  duyuşudur  özünde ki rengi.
Yaradılışın  hilkati öyle  derin bir sestir ki,
İnsan kelimelere susar, özde   soluklanır,sayfalara ayırır kendini.
Bir noktada  tamamlanır  bir an,  duyuşunun ayrıntısı  kalpten ses olur.
O ayrıntıda dile  gelir Mevlana'nın  gönlünden bir ses.
''Gönülden sözsüz, işaretsiz, yazısız yüz binlerce tercüman zuhur eder.''
Ah  o duyuşlarda olmak, sözü   süzüyordu  özde.
Düşünce  ses oldukça içte, içreye  bürünüyorduk.
Mevlana  ve  Şems  buluşmasında ki ima  aşktan öte  aşkınlıktır.
Özde  arayışlar sözsüz ve hecesiz bir  kavrayıştır.
Mevlana ve Şems okumaktan öte içimize  dokunmaya kadar  içimizde hal  alır.
Kelimelerde  aşkın  alevlenmesi  su  serpiyordu  ruhumuza   hissettikçe.
Şems, Mevlana'nın kitaplarını  suya  bıraktığında aslında 
o'nun  okumaktan öte  kendisine  dokunmasını  istiyordu.
Okuduklarımız belki hafızamızdan silinir.
Ancak  hafızamıza  yazılanlar  asla! 
''Kitaplardan önce, kendimizi okumaya çalışalım Mevlana'm.''Diyordu Şems.
Çünkü kalbin  kitabı  açıldığında sadrında,
 kainatın  kitabını soluyordu  içten içe  hissettikçe  insan.
Şems, buyüzden  gönül ışığıydı Mevlana'nın  kalbinde.
Önce  alevlenen sonra sonsuz bir kor  gibi  yanacak ve yansıyacak olandı.
Su gibi  duru ve  su gibi  zaman zaman taşkınlığa sebep olan ilahi aşktı. 
Sayfalardan, sadırlarına  cezbediyordu  ilham.
Şems, Mevlana'nın kitaplarını suya bıraktığında gönülden konuşuyorlardı.
Şems-i Tebrizi'i bir an Mevlana'ya kalpten dokundu. 
' Söz; suya  kadardır sen hiç suyun içinde konuşabilir misin? 
Suya  bakarken,düşünceleri  durgunlaşıyor,titriyodu iç sesi.
Tüm düşünceleri mürekkep olup akıyordu.
Düşünce  nasıl oluyor akıyorduki  suya gelince duruyor 
durulanıyor  susuyordu? 
Suskunluk zuhur  etmiş,iç yangınlarında  ürpermişti Mevlana.
Tarifsiz kelimeler içinde,hüznüne yön  bulmuştu.
Derin  hüzün bir  anlam ekiydi kalpte bütünleşmek için.
Yandıkça  yanıyor içi,sustukça   susuyordu  kalbi aşka.
Bir ateşe bir  suya kadardır  söz.
İçin yandığında düşüncelerin  küle  gelir.
Sen hangi  yangınlardasın  dumansız  tütmektesin? 
Bir bak içinin kor  haline! 
Aşk,düşünceye  düştüğünde gerçekliğin  ateşi yanar
özde  ruhu  arındırmak için.
Anlarsın ki  gönlünün  ruhu  üşüse,
aşk  oldukça  yürekte  düşüncede  yanan,
kalpte buluşturan kalpten ilahi aşk'ı hissetmektir.
Buyüzden  derin bir sınavdı  aşk.
Düşüncede  yanan kor, kalpte beliren gerçeklik
akıyordu  tüm  zıtlıklar içinde hissettikçe kendimizi.
Hem yanmak,yansımak istiyordu  düşüncede.
Hem aşkla  arınmak, hem  sönmek.
Hem  sönmeden  yanıp kor  olmak, hem aşka savrulmak.
Hem küllerden  güle   dönüşmek istiyordu.
Susmak, susayışlara dahi   susmak istiyordu.
Ve  içini  hiç  susturmamak.
''Aşk makamında "sus"la başlıyor'du  tüm iç yanışlar.''
İşte o tek bir kelime,binlerce anlam katıyordu duyuşlarına.
Onların susmaları  kimi  zaman ateşe  su,
kimi  zaman  ateşe  rüzgar  olmuştur.
Şems  sükunet  değildi.
 Mevlana bu kadar fırtınayı nasıl taşıdı.
Nasıl  bukadar yandı da  yanmadı? 
Derin  bir  mana aleminde, kelimesiz akıyorlardı ilahi aşkta anlam olmak için.
Şems-i Tebrizi'i  Ledün ilmine sahip olduğu için bir mucizeyle düşünceye hükmediyor.
Düşüncesi ulaşıyordu Mevlana'nın kalbine.
Yeniden ellerinde aşkla su gibi akan ilmini okuyordu.
Düşünce bir noktaya kadar hisseder belki bir noktadan sonrada hissetmez.
Ancak kalp hiç düşünce olmaksızın sadece hisseder.
İnsan bazen düşüncesiz kaldığında, hali ihfâ olur.
Ancak o gerçekte kalpten ihvan olmaktır.
Düşüncesiz kaldığında kalp, kendi duyuşundan bir düşünce oluşturur.
İşte oradaki ilim, kendinden soyutlanarak kendini özde bulmaktır.
Kendinle öz bir duyuşla buluşmaktır.
Belki o an düşüncesi ıslandığında gözyaşı akmıştır.
Ancak anlamıştır ki tek bir katrede bir deryaya kalbe varacaktır artık.
Kayıt Tarihi : 12.3.2013 13:11:00
 
 
 
 
 Şiiri Değerlendir
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
 
 



TÜM YORUMLAR (1)