Zaman, haritası kayıp bir çöl.
Her kum tanesi, unutulmuş bir soru.
Akıl, kervanını yitirmiş bir yolcu,
dudaklarında bin yıllık bir susuzluk.
Sonra Erenler belirir,
bir serap gibi değil, gerçeğin ta kendisi.
Onlar bir vaha değil, çöle yağan rahmettir.
Bir kelime değil, cümlenin ardındaki sükûnet.
İzleri kumda değil,
en kaybolduğun anda içine doğan o ilk adımdadır.
Onlar öğretir:
Hakikat varılacak bir menzil değil, yürüdüğün yolun adabıdır.
Aşk sığınılacak bir gölge değil, güneşe karşı durma cesaretidir.
Nur, dışarıdan sızmaz, içeride yananı fark etmektir.
Gönül dedikleri bir pusula taşırım göğsümde,
ibresi, Nûr’dan bir kıymık.
Ne doğuyu gösterir ne batıyı,
yalnızca vicdanın merkezini.
Bir yetimin tebessümünde parlar,
bir haksızlık karşısında titrer.
Ve ben
bu pusulanın sesini duymak için dünyayı susturan derviş,
her adımda eski bir deriyi atar gibi atarım bildiklerimi,
kaybolmaktan korkmam artık.
Çünkü bilirim,
Erenlerin yolu seni altından bir şehre götürmez.
Seni, pusulanın yapıldığı o ilk ana döndürür.
İbrenin ve kalbin bir olduğu yere.
Yolculuğun, yolcunun ta kendisidir...
Hasan Belek
10 Eylül 25
Paris
Kayıt Tarihi : 10.9.2025 15:48:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Saygılar sunarım
Sevginin,
Birbirini sevip sayanların,
İnsanlığın tarafınadır,
O yön,
Yaradanın rızasıdır zira...
Tebrikler Hasan Bey..
TÜM YORUMLAR (2)