Her sabah bir kadın
son nefesini bir duvarın arkasında bırakıyor.
Bir odada çığlık çığlığa yok olurken sesi,
televizyonda yine reyting rekorları kıran
bir dizi kadın kahkahası yankılanıyor.
Gazetelerde bir fotoğraf:
"Yine bir kadın öldürüldü."
Altında sıradan birkaç kelime:
"Fail, eşiymiş. Boşanmak istemiş."
Toplum:
"Yuvayı kadın yapar."
"Erkek sinirlenmişse vardır bir sebep."
Hayır!
Bu bir cinayet.
Bu bir mezar kazmak.
Bu, beden üzerinden kurulan bir iktidarın kanlı zaferi.
Ve herkes susuyor.
Bu topraklarda
bir kadın öldüğünde,
önce ne giydiği konuşulur.
"Mini etek vardı", "gece dışarıdaydı",
"Zaten çok gülüyordu."
Sanki yaşam hakkı,
suskunlukla ödenen bir vergiymiş gibi…
Yozlaşma artık sistemin dili oldu.
Hakim gözünü kaçırıyor,
polis tutanağı eksik,
komşu duymamış,
arkadaş fark etmemiş,
sosyal medya unutmuş,
ve anne…
annesinin elleri hâlâ onun saçlarını arıyor
soğuk bir tabutun içinde.
Kırmızı ruj süren bir kadına
ahlak dersi veriliyor,
bir adam sokakta elini kolunu sallayarak
bıçak taşıyor.
Kadın korkuyor.
Adam "erkeklik" diyor.
Bu toplumda "namus",
kadının teninde aranıyor.
Ama aynı toplum
bir katilin adını unutmuyor:
"Adamcağız çok sevmiş."
Sevgi değil bu.
Bu, ölümün alçakça süslenmiş hali.
Bu, her gün bir kadın daha eksilirken
bakanların, öğretmenlerin,
cemaatlerin, amcaların, babaların,
suskunluğa ödül verdiği bir utanç çağrısı.
Bir kız çocuğu,
korkuyla yürümeyi öğreniyor.
Adımlarını kısaltıyor.
Geceleri anahtarlarını avucuna saplıyor.
Sırf yaşamak için.
Ve sen hâlâ diyorsun ki:
"Kadının yeri evidir."
Hayır.
Kadının yeri hayattır.
Nefestir.
Sokaktır.
Özgürlüktür.
İsyandır.
Ben bu dizelerim yazarken
Kim bilir belki
bir kadın daha öldürüldü.
Belki adı haberde bile geçmeyecek.
Çünkü kadınlar bu ülkede önce unutuluyor,
sonra öldürülüyor.
Kayıt Tarihi : 13.6.2025 20:28:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!