Kaç yaşındayım,
saymadım.
Aynaya bakınca geçen yıllar değil de
biriken cümleler çarptı yüzüme.
Zaman dediğin,
önce gözaltına iner,
sonra suskunluk olur dudakta.
Çocukken saatler uzundu,
oyun gibi—
bir dünya kurulurdu taşlardan,
dikenli çalıların ardı
bir sırdı.
Büyüyünce her şey kısaldı.
Sözler, yollar, dostluklar...
Bir tek hesaplar uzadı,
bir tek eksik kalanlar.
Kaç yaşındayım?
Bilmiyorum.
Ama bir mendil dolusu vedayı
çoktan cebime koydum.
Üstüme yağan her yağmurda
biraz daha duruldum.
Beni en çok susanlar büyüttü,
gözleriyle konuşanlar.
Kalbime dokunup da gitmeyi bilenler,
vedasını öpe öpe taşıyanlar...
Yalnızlığı seçmedim,
ama o beni seçti bazen.
Bazen de oturdum onunla
çay içtim, konuştum,
birlikte sustuk.
Beni en çok
unutmadığım günler yordu.
Kış gibi sokaklar,
tütün gibi cümleler,
ve dudakta yarım kalmış sevda.
Bir yokuşum ben,
nefessiz çıkanlara armağan.
Kaç yaşındayım saymadım.
Ama dizlerim biliyor düşüşlerimi,
ellerim hatırlıyor tuttuğum son bakışı.
Bazı geceler çocuk kalıyorum hâlâ,
anne sesi özlemiyle
tavanlara bakıyorum sessizce.
Dert çok,
dert anlatanı yok.
İçinde taşıdığın taşları
kimse bilmiyor.
Her güldüğünde bir çatlak daha
büyüyor gülüşünde.
Ama yaşıyorum,
inadına,
umutla,
tutunarak bir dalın ucuna,
belki kırılır diye korkmadan
kucaklayarak her hatayı.
Kaç yaşındayım?
Ömrümün tam ortasında
durup bir nara atsam dağlara,
yine döner sesim bana.
Ben bu yankının yaşıyım,
ne bir gün eksik
ne bir gün fazla.
Mücahit Aras
Kayıt Tarihi : 1.6.2025 16:54:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!