Kabe Şiiri - Kerem Engin 2

Kerem Engin 2
75

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Kabe

garip, bir çokça büyük
niçin döner dururuz
eller neden uzanır basit bir kumaşa
ne arar insan, medet mi bir taştan

herkesin sakalları farklı burada
kimisi şafak gibi turuncu
kimisi ak sakallı evliya
beyazlar ardına sığınmış tövbe kokan etler
memleket sevdası sona erince
günah dolacak yine bu eller

havası farklı buranın
çok sıcak ve çokta sıcak
sarıdan ziyade susam kokan taş evler
upuzun haritalar önümde, engin ufuklar izler

dört bir kişide gözyaşı
gözler Kabe'den ayrılmıyor
her tavafta diliyorum hissedebilmeyi
bir an olsun izin vermiyor alemlerin rabbi

yerler de bir garip,
topraklar bölük bölük ordulanmış
hepsi ve her şey sarı
nihayet benden bir şey buldum buralarda
içi kuraklik, dışı kuraklık

yollar en güzeliydi her zaman
tavafta bir yoldu,
Mekke de bir yoldu
beklemekte bir yoldu
insan da bir yoldu
tanımakta bir yoldu
Yolda olmak en hoşu, en güzeli
güzelden güzeliyse yolun bitmesi

ay üredi ki
yalnız kalmasın gölgeler
sen ben varız ki
yol yalnız kalmasın
ben sen yalnız kaldıkta
toprağın iki farklı parçasıyız,
nereye kadar yalnız kalacağız

Kerem Engin 2
Kayıt Tarihi : 14.11.2025 03:25:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Kabe'de içimden geçti bunlar

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Tuna Kafkas
    Tuna Kafkas

    çok iyi...

    nihayet benden bir şey buldum buralarda
    içi kuraklik, dışı kuraklık

    kutlarım, keşke ricadımızda kabeyi ve efendimizin kabrini de anadoluya nakletseydik derdi rahmetli annem... bunu yapamadığımıza göre yeniden ve başka bir boyutta oraları yeniden fethetmek de boynumuza borç olsun...

    kâbe kadar yakışır heybetine siy/ah senin aşk,
    ve ah/ın vardır,
    sabah ezanları içine işlerken,
    feryâdın…,
    tek göz barakan keza koyu siyahtır,

    ah muhabbet demleri daima desturlu hekimim;
    kirpiklerinle siy/ah/a bulanmış bal rengi gözlerin,
    aşk menzilinin bağlısı ve sadakatlisidir senin…,

    ama bilirsin,
    yüze vuran keskin soğuğundan,
    ta ciğerlerde duyulan o ürpertiyle,
    atıştıran yağmura karışık,
    ve uğultusuyla sus pus ederek,
    tüm gürültülerini patırtılarını hayatın,
    kuru dallar arasından hırçın esen rüzgâra,
    hasretlerimi emanet etmek de,
    mutadım oldu benim…,

    aşk ehline cenazede gülümseyip,
    düğünde ağlayabilmek tenakuz sayılmaz,
    ki iki tarafı keskin bir efsunlu kılıçla yazılan,
    alın yazısıyla bahtıma çıkan,
    son çare tabibim…;

    ömrümden ömrün geçer ömrüme…,
    ve ah ben şimdi kederliyim,
    kendi kendine konuşan bir deliyim,
    ölüyorum senden savruluşumdan,
    ve şu halimle,
    mecburum kapına dayanmaya şiirim,
    yürek tımarhanesinden bir serseri belle beni,
    bir şair bozuntusu desen de olur,

    ey bütün rotalarımın
    sözleriyle istikamet bulduğu,
    sana attım demir
    ve varsın divânında boğulsun imlâsı kalemimin,
    ama sor bana neden,
    neden bir turuncu gülün suretiyle gelen,
    vuslat sabahının anısıyla böyle haşır neşirim…,

    ah sevgili içim söyle bana;
    bu kendimden habersizlik gafletinden,
    beni paklasın istemezken teneşir bile,
    kurulduğun keder tahtında,
    bu yakınmasız halin ve
    asude memnuniyetli tavrın,
    hangi mukaddes kabulden gelir,
    söyle…,

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)