İYİ UYKULAR TÜRKİYE!
Günler cemreleşti, katmerleşen dertlerimize belki çare olur diye iliklerimiz biraz güneş emsin dedik; dedik de bu sefer başımıza seçim derdi çıktı.
Seçim ki ne seçim… Tüm çamurlar oldu çim, dikdörtgenin içi boş, yamuklar biçim biçim. “Efendim, isterseniz uzuneşek oynayalım! ” “Nereden mi çıktı bu uzuneşek? ” “Anlaşıldı, sen çıkanın farkındasın da gireni göremiyorsun. Bak! Mızrak çuvala girdi, vatandaş kazığa alıştı. Çorba, pilava karıştı. Geçmiş gelecekle barıştı. Vaatler unutuldu. Nefesler tutuldu. Uçtu, uçtu kuş uçtu. Uzakta kaldı körebe, şimdi kaykay rağbette.”
İşte böyle cancağızım, gönül tahtlı sultanım. Öyle bir devri âlem ki; parsayı kapar tilki. Kokusu, aman Allah’ım tutmuş her yanı! Burnunun direğini sızlatır ta derinden. Yaş getirir gözlerinden.”Ulan senin çarkına da çıkınına da! ”, diyemezsin. Korku, devenin hörgücünde...
La havle çekmek kim biz kim. Çene zımbalı… Sükût ikrardan diyeceğim ama ikrar nerede? Hırsızlık oya tahvil. Fitil lambada mahzun…
Sonuç, en uç. Seviye; ayvayı dişliye yiye yarıladık yolu. Taş büyüklüğünde dolu. Müstahak kardeşim sana. Haber yolla anana birlikte gelin meydana. Meydan da meydan ha! Dolmuş inan taşıyor. Bayraklar bir biri ile selamlaşıyor ve de havada konfetiler uçuşuyor.
Kürsü, seçim otobüsü… Ne güzel de süslemişler mereti. İçi soğan, sarımsak, üstü kızılcık şerbeti. Havada buzdolabı, yatak örtüsü, çamaşır sepeti… Rüşvet mi yok be anam! Seçim bereketi.
Hatip de hatip hani, ciğer şişkin, cep şişkin, çene düşük, yüz pişkin; üfürük güçlü. On parmağında on kara. Çalıyor sağa sola. Ve gülüyor bıyık altından; kananlarla, andavallara. Yok, soran: Kimin parası? Yaşların günahı, kuruların yüz karası.
“Kınalı kekliğim benim. Ne de güzel ötüyor. Hem ötüyor hem esiyor. Serde kabadayılık var ya! Dinle oğlum, bak ne diyor”: “Heeeyt ulan! Kimmiş o benimle yarışan! Kimmiş benim külahlımın püskülüne karışan! ”
Maraz mı maraz, hem üçkâğıtçı hem de kurnaz. Kalabalığa bak kalabalığa! Alıştı kabalığa! Her biri… Hemen hepsi… Hayal bu ya! Baklava, börek; yanında kek… “Şimdiki oyunumuz ne? ” “Sek sek…” “Uzuneşek bir de sek sek... Başka oyun bilmez misin? ” “Bilmez olur muyum mirim? Sende bu algı, bende bu göbek olduktan sonra… Oyunun adı mı olur? ”
“Bu da kim? ” “Bizim Hasbi, ağzı açık ayran delisi, Önceleri kızıyordu ya. Bu da bize yapılır mı diye. İki tatlı söz, bir küçük hediye; balık akıllı n’olacak kandırmak zor değil ki”
Rambada rumba. O da ne? Samba… Bir tatlı ahenkli tepinme ki sorma. Hani diyorum bu yıl şöyle Rio’ya uzanıversek… Bu ekiple katılsak Rio karnavallarına… Hiç değilse bir uluslararası birinciliğimiz olur.
Sahi nerde kalmıştık? Devleti küçültmede mi? Küçült küçült, küçült ki cebe kolay girsin. Sen adam olmazsın oğlum. Bak cambaza ders al ders. Burası Türkiye… Sen de iştirak etsen ya bu türküye. Bak ne diyor: ‘Sen Allah’ın bir lütufsun, seni sevmeyen kurusun.’
Kantar topu, APS, kolalı gömlek; araba, maraba kapatılan daraba. Gelme üstüme şekerim! Atış serbest. Kurtuluş yok! Yakaladım, öperim. Oh be! Halay Çekelim halay. Sürüye bereket! İşimiz kolay. ABD arada kaynadı “C”. Borç yiğidin kamçısı, vatandaş çıplak! Dava, bu ya; uzun hava, hoyrat, maya; fasulye soya, çuval kafaya.
“AB’ye uyum, sıkıldı suyum, ben işte buyum! ”, diyemezsin. Sahilde kokoreç yiyemezsin. “Büyük düşün, hayal kur! Anlamazsan bana sor” “Düşünüyorum, düşünüyorum da kalan iskelet… Sana saray, bize oda; güneyde unutuldu ada. “Karnın mı ağrıyor evladım? İç acılı bir soda.” Sodanın acısı… Bir adım ötede, dümende IMF. Ha gayret! Gemi tek. Battı batacak. Aslan bacanak! Şak... Şak… Şak…
Piyango milli, süperde büyük ikramiye… Haydi, oğlum sıraya! Şansa bak! Ya çıkarsa? Dönsek konuya. Kimlik numara… Tüh be! Ne oldu yine? Ne olacak geldi dubara. Kayıplardayız. Niye, Türban mı çarptı? Ben dedim di: “Alma mazlumun âhını! ” Bak şimdi çarşaf moda. Adı ne? Açılım… Sevsinler senin açını, açılımını! Hop çizmeyi aşma! Ben külüm. Eller havaya! Şak… Şak… Şak… Yetti mi? Yetmedi.
Haydi, o zaman hep birlikte: Ya! Ya! Ya! Şa! Şa! Şa!
Düşündüğün şeye bak: İşsizmişsin, iş bul. Açmışsın, aş bul. İşte sana duble yol. Bırak nazı öyle hık mık! Mühür elde şöyle tık tık. İşte bu kadar! Gördün mü ne de kolay. Yürü şimdi, ense tıraşını görelim. Usturanın modası geçti; jilet moda şimdilerde. Türlü boyda hem de. Dört bıçaklısı da var. Bu gidişle enseyi tıraş edeni de çıkar. Sende bu ense varken. Sap keser, dere akar, bizde töre, kapaklanman yetmez yere.
Batı batar. Borç gırtlakta! Soygun vurgun… Hırsız yavuz… Ateş yüksek, çaresi buz... Ne yapalım, yazgımız bu, başa gelen çekilir. Ne demişti eskiler: “Akılsız başın cefasını…” Hop dur orada! “Niye? ” “Ben tamamlayayım diye: ‘Akılsız başın cefasını bütün ülke çeker.’ Bak! Ne akide kaldı ne pamuk şeker. Sen hala uykudasın. Uyanacağın da yok. Ne dedin? “Ninni mi lazım…”
Hadi! Eee….Eeee…Eeee….
İyi uykular cancağızım!
İyi uykular Türkiye!
Hadi Önal/Elazığ
[email protected]
Kayıt Tarihi : 25.3.2009 22:10:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!