Gittin…
Bürünüp turunculara… Turunculardan bir demet ses olup gittin… Bir şehri öksüz, bir şehri karanlık, bir şehri ıssız bırakarak... Bu ıssız karanlıkta yolumu bulamayışımın üzerinden kaç gün geçti, kaç gün güneş sensiz ışıttı bu şehri? Ayın küskünlüğünü yaşayan gece gibidir şehir artık biliyor musun, artık yaşam adını özlemle değiştirmiştir.
Gittin…
Her şey, bir dünya büyüklüğünde ve o dünya ağırlığındaki kayaya dönüşmüş bu kelimenin altında kaldı. Soluksuz kaldığımı hissettiğim bu kayanın altından sesleniyorum sana şimdi. Sesim mekanların uzaklığını, cisimlerin engelleyiciliğini aşıp sana ulaşabilir mi bilemiyorum. Ama… ama yüreğimin rezonansları ulaşacak biliyorum. Adını andıkça yüreğim, dayanılmaz bir zonklamayla, çeliğe çarpar gibi kafa tasıma çarpan beyin damarlarımın uğultusu ulaşacak sana… Açık bıraktığın pencerenden, perdeni havalandıran esinti gibi belki. Belki sulara karışıp sahilde, küçük, zararsız, sevimli dalgalar gibi dolanarak ayaklarına... Bir gece vakti, sayabileceğin yıldızların(!) en sonuncusu olarak... “Ayın yüzünde beni görmüşlüğün izi” gibi… Titreyerek önüne düşen bir yeşil yaprak olarak, gün sonunda ateş rengiyle ve yakarak ufku kaybolan güneş… uzaklardan duyabildiğin, mızrabın tele ahenkli dokunuşlarında bir türkü olarak… Hatırladıkça, paylaşılmışlıkların coşkusuyla yüzünde belirecek “bir fiyonk gülümseme”… gözlerini alamadığın boşluk olarak… Kıyılarında dolaştığın denizin enginliği gibi yüreğinde filizlenmiş sevgi olarak… Ve “yürekten salıverilmiş derin bir ahh”… ve “tutuşan deniz”… ve “tutuşan bir yürek” olarak… Ulaşacak sana.
Gittin…
Ayrılık demekti gidişin biliyorsun. Tanımlanması zor duygulardan bir katar oluşturmaktı… Yarım kalmışlıklarımızı ve hep yarım kalacak yanlarımızı çoğaltırken, bir yandan da kanamaktı içten içe, kimseler bilmeden, duymadan, hissetmeden. Şimdi sensizlik bir iç kanamadır sevgili.
Zaman sensizliğe dönüyor biliyor musun, akrep ve yelkovan senli saatleri arar gibi dolanıyor üzerinde rakamların. Ve zaman bilgiç tavrı ile sensizliği öğretiyor bana. Bildim nedir sensizlik. Ama sen, sensizlik nedir hiç bilmeyeceksin ki…
Geçti günler ve günler sanki bu çok özel tarihe ulaşmak için tükettiler kendilerini. Ay bu geceyi, güneş bu günü aydınlatabilmek için kovaladılar günlerce birbirlerini… Bugün çok özel bir gün, bugün çok önemli bir gün. Bugün burada olmalıydın can dostum. Oysa değilsin ve gerçek olan da bu.
(Bugün burada olmanı/olabilmeni isterdi yüreğim.)
Bugün burada olmalıydın. Olmalıydın ki; gökyüzü yağmur damlalarından hediyeler kondururken saçlarımıza, erguvanların pembesi dokunmalıydı gözlerimize, ıhlamurların sihirli kokusunu duymalıydık. Cıvıltılı sesleri kuşların heyecanımızı süslemeliydi. Bir masanın iki yanında, üzerimizde bizi niteleyen, bizi sınırlayan kimliklerin ötesinde, safi yüreğe kesmiş bedenlerle oturmalıydık… Bilip de hiç telaffuz etmediğimiz ve etmeyeceğimiz kelimelerle konuşmalıydık yürekten yüreğe… Yakamoz ışıltılı gözlerinle, boğaz serinliği bakışlarını uçurmalıydın gökyüzüne, asmalıydın kanatlarına kelebeklerin… Birbirimizi canımıza dost bilmişliğimizle otururken en tepesinde bu şehrin ve bütün şehri ayaklarımızın altında kalmış hissederken, senin başında bulutlardan bir taç olmalıydı. Cismanilikten azade olup tümüyle, ruhlarımızın rüzgarlarla yarışını seyretmeliydik… Birgün zaten çürüyüp toprak olacak et ve kemik özelliklerimizi şimdiden gömüp toprağa, terk ederek yok oluşa, varoluşun ezeline çevirip yüzümüzü galubela’dan bakmalıydık yüreklerimize. Suya, toprağa ve havaya ihtiyaç duymadan sadece sevgiyle yaşayabilen yanlarımızla dokunmalıydık birbirimize.
Sana bugün diğerleri gibi biryerlerden –aslında başkalarının emeğini- satın alıp, süslü ambalajlar içinde göndereceğim bir hediye paketim olmayacak bağışla… O süs de o paket de içimde… ne hissediyorsam o işte… Bu bir armağan yerine geçer mi bilmem.
Bugün burada olmalıydın canımın dostu. Cama vuran yağmur damlalarına özdeş yüreğimin tıpırtıları hediyen olmalıydı ve… Ve az bilip varlığın için teşekkürü… Ve dokunulmazlığına hürmetimle demeliydim sana: “İYİ Kİ DOĞDUN! ”…
Kayıt Tarihi : 20.8.2004 13:10:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!