İstanbul'da Üç Akıbet Şiiri - Nurgül Ery ...

Nurgül Eryeşil
1

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

İstanbul'da Üç Akıbet

Yamaçlarında yosmalar saklayan şehre vurulduğumdan beri
Kanlı bıçaklıyız çocukluğumla.
Artık ne oyunlarımı geri veriyor bana
Ne de her tan vakti uykuma sızan ezan seslerini.
Oysa sıradan bir şehir değildi damarlarında kan gibi aktığım
Kanımı akıttığım.
Yarım aklım, yırtık yüreğimle anladığım bir şiirdi.
Büyümek umuduyla bir gece
Babamın avuçlarından kayıp gidişimdi.
Kendi istediğimle girdim, Şehr-i İstanbul’un koynuna ben.
Herkes gibi…
İstanbul…
Kaybedenlerin tımarhanesi.
Talihi dönenlerin malikânesi.
İstanbul…Kırık düşler tamirhanesi.
Vardığım sabah tam karşımda duruyordu
Yalnızca bir yanı.
Bir yanı bile aklımın kayıp yarısını tamamlıyordu.
Soyunmuş bir kadının cazibesi gibi davetkar
Soyulmuş bir adamın öfkesi gibi apaçık
Biraz kavgaya biraz aşka çağırıyordu beni
Sislerin ardından sızan silueti.
Başına buyruk davranmak ne haddine zamanın, bu şehirde.
Canı ister,
Kıymet bilmeyeni öğütür
Kulelerde saklı, saat kadranlarının dişlilerinde
Gündüz gözüyle.
Canı ister,
Bir erguvan,
Bir insan teri,
Bir lale kokusu salar sokaklara gecenin orta yerinde.
Günaha girmek an meselesiyse İstanbul şehrinde
Ruhu da yıkamak bir o kadar kolay
Bir ezan yada çan sesiyle.
Şimdi koy elini vicdanına, söyle!
Nasıl sırt çeviririm?
Her zerresinde şahane bir adaletin
Masal gibi bir akıbetin saklı olduğu bu şehre.
Yüreğimin göbeği bu coğrafyada kesildi benim.
Beyoğlu sokaklarında asılı,
İlk aşkımın yüzü, ayak sesleri.
Bomonti’de saklı anneannemin saç bukleleri, çocuk elleri.
Bilir misin? Hiç kesilmedi İstanbul’un nefesi.
Büyürken açılan yaralarımın acısını üfleyerek dindirmek için
Her mevsim bir rüzgar estirdi.
Durmadan, yorulamadan, korkmadan…
İstanbul…
Kırık düşler tamirhanesi
Kaybedenler tımarhanesi
İşte burada
Bu şehrin, gökyüzüne buhar giydiren hamamlarında kırkladım ben
Doğmamış çocuklarımı.
İsimler seçtim onlara saray bahçelerinden.
Sahaflarda buldum başucu kitaplarımı.
Bir acı kahvede eridi
Zift kıvamındaki yalnızlığım her seferinde
Boğaz’a karşı.
Telli Baba’dan aldığım gelin telleriyle
Kocamış bir çınar altında diktim, yüreğimin yırtığını.
İlk alın terim şerefine, Kuledibi’nde içtiğim çayın tadı muazzamdı.
“Hadi! Barış çocukluğunla.Yan ocağına, dön bucağına.”
Demesi kolay da…
Ya Paşabahçe vapurunda simidimi bölüştüğüm martı…
Bensiz buralarda aç kalırsa,
Yalnızlıktan kanadı kırılırsa.
“Hadi! Barış çocukluğunla.Yan ocağına, dön bucağına.”
Demesi kolay da…
Yarım aklımın tek hazinesi
Anılarımın bütün dokusu hep İstanbul’da.
Kendi isteğimle girdim Şehr-i İstanbul’un koynuna ben
Payıma düşen şahane bir adalet
Bana biçilmiş masal gibi bir akıbet vardır elbet.
Ölüme kadar var daha vaktim.
Ya kaybedenler tımarhanesini
Ya talihi dönenler malikânesini
Ya da kırık düşler tamirhanesini mesken edineceğim.
Hayat bu!
Ben İstanbul’u dibine kadar tadıp
Yaşayıp, göreceğim…

(İstanbul’04)

Nurgül Eryeşil
Kayıt Tarihi : 22.4.2006 15:38:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
ÖNCEKİ ŞİİR
SONRAKİ ŞİİR
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mustafa Atiş
    Mustafa Atiş

    Güzel bir İstanbul şiiri okudum. Yüreğinize sağlık. Yarışmada başarılar. Sevgiyle kalın. Mustafa ATİŞ

    Cevap Yaz
  • Orkun Levent Boya
    Orkun Levent Boya

    Zaman zaman klasikleşen dizelere ev sahipliği yapıyor gibi gözükse de, kurgu olarak beğendiğim İstanbul şiirlerinden birini daha okumuş olduğum için kendimi şanslı sayabilirim... Tebrikler ve Başarılar...

    Sevgi ve Saygılarımla...
    Orkun

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Nurgül Eryeşil