I. İÇKİN IŞINLAR
Engin yüreklere selamdır ilk sözler
Sarkıtılan içtenliğe selam diyen gözler
Selam olsun nefretin ötesinde çırpınan özler
Aydınlığın güneşiyle canlandı bilinçsiz tözler
Zehir yayarak yılan misali yayılan ışınlarla
Esin aktaran içtenliğe ilhamının terkini ihtişamla
Nurum nur fıtratın sah-ı tabiatı ilhamla
Dağılışın gürleyerek ahenklilik çalar nizamla
Künyesini yüce belleyen bilgenin yaşamını
Ürkütücülüğü üstlenen zorbanın akşamını
Renklilikle canına giren yanın kavramını
Tersyüz etmek için alacak Mehmet Salih zamanını
On iki mısranın, on ikiye çarpımıyla geldim
On ikili girişlerle, on ikinci lahzada esinlendim
Kurgu dışı gizemleri satırlara gizleyerek serdim
Kimisini övgülerle, kimisini de sövgülerle yerdim
Naey esua! ying ile yang kavgaya tutuştu
Yüceler yücesi yüce sembol durmadan koşuştu
Hürmüz ile ehrimen arilerin deryasında boğuştu
Kaosun tanrısı sessizliğe gömülüp küstü
İçkin ışınların içtenliği sorgulanmaz zihinlere
Sorguyu hediye etme inceleğinde bulunmuş beyinlere
İkramların acı şarabından hoşlanmaz isimlere
Meyhane davetinde bulunmuş bilgelere
Işınlar bir yürekten diğer yüreklere aşırıldı
Şiirleşen bilgeler için on iki bölmeye yazıldı
Istırabı olanlara her bölmeye on iki dörtlük asıldı
Ney ahengi sezgilerden aşıldı, yüreğime avazlarla kazıldı
Zorunlu varlığın nehrinde yüzenler
Ezgiler eşliğinde kendiliğindeliği üzenler
Nurum nur âşk şarabından bir katre sevda süzenler
Derinlikli gönüllerde bir parça bilgelik düzenler
Merhamet rüzgârı önünde sarsırıp kalanlar
Anın hüznünden kahr olup acıklı hayallere dalanlar
Necip feryadın sendeleyişinden kadim ikramı alanlar
Anılacak isimleri bırakıp kendi başına yalnız duranlar
İçimizi daraltıp kıskıvrak yakalayan avaz-ı hüda
Çileyi abartıyla sürdürüp ruhu kalıptan eden cüda
Seyrangâhın etrafını dalganın sesiyle donatan eda
Himalaya dağlarına ulaştırır mı acep bizdenlerden nida!
Vasfını semalarda çizen meleklerden eser kalmadı
Şemail-i yektanı çizen özel ressamların görünmedi
Puthaneden gelenler bizlere tek sırrını açmadı
Gelinen noktada senden yana bu ben hiçbir şey anlamadı
Bir bilenle Yunan adalarında sahne-i tabiat
Tabiatın ihtişamını bizlere beyan eden onlarca tarîkât
Seyre dalışımda düşlerimde belirginleşti binlerce hakîkat
Aşıldı engeller, dehlizlerin önlerine takılan onlarca barikat
II. KAOSUN ERLERİ
Sokak başlarında bekleyen kırılası bacaklar
Üst yapımın sunumu sıra bozmaz uşaklar
Halkın yaratığıdır, halktan tüketilir başaklar
Halkındır, halkın emeğidir, halka edilen zorbalıklar
Azığı halktandır kalıplaşan vicdansız sistemin
Zırhlarla korunan üst yapı demez ki sizdenim
Şükürsüz buldu mu dikilirler kapına kırılası bacaklar
Bendendir, benden yaşayandır, beni tersleyen bacaksızlar
Uyan arık! Her sokak başına sıçrayan korku havasından
İraden tümden yok edilmiş, bir an ayrılmaz yanından
Bir avuçtur sistemi yürüten Nemrut'un kanından
Onlardır, ülkeleri birbirlerine düşürenlerin canından
Gâh edilirsin köle tanrı ülkesinde derler teokrasi
Gâh çoğunluğun parçası olursun da derler demokrasi
Senden sana fırsat gelirse zihninde yarat bir anarşi
Yarat durmadan, birleşmiş milletler aslında monarşi
Tutmuş olduğun binlerce yıllık orucun iftarıdır
Sıra sıra çarmıha gerdirilmişlerin isyanıdır
Halkındır, halkın tabusuz yaşam iftiharıdır
Özgürce ifade edilen edeli ve ebedi sözcükler
Çobansız, putsuz ve hukuksuz bir yaşam
Empatiye dayalı hür halkındır bu paşam!
Özgür bireyin atmosferine yaılmış zehirli duman
Lakin şartlanmış halkın mümkünü yoktur, hâlâ o yaban
Olsaymış özgürleşmek istediğini yapması insanın
Olurdu herhalde en yüksek hür irade hayvanın
Başkasına empati, koymaktır kendisini yerine bir başkasının
Öze dayalı karar; iyidir her koşulda evrene ve doğaya aşkının
Sınıfsız, sınırsız, devletsiz, dogmasız ve tarafsız
Doğanın bağrında filizlenen gerçek bireydir çobansız
Devletin küçük birimi aile tarafından edilmemiş bahtsız
Azı hariç, kalmış bir çoğu doğada tatsız ve tahtsız
Kurumlaşmış kurumsal birlikler
Birliklerin arasında filizlenen otoriteler
Otoriteyi sağlayan tapınılası diktatörler
Ezdi geçti, altında ezildi biçare erler ile köleler
Söz etmeyin monarşi, demokrasi ile oligarşiden
Anlatın da anlayayım şuan yaşayan tiranlardan, diktatörlerden
Söz etmeyin birlikten, dirlikten, yaşamdan
Anlatın da anlayayım sürüleşmiş zihinlerden
Anlamıştı hikmetini yaşamın Diyojen
Biliyordu yaşamına hayat verendir hangi oksijen
Demişti: gölge etme başka ihsan istemem
Olmuştu rütbeli diktatöre gerçek yaşamsal özlem
Anlatıldı yaşamın kuralları hepsi yalan
Bu sözlerle edildi genelin mülkü talan
Karıştı birbirine yalanla dolan
Köşeye çekilip kurtuldu bağımsız kalan
III. SİYAHİ NOTLAR
Kabul ettim! Teslim ettim sonunda
Bir amaç için yokmuşum dünyada
Tanrım! sen de sordun mu kendine
Ne diye varım da yaşarım varlıkta
Bulmuşum derdimin dermanı yaratıcımı
Ederim kulluğumu, beş vakit ibadetimi
Tanrım! sen de buldun mu amacını?
Kulluk edip de baş eğeceğin amacını
Hak reva mı, yoksa ilahi adalet mi?
Bize istediğini, neden kendin de yapmazsın?
Bizi yargılaman, suç ile ceza hakikat mi?
Kendin için yargıç aramaman hıyanet mi?
Lat ile Menatı, araç ile putu şirk kıldın
Melekler ile Şeytanları araçlardan araç yazdın
Kararlardan cayanı şer eyledin
Uymadığın emirleri belledin
Şanına yakışır mı sana bilge tanrım
Kitabında farandan, çevresinden söz edersin
Yeni keşf edilmiş yerlere hiç deyinmezsin
Ayıp değil mi kendi mülkünden, malından bi'habersin
Yasanda bellenmiş olan dişe diş, kana kan
Ahirette işlemezdir hiçbir zaman
Kısacık ömre karşı sonsuz yaşam
Sonsuz azapla anılmıştır seni inkârda azan
İnsanlar farklıdır, bölgeler farklı
Farklı bilinir, farklı anılırsın
Elçilerin farklılaşmış, farklı anlaşılmış
İnsanlar neye inanacaklarına şaşırmış
İlk monoteist Ekhenaton'muş belgelerde
Çok tanrıcılık vardımış eski dönemlerde
Elçiler ayrılmışlar önemli demeçlerde
Merak ede durduk tanrının gerçeği nerelerde
Son nebi ölürken hilafetin cazibeli nazarlığı
Musa turda iken halkın puta taparlığı
Mesih çarmıhta iken havarinin kaçış pazarlığı
Alın size: etrafı temiz olmayan modellerin paklığı
Halklara ayırdın, kavimlere böldün
Birlik dedin, ayrılık istemedin
Sonra ayrılığı ektin, bölmeyi reva gördün
Geri çevirmen adil değildir isyan ile nisyanı
Varlığı ahenk içinde yarattın
Arasına afetleri, depremleri attın
Kahredici hastalıkları da kattın
Şükürsüz kalanı ise yerin dibine battın
İmtihan için dünyaya fırlanan
Habersiz, hazırlıksız imtihana zorlanan
Derssiz, adaletsiz cefaya katlanan
Zulüm üstüne zülümdür kalbimize saplanan
IV. HAYAT ÜZERİNE SÖZLER
İnsanlar zaaflarını bildiklerinde
gönderme yapabilirler
o taktirde susman hayırlı, cevapsızlığın kâfidir
cevaplarsan yarı onaylamış olursun
Değiştiremeyeceğin insanlarla uğraşma
kendini boşa yorarsın
Değiştiremeye çalıştığın kişiler
zıddın olarak karşına çıkabilirler
Bir yerde istenmiyorsan
yâ değişmeye çalış, yâ da değiştirmeye
şayet ikisini de başaramıyorsan
uzak ortamdandur!
Yeni tanışacağın insanlara fazla açılma
önce geleneksel tanışmaları esas al
Sonrasında konuya göre şekillen
böylece düşmanın olacak kişiler seni tanımamış olurlar
Ne kimseyi bıktıracak kadar yakın
ne de kahır edecek kadar uzak dur
Böylece dostluğunun değeri artar
seni görenler, ne baş belası, ne de yabancı bilirler
Özgün olmak istiyorsan
kendine özel yeteneklerini ve üstünlüklerini sergile
Sırlarını, amaçlarını ve yöntemlerini ise sakla
ikisini birden bilen biri senden geri kalmayabilir!
Her gelen insana dertlerini sıralama,
çünkü bir şeyler istediğin zannedilir
Dertlerinle övünme
dert anlatmak marifet değildir.
Bir düşünceyi veya kişiyi eleştirmek istersen
isim vermeden eleştirsen daha hayırlıdır
hem karşında ki insan gurur yapıp savunmaya geçmez
hem de art niyetli olduğun düşünülmez
Kendini geleceğe bağlayıp şimdiki hâlinden yakınma,
gelecekte hayal kırıklığı yaşarsan bu sefer geçmişe bayılırsın
ne geçmişini abartarak anımsa, ne de geleceğe umutla bağla;
böylece şimdinin değerini daha iyi anlayıp mutlu olursun
Çok konuşmak çok hata yapmaya garantidir.
Hiç konuşmamak salak veya sert görüntüye havaridir
Gerektiği yerde konuşmak iyidir
Çok konuşan bilmez, aptalın suskunluğu ise bilgelik zannedilir.
Bir insana sevgini belirtmek istiyorsan
sevgini salt lafa veya paraya dökme
lafların tekrarı yapmacık
paranın tekrarı ise israftır, seni yorar!
Başkalarının seni övmesini çok istiyorsan
kendini övmeyi bırak...
Ama şu da var ki insanlar kendilerini övmeyen insanları övmezler.
Kendini nasıl anlatırsan öyle anlaşılırsın.
V. İNSANIN GELİŞİM SÜREÇLERİ
Doğa savaşında bilinçle kurtulan
Cefayla ihtiyaçlarını bulduran
Yaşamın en alt seviyesinde yer alan
Köleci toplumla var olmuştur bulanık insan
Bulanıklığı yaşam tarzı olarak sürdüren
Yeni düşünceleri kendi zihninde öldüren
Yeniler ile eskileri karıştırıp böldüren
Yaşam tarzı olarak gelişti bulanık insan
Bulanıklığı aşıp sefayla çırpınan
İnsanın ilk hâli olmaya çabalanan
Mistik tanımını hak kazanan
Feodal çağın simgesidir sade insan
Canlılardan bir canlı, henüz gelişmemiş
Zihninde ne bilgi, ne de ilgi sermemiş
İnsan olmayı henüz tam anlamıyla seçememiş
Mistik dünyanın yaratımıdır sade insan
"Bilmediğimi biliyorum" deyip irade koymuş
Güzel ile çirkinin ne olduğunu soruşturmuş
Kendisine bir ideal seçip yürümüş
Felsefe dünyasının yaratımıdır ideal insan
Zihninde bilgilerle insanlığa adım atmış
Hayvanlıkla olan farkını tanımlayıp algılamış
Sade insanı bir adım ilerleyip aşmış
Sokrates'in yaratımıdır ideal insan
Ne yapmalıyım deyip yürüdü
Sınıf kavgasında ideolojilerle büyüdü
Çağdaş beyin sorumluluğa büründü
Modern çağın meyvesidir sorumlu insan
Eylemden ateşini aldı
İdealı uçuruma saldı
Devrim denizine daldı
İdealleri aşmıştır sorumlu insan
Tarih şiirler okuyarak bekledi
Nietzsche ağlayarak müjdeledi
Doğa sevincini onun için derledi
Zerdeşt'in tohumudur üst insan
Çırpındı, ağladı, yalvardı, yüreği dağlandı
Düşünceler arasında pergel gibi tarandı
Tanrının denizinde ölürken hırpalandı
Yeni dünyanın sevincidir üst insan
Sade hâlini bedenine
İdeal hâlini zihnine
Sorumlu hâlini yüreğine
Engin hâlini varlığına borçludur üst insan
Evrenin yetkin kavrayışı ondan geçer
Özeti olduğu âlemin güneşinden saçar
Her dem kavrayış sahibi olup doğal olanı seçer
Varlığın birliğidir üst insan
VI. İSYAN ATEŞİ
Doğayı saygıyla andı
İyi ile kötü arasında dayandı
Hürmüz'ün kılıcı olarak tanındı
İsyanın kökenidir Zerdeşt
Dualite varlığın amelidir
Çarpışma kötülüğün ecelidir
Hayvan türünden olmayanı yemelidir
Bunlar Manici felsefenin temelidir
Kisralarla yol yürünmez derdi
Komün fikriyle ilk olma şerefine erdi
Sınıflı toplumu yıkmaktı derdi
Mezdek Nuşirevan'ı düşünce gücüyle yerdi
Aşk, su, mera bir diğeri ateş
Paylaşmaya yanaşmayan dihkanlar kalleş
Ölüm emrini veren persli serkeş
Nuşirevan'dı, diğer zalimlerle kardeş
Ashabıyla yol aldı, Kubat'a diz çöktürdü
Mubetlerin etkin gücüne kök söktürdü
Üst sınıfın bileğini kölelere büktürdü
Yüce Mazdek güçlüleri pür peyam öttürdü
İsyanın bayrağıdır mezdek
Kazdı dihkanlara, kisralara hendek
Geleceğe bir gül bıraktı: Babek
Vermedi kölenin hakkından bir mertek
Mazdek'in ışığını getirdi sabah
Mani'nin defterinden koparmıştı agâh
Nizam'ı hançerletip ün saldı Hasan Sabbah
Koşup küstürdü hüzünlendi putperest tamah
Kaleye sığındı, fedailer hazırlandı
İsyan ateşi medyada hızlandı
Yüksek kulesine çekilip kapandı
Çünkü sultanlara karşı zafer kazandı
Hayyam'ın satırlarını bahçelere döktü
İşgalci saldırıları vurucu güçle söktü
Melik Şah'ın boynunu komünlerle büktü
Hasan Sabbah'ın ismini duyan sömürgeler ürktü
Nir inek, bir katır, bir de baraka
Olmuştu hayat ona tümden felaka
Elçiler koşuşturdu, mektup ulaştı Irak'a
Abbasilerde kim sebep olabilirdi ki nifaka?
Hizmetkâr olan Hamdan bin Eş'aş
Titreyerek onu dinledi yüce arş
Baldırı çıplakların ismiyle okundu onlarca marş
Paylaşcı düzenlendi yeniden işle aş
Kızılca kiremitleri andırdı künyesi
Abbasilere kan kusturdu pes etmeyen bünyesi
Bu fâkir İsmaili mezhebin üyesi
Oldu Mazdeki hareketlerin taçlanmış meyvesi
VII. ACIYLA YOĞRULAN HAYAT
Kıvranır doğum yaparken sancısıyla
Su isterken hadımlardan acıyla
Adımlar görünür hüzün tacıyla
Ağlayışlı, ağlamaklı, binbir sancıyla
Kahreder geceleri annesini ağlayış
Gündüzleri babasını kahreder sızlayış
Yürümesini gözleyen uzunca bekleyiş
Korkuyla büyütür ebeveynler; yâ gelirse kaybediş
Babasına bakımı cefadır
Annesine nazı ezadır
Tartışması, kavgası beladır
Eve geç gelişi dahi korkulara imadır
Yürürken adım adım düşler kurar dünyada
Hisseder kendisini cefa yüklü merada
Anlam dünyası geniştir, ailesiyle birarada
Zaman geçer birey olmak için her an firarda
Ergenlik çağı içe geçilme dönemi
Kendi yanında artar zihninde önemi
Tuhaflaşır her düşüncesi, duygusu, eylemi
Diğer insanlara karşı "varım dememek" elde mi?
Büyük umutlarla beklerken zamanı
Tospembe hayalleri gider, bulunmaz dermanı
Kavga, gürültü, çelişki; gelir hayat kervanı
Acı çekişin, ağlayışın her türlüsü bulunmaz irfanı
Bir bir yıkılırken bedenler, tek bilgi vardır; ölüm hâkikat
Hayallerine uzanan uzunca düşünceler dolusu tarîkât
Serdi önüne insanın, engelledi yüzlerce barikat
Aşılmaz barikatları aşamamaza olsa onlarca söz şecaat
Acının bayrağı yılan gibi kıvranarak dalgalandı
Zifiri karanlık kuşatmadan yürekler aklanmadı
Tecrübesiz hiçbir toyluk hayat cehenneminde saklanmadı
Birey, hepsinin arasında acımasızca tartaklandı
Mutlululuğu öğrenmeden ömrün yarısı geçti
Hayatın her türlü kirliliği bireyi seçerek kirletti
Katı kurallar arasından geçerken en acı olanı seçti
Topluma köle edip göğsünü karamsar zehriyle deşti
Eşleşen bakışlar arasında âşıklar kahroldu
Onları seçen karamsarlığın kahrı pür belalar boldu
Gönülden taşan âşk alevini tutup defalarca yoldu
Yaşama geçiş sürecini imkânsızlar çelmeleriyle durdurdu
Ölüm ateşi yaklaşınca yerlere bıraktılar
Acı çekerek doğan, ağlayarak doğanı yatırdılar
Yaşama onurunu yatırarak, bırakarak batırdılar
Ölüm sürecine kadar yıpratanlar, bu sefer de ağlayışla yıprattılar
Film misali geçti gözlerinin önünden hayatı
Ah çekiş taştı gönlünde hatırlandı mematı
Dünyan hiçleşerek hiçleşti gözünde
Doğum sancıları tekrarlandı, ölüm sancılarıyla son buldu yaşam
VIII. TUTKUNUN SESİ
Akımlara dönüştü genel yargılar
Bir kısım varlığı ideadan alırlar
Diğerleri fikirlerini özdekle bulurlar
Karanlığın önünde eksilmemiş hâlâ sorgular
Ben diğerlerini makbul bilir sayarım
Lakin varlık diridir arayışla ararım
Tutkunun kökenini, sezgisini nazikçe algılarım
Varlık bir bütünse insana özeti gibi bakarım
Yekpare olmuş zülüfler göründü
Anlamı derinleşen kaküllere büründü
Tutkuya kapılanlar sırasıyla süründü
Kadehler kaldırıldı, yâr manevralarla övündü
Ulaşılmasına odaklanmayan civan
Seyr-i süluk'ün azmiyle kuruldu divan
Dağları delen nice gelmiş geçmiş pehlivan
Ulaşmayı dedef bilmeyene serdiler taht-ı revan
Gögüslerine sarılı alaca libas
Ağzı açıkta kaldı perişan oldu tabakayı havvas
Etrafında tavaflar yapıp dolanan cümle-i nas
Ubudiyyetin hassını etiller cümleten yas
Tutuşmuş can yakıcı endamına cümleten yas
Ona ulaşmayı marifet bilmeyene binlerce tas
Nehirlerce nehir dayanmadı sardı etrafını kirpas
Geçişi yürekler yakarken, önünde gerildi binlerce yürek, binlerce kâs
Mana ile maddeyi yekpare etmiş yüce esma
Önünde raksa tutunmuş dört tarafıyla sema
Kürre-i arza düşüp insanlığı korkutan ani sarsma
Kaosun içerisinde binlercesi çöktü, kaldı bir tek külüstür asma
Şirince nazar ettiller, büyük patlamayla etraflıca semavat
Emirler yağıp enerjiyi dönüştürdü özdeğin ruhu ile canı keramat
Karşı koyarken başaracaktı nerdeyse zülumat
Nurun manevraları ile köşeye çekildi, bertaraf oldu edavat
Oluşurken insanın ruhuna esmalar üflendi
Karanlığın acı madeni büyüklendi
Hürmüz'ün düşmanı fâkirin bünyesine yüklendi
Kaosun arasında çeşit çeşit nefsler türlendi
Tatlı rüyalarda gezinen isimler
Dehşetinden küle dönen cisimler
Etrafında gelişen didişimler
Sırasıyla çökmeye yanaşan saklı kalmış birimler
Tanrısallığın yansımış olduğu varlık
Evrenin birleşip oluşturdurğu anlamlı birlik
Canlılığın bütün manasını aktardığı ruhsal dirlik
Yanında varlığını kaybedenler birer hiçlik
Gidip yok olanlara ağlıyorum
Zamanın sınırsız varlığında hiç olanlara acıyorum
İsyan ateşini dile gelirken satırlara yansıtamıyorum
insan yaratımı olan dil ile ne çare, aşkın olan ile kaynıyorum
IX. ÇETİN BİRLİK SAVAŞI
Gelin canlar bir olalım
Kinler nedir terk edelim
Dinler nedir bir bilelim
Diller nedir hepsidir dillerim
Şunu bil ki toplumun özü paydaş
Sayısız canlıların hepsi hücrede kandaş
Tüm çağların başdaşları yandaş
Emeğin sömürülmesinde olurlar sırdaş
Ön ayaklar havada
Doğayla çarpıştı arada
Soğuğa karşı yuvada
Uygarlığın meyvesi ovada
Bir isyandır
yüreğinde biriken karamsar bakışları anlatan
Bir emektir
dileğinde kabarıp iyimser umutları parlatan
Hani dağ dağa seslenmişti bir zamanlar
üzerimden nicesi gelip geçti
bir şeycikler söylenmedi
ta ki çıkınca mülkü savaşları, yalnız tabiat halkları kirlenmedi
On iki ışın
Dört mevsim
Yürüyen insan
Hepsi de zahmetlidir: ilk bahar, yaz, son bahar, kış
Zelzeleye karşı
insanı koruyamaz en sağlam kale
Afet, kopuş ile tufanlar
Esir edilmiş biçare insan
Çocuk, genç, ihtiyar
kahbenin evladıdır, gelmez ki bahtiyar
Karşılanmaz, yol yürünmez, selam vermez
göndermişti pak dostuma sadece intihar
Sonsuz güçle bilinen
Sonu gelmez zamanda yaşanan
Sonsuzluğu iki parmağı arasında tutan
Hr şeyiyle sonsuz olanı yarattı insan...
Ne yerlerde, ne de göklerde bulunmaz
Hiç görünmez, kimse bilmez
Dil dönmez, doğru söylenmez
Yokluğun kendisidir denmez
Var olana bakılır
İncelenip hisedilir
Koklanır yâ da tadılır
Duyularla algılanırsa vardır denilir
Varlık boğuşunca belirdi hayvan
Canlılık çiftleşti insan
İhtiyaçlar yarışınca lisan
Gerisinde de oluştu iman
X. ZİHNİN DOĞUŞU
doğunun bilgelik yuvasında
ebu'l ala'nın gaybi rüyasında
...komedyasında
...görmeyen gözlerinde gark oldum
ne çok dert gizliyorum
anlatması bela, suskunluğu bela
ikisinin arası bedel
zındığın başını talep eder
önceki sözcükler anlatıldı
onları ikinci asrın zındığı, muti bin ilyas söylemişti
öncekiler, sonrakiler, şimdikiler
e benzer şeyler demişti
bileklik, bilgelik manasını taşır zendık
mani'den başlar, mezdekle devam eden zenadık
karmatiler'e esin vererek isyan ettirir
ihvan-ı saffa'da yer bulur zınlıqlıq
el-maarri ile rawendi'nin tavrıdır zendık
afaroz edilen düşünürlerin sesidir zenadık
batıda anarşizm, doğuda zenadîqe denmiş
dehriyyun ile meteryalist düşüncedir zenadîq
içim hüzünlenir konuşurken
umutsuzluk götürür yüreğimi
kâğıt kalem alıp karalarsam bildiğimi
hüznün derinlikli acısı yakar dilimi
pirlerin içlerine gizlemiş
bazen şiirlerine birşeyler serpilmiş
şayet deseydiler orta yerde tek kelime
öbür gün zındığın bedeni olurdu lime lime
ümeyye pür peyam şaştı
yükselip surlarını aştı
el-mansur'un ifsat dolu kan revan planı
ebu müslim'e kan ağladı ünü, şanı
yaşam, ölüm takip eder acı, keder
dehr insanı yok eder
oluş bozuluş sahn-ı tabiat
her zerrede gizlenmiştir bu hakîkat
kitapsız olan dışlanırdı hilafet devrinde
zındıklar zorlanırdı, korkardılar evlerinde
görünüşte vardı birer kitap dillerinde
fil hakikat yoktu imandan zerre kalplerinde
tarifi yapılmazdı, zordu ne olduğu belirsizdi
zındıklar dönemlerinde kimliksizdi
lakin tavırları, yaşamları, yürekleri hilezsizdi
fikirleri kalıplara sığmaz, aptallara biçimsizdi
ışınlardan en pak olanı o zamanlarda
ortaçağın karanlığı kurulmuştu divanlarda
taht-ı revan dönmüştü; zındıkları asar keser yurtlarında
mani'nin ışığı kayıp edilirdi kanlarında
XI. BOŞLUĞUN SESİ
dertlerin değersizleştiğini hisettim
çırpınışın devasa boşluğunda dertler kayboldu
müthiş karamsarlığım gidip yerini hiçlik kapladı
artık, ne hüzün kaldı, ne mutluluk, ne de âşk
garibin hâli hüzün ile mutluluğun ötesidir
ibadetlerin, öğütlerin, sözlerin gittiği
hayatın, yaşamın, algının bittiği
bunalımın, intiharın çare olmadığı yerlerdeyim
ölüm ile sonuçlanacak hayatın
etki ile tepkinin dolduğu yaşamın
kaygı ile korkunun yürüdüğü akşamın
sabahında güneş olmak bile anlamsızdır
tavrını hiç koyanların da ötesinde
hiç ile dolu bakışın en yüksek tepesinde
kıvranışın sarıp kuşattğı kendi ateşinde
bir el bile istemez olup akışa kapanmıştır
panik, polemik, en yüksek zevkler
korku, sevgi, acı, hüzün en beri vefkler
güç, rütbe, yaşam en derin erkler
değerleşmez gözlerde, anlamsızlaşır gönüllerde
bazen şu karalanan satırların bile boş olduğu
yaşamın akıp giden demlerinde iş olduğu
insanı sarıp kuşatan zamana nakşolduğu
kavranmasına karşın, eller zihnin düşündüklerini yazar
hisedilmez yaşamın-en büyük dertleri doldurmaz
anlam bulmayan hayatın en derin zevkleri buldurmaz
hayatın çöplüğünden gelen övgüler bir milim bile kaldırmaz
üşütülmüş bir yüreğin boşluğundan satırlara dökülen kısmıdır bunlar
duygu sahibi olanlara boşluğun ne olduğunu mu anlatayım
yoksa dönüp duygunun kendisini mi öldüreyim
anladığım kadarıyla anlaşılma konusu da boş bir oyalanmadır
hayatın derinliklerinde birikmiş boşluğun direttiğidir sadece
diğerlerine bir tavsiyem vardır gönlümce
zevkleri, acıları dolu yaşayın sizler
hayatın gerçek yüzünü merak edip yırpalanmayın
makyaj yapmış bu çirkin kadını hiç tanımayın
sanatın, edebiyatın, dinlerin, müziğin, resimlerin hepsi
şehvetin, şöhretin, hayatı kapsayan tüm manalarla
onları yansıtan dostluğun, acının, mutluluğun hepsi
şu fakirin yüreğinde dolaşan isimsiz tanrısını unutturmaz
kızıl kıyamet sıcaklıkta son suyunu kayıp etmiş serseri misali
gördüğü her yeri deniz zan eden sarhoşu hatırla
işte bugün çırpınıp kıvranan boşluğu temsil eden duygular bunlardır
bunu ne ben anlatabilirim, ne de melekut alemi
yerleri, gökleri, dağları, taşları, nefsleri, insleri
yerleri kaplayıp duran cinsleri
yek vücut hepsini zan ile hâk gören sussuz bakışlara su serpin
kuruyan dudaklara, sağırlaşmış nefse, duymayan kulaklara
XII. VE YÜCE SEMBOL
sümerlerde üçlü panteonun “el”i
mekke toplumunun “el-lat”ı
israil oğullarının “el-ohim”-i
hıristiyanların “baba”sı
hinduların “brahma”sı
taocuların “boşluğu”
mistiklerin “amacı”
bilimin “enerjisi”
felsefenin “üstün aklı”
fetişist, totemist ve animistlerin “ruh”u
zerdüşt’ün “ahura mazda”sı
ve çağların binyıllarca amaç edindiği "üstün amaç"
insanların hayatında anlam olan
insanlara “niye varım” cevabını gönüllere, ruha serpen o kavramın nedir aslı?
evrene aşkın; evrenden bağımsız, üstün güç sahibi,
her şeye kadir, her şeyi bilen, her şeyin bilgisini kendisinde barındıran,
ne eksilen, ne de artan bir güç müdür?
evrene içkin; evren ile aynı, evrenin o, onun evren olduğu bir varlık mıdır?
yunus’un dediği gibi “o ben ise, ya ben neyim?”
evren öncesi evreni var edip emekliye ayrılan mıdır?
evreni var ettikten sonra, evreni evrene bırakan mıdır?
insan korkularının bir sonucu, basit varlıkların icat ettiği
korku tanrısı mıdır?
ali şeriatı’nın gençliğinde şüphe ateşinden kıvrılırken;
"islam nedir" kitabına aldığı manidar sözü geliyor aklımıza:
“ey allah’ım; sen var mısın, yok musun onu bilmem.
ancak şuan bana lazımsın.”
marks’ın ekonomi çarklarına kurban ettiği
nebi'nin şahdamarlarında aradığı
buda’nın zihninde aradığı
eflatun’un ideasında
descartes’in düşüncesinde “kavram” olarak var ettiği
isa’nın kral dediği, baba dediği, yüce dediği, sevgi yumağı dediği allah’ım!
ilkel insanların, insanları kurban ederek sunduğu!
sistemli dinlerin hayvanları kurban ettiği
makine ve ekonomi çarklarına kafamı sokup gerçeğini inkâr ve
bilim deyip terk edemediğim allah’ım!
nasıl ki gönülde üç veya birçok yârin aşkını taşıyamıyorsam
seni de çoğaltıp sevemiyorum.
cafcaflı kavramlara değiştiremiyorum.
biliyorum; seni bıraksam da sen hep peşimdesin.
yerine neden uzaylıları kabul edeyim?
neden seni bana işaret eden ses olmayan sese kulak vermeyeyim?
yerine bir sürü anlamlı söz alıp, neden seni çarşaf altı edeyim!
üstüne, altına, yanına, cennetine o kadar tanrı yerleştirdiler ki!
dinlerin içerisine o kadar yardımcın oldu ki!
halkların içinde o kadar üst değer icat olundu ki!
önünü temizlemeden inkârın süpürgesiyle, asıl gerçekliğin ortaya çıkmıyor…
saf zihnimle
coşkulu bedenimle
nefes alırken “aaa”
nefes verirken “laaah” dediğim; allah!
nerdesin, ne yaparsın, ne edersin onu hiç bilmem
varlığını da kanıtlarsam putlaştıracağım tanrım!
din adamları kanıtlıyorlar seni, adına konuşuyorlar, yanından ayrılmışçasına senden mısralar alıyorlar!
putperest zihinlerde binlerce tanrıdan sadece birisin!
önünde o kadar övülecek kişi var ki!
kendini uğruna çarmıha gereceğin o kadar değer türedi ki!
ben ben olalı ben bulamadım seni..!
cennet, cehennem, yeraltı dünyası, karanlıklar diyarı, ruh göçleri,
...tenasüh
ve binlerce amaç türedi!
huriler, gılmanlar, periler, ruhlar, tanrılar ve tanrıçalar!
...hepsinin içerisinde put olmuştur!
....insanın hizmetkârı olmuş, onun her şeyini hazır etmek için bekliyor!
cennetler hazır eder oldun!
savaşlara komutanlık ettin!
ey tanrım!
bizden kalmadı bir farkın!
gayrı olmadı işin!
küçücük bedenleri azap etmekten, hınç almaktan öte olmadı şansın!
şimdi de bekliyorlar ahireti!
...piyangodan hangi din doğru çıkacak!
...hangi talihlinin başına kuş konacak da neşe onun olacak!
kiliseler, camiler, sinagoglar!
hepsi ama hepsi birbiriyle yarışır senin şanın için!
toplanmışlar dünyaya yaymak için seni!
allah aşkına; allah ismini duymayan mı kaldı?
açıklandıkça cisimleştiriyorlar!
insanların başlarına bela, aralarına savaş sokuyorlar!
oların gözünde sadist kimliğinle oraya buraya emirler yağdırır oldun!
padişah gibi kimine mükâfat, kimine ise kafana göre ceza veriyorsun!
nietzsche “öldürdü” ölmedin
marks ekonomiye attı yok olmadın
bakunin “olsa da yok etmeli” dedi, ne var ki yine ölmedin..!
nebi adına inşa edilmiş tüm putlarını sildi
ibrahim bütün vecihlerini kırdı,
musa emirlerini bile kırdı yine hep orada durdun!
ibn-i arabî ayaklarının altına aldı, alındı ayaklar altına arabî
sana bir şey diyeyim mi?
sen kibirli, riyakâr, insanlara üstten bakan, onları dağların arkasında savaşa sürükleyen, onları kan kusarak tehdit eden bir cani olarak tanıtıldın!
kör olası gılgameş o kadar macera yapacağına şu inşa edilen vecihleri yok edeydin!
yok olası savaş! yok olası kin ve nefret;
o kadar birbirinizle savaşacağınıza hep beraber savaşları sileydiniz yeryüzünden!
insanlar tarafından put!
putlaştıkça putlaştın
katılaştıkça dogmalaştın
tabu oldun
aşılmaz bir kör düğüm oluverdin şu insanlığın boynunda…
kırdım kırası şu tanrının çözülemeyen düğümleri,
rabbimin yansıyan aydınlığının parıltıları
putların alaca karanlığında nietzsche’nin korkulu dünyası...
kafeslenmiş, kilitlenmiş kafesin altında gizlenen
...metafizik olmayan
...meta olmayan yüce sembol!
sembollerin yüce manası, manidar yaşamın parlayası anlamı
üzeri paslarla çevrili yakut ve elmas!
altın sarısının coşkulu dünyası
...insanın neresinden geldiği belli olmayan yüce sembol!
insanı coşturmaya, kirleri kaldırmaya
harfleri dizayn edilmiş, ismi on dört milyar kes söylenesi “nişane”
seni kirlerin altından çıkarmaya, pastan ve çöplükten kurtarmaya
....asıl gerçekliğine/yüce sembola ulaşmaya varasım geliyor...
Kayıt Tarihi : 12.6.2024 12:29:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
2011 tarihinde hazırlamış olduğum 12 bölüm ve her bölümü 12 kıtadan oluşan samimi şiir çalışmamın tamamı
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!